17
ortaokulda fanatik bir fenerbahçeli arkadaşım vardı. biz avrupa’da maç kaybettiğimizde, ertesi gün o takımın formasıyla okula gelirdi. hatta aynı sene psv’ye 3-1 yenildiğimiz maçtan sonra, psv formasıyla gelmişti.
bir gün, “bir maçı sizde, bir maçı bizde izleyelim” diye karar vermiştik. ikinci psv maçını izlemeye bize geldi. galatasaray 2-0 kazanınca evde çıt çıkmadı.
bir gün sonra ise ben, barcelona–fenerbahçe maçını izlemek için onların evine gittim. “bu arkadaşım nasıl bu kadar garip biri oldu acaba?” diye düşünürken babasıyla tanıştım.
evine misafir olarak gelmiş bir galatasaraylı çocuğun yanında, galatasaray’ı aşağılayan cümleler kuran, bizim psv galibiyetimizi küçümseyen, belli ki aşağılık kompleksine sahip bir adamdı. barcelona yedek kadroyla çıkmasına rağmen fenerbahçe’yi övüyor, her barcelona atağında buz dolu bardağını kafasına dikiyordu.
normalde avrupa maçlarında fenerbahçe gol yediğinde sevinmezdim. ama o maçın 90. dakikasında barcelona’nın kazandığı serbest vuruşta, topun ağlara gitmesini bütün kalbimle istedim.
ve rivaldo o golü adeta benim için attı. gol olunca ayağa fırlayıp tüm evde “goooaaaalllll!” diye bağırdığımı hâlâ hatırlıyorum. arkadaşım donakalmıştı, babasıysa hayatının dersini almıştı: 13 yaşındaki bir çocuğun gönlünü kırmanın ne demek olduğunu o gün benden öğrendi.
o günden sonra okulda birbirimize selam bile vermedik. aslında arkadaşlığımız, tam da o akşam bitmişti.
bir gün, “bir maçı sizde, bir maçı bizde izleyelim” diye karar vermiştik. ikinci psv maçını izlemeye bize geldi. galatasaray 2-0 kazanınca evde çıt çıkmadı.
bir gün sonra ise ben, barcelona–fenerbahçe maçını izlemek için onların evine gittim. “bu arkadaşım nasıl bu kadar garip biri oldu acaba?” diye düşünürken babasıyla tanıştım.
evine misafir olarak gelmiş bir galatasaraylı çocuğun yanında, galatasaray’ı aşağılayan cümleler kuran, bizim psv galibiyetimizi küçümseyen, belli ki aşağılık kompleksine sahip bir adamdı. barcelona yedek kadroyla çıkmasına rağmen fenerbahçe’yi övüyor, her barcelona atağında buz dolu bardağını kafasına dikiyordu.
normalde avrupa maçlarında fenerbahçe gol yediğinde sevinmezdim. ama o maçın 90. dakikasında barcelona’nın kazandığı serbest vuruşta, topun ağlara gitmesini bütün kalbimle istedim.
ve rivaldo o golü adeta benim için attı. gol olunca ayağa fırlayıp tüm evde “goooaaaalllll!” diye bağırdığımı hâlâ hatırlıyorum. arkadaşım donakalmıştı, babasıysa hayatının dersini almıştı: 13 yaşındaki bir çocuğun gönlünü kırmanın ne demek olduğunu o gün benden öğrendi.
o günden sonra okulda birbirimize selam bile vermedik. aslında arkadaşlığımız, tam da o akşam bitmişti.

