91
--- alıntı - http://artemiofranchi.blogspot.com/...nda-0-1-ispanya.html ---
kupa başından beri iki takım için de ne söylediysek o oldu ancak biraz farklılıklar gördük final maçında. hollanda yine önce savunma diye çıkıp hücumu 2. planda tuttu, "yemeyelim de, nasıl olsa atarız" mantalitesi tam gaz devam ediyordu anlayacağınız üzere. hollanda'nın bu sistemine karşı koyabilen takım olmamıştı yakın tarihte. 2 yıldır kendilerini yenebilen bir takım çıkmamasının başka açıklaması olamazdı. ispanya bu tabuyu yıkma ve kendileri adına da ilk finalde ilk kupayı kapma amacıyla çıkmıştı sahaya.
hollanda'da savunmayı ön planda tutup yetenekli oyuncularla gol bulup maçı kurtarma işi 20-25 maçtır tutuyor, kupada da tüm maçlarda tuttu. ancak şu var ki, hep bahsettiğimiz ileri uç elemanlarının beklenen golü bulamaması koskoca takımın elini kolunu bağlayabiliyor işte. casillas'ı beğenmem ben genelde, en üst düzey kalecilerin arasına almam kendi adıma ancak bu maçta ilk finalin verdiği heyecanı bir kenara koyup konsantrasyonu iyi sağlamıştı. robben'e ilk pozisyonda geçit vermese şans diyebilirdik ancak ikincisinde de kendisini durdurması alkışı hak etmesini sağladı. bir de kupada 6 maçtır savunma yapan hollanda'nın genelde çirkef bir oyun oynamayıp, efendi gibi sahada durup işini yapmasına rağmen son maçta neden antalyaspor gibi oynadığını anlayamadım. stekelenburg'u 15 cm kısalt, saçı da sıfırla, takımın tek eksiği olan ömer çatkıç'ı da tamamlamış olursun. bu haldeydi hollanda. gelene geçene dalalım saldıralım diye çıktılar sahaya... efsane rinus michels'in mezarından kalkıp "arkadaşım ne yapıyorsunuz?" diye gelmesini bekledim ben en sonunda. tüm sertlikleri anlarım, hepsine hak veririm de de jong'un yaptığını şurda ben evimin önünde birine yapsam, hadi onu geçtim halı sahada birine yapsam en temizinden 4-5 yıl hapis cezası garanti. kasten adam öldürmeye teşebbüstür bunun adı, başka bir şey diyemiyorum.
burada hakeme yatay geçiş yapalım, de jong'u atamamak kendisinin ilk hatasıydı, maçın gidişatını etkiledi, belki de ispanya 45. dakikada işi bitirip rahatlayacaktı. burada sertliğe iyiden iyiye müsaade eden hakem howard webb maçın ve kupanın kaderiyle de 115. dakikada oynadı resmen. kullanılan serbest vuruşta hem ispanyol barajına çarpıp 3-4 metre yön değiştiriyor top, hem de casillas çıkarken son anda yine dokunuyor. birini görmesen ötekini göreceksin ve korner olacak. döndü ıniesta'nın golü geldi iş bitiverdi hemen.
maçta gözüme en çok çarpan şeyle bitirmek istiyorum: yıldız oyuncu ve büyük oyuncu arasındaki fark.
yıldız oyuncu olmak zor iş değildir, biraz parlarsın dünya seni alkışlar yıldız olursun ama 50 sene sonra hala alkışlanıyorsan "büyük" oyuncu olursun. bu finalin yıldız oyuncu olarak kalacağını belgeleyen adamı sneijder olurken büyük adam olacağını belgeleyen ıniesta oldu. takım gol yemiş, son 4 dakika ve olası 2 dakika uzatma ile 6 dakika şansın kalmış, santrada doğrudan rakip kaleye vuruyorsun gol atmak için. 1996/97 sezonunda devre arasında galatasaray kamp için marmaris'i seçmişti. evimden çıkıp 10 dakika uzaktaki stada yürüyüp marmaris-galatasaray maçını izlemeye gitmiştim koşarak. o maça dair aklımdaki ilk şey şudur: santrada hagi doğrudan kaleye vurmuştu. o zaman hagi gibi bir efsanenin bile saçma sapan işler peşinde koşuyor olmasına sinirlenmiştim 9-10 yaşındaki çocuk aklıyla. basit bir hazırlık maçı, isterse stadın ortasında denize yollasın topu, sana ne ki? ama saçmaydı işte, hagi bile olsa yapmamalıydı onu çünkü gol falan olmayacaktı. tabii şu kısa anıdan hagi onu yaptı diye büyük değil yıldız oyuncu olarak kaldı gibi bir izlenim çıkartan olursa zeka testi öneririm.
hazırlık maçında yapılması bile böyle saçma bir işken adam dünya kupası finalinde gidip de santradan kaleci yerindeyken kaleye vuruyor. ki sadece bu değil, çaprazdan basit bir serbest vuruş, 1000 tane oyuncuya kullandırsan 999 tanesi orta açar, ancak sneijder 1000. adam olarak şut deniyor oradan. olmayacak işte, dünya kupası finali değil halı saha olsa o golü atman zor. ki çapraz olduğu için mesafe 50 metrenin üzerinde neredeyse... maç boyu en azından 6-7 pozisyonu olmaz denen yerlerden şut çekerek harcadı sneijder. maç sonunda da oturmuş ağlıyor çok bir şey yapmış gibi. robben'in ve diğerlerinin kendisinin ağzını burnunu kırma vardır bence, keşke dövseler de oh olsun desek biz de. sinirim ne boyuta ulaştı düşünün artık. wesley sneijder her zaman "bir dönem oynamış yıldız oyuncu" olarak kalacaktır sadece şu final sonrasında bile. sanmıyorum ki 50 sene sonra çocuklarımıza falan "bir sneijder vardı ki of of of..." diye anlatalım.
50 sene sonra anlatılacak adam andres ıniesta'dır ama işte. iki pozisyonu çocuk gibi heyecana kapılıp harcamış olsa da attığı gol ile ve maçtan kopmaması ile neden yıllar geçse de büyük bir isim olarak hafızalarda yer edeceğini gösterdi.
futbol yıldız oyuncularla güzel olsa da kupalar büyük oyuncularla geliyor her zaman.
--- alıntı ---
kupa başından beri iki takım için de ne söylediysek o oldu ancak biraz farklılıklar gördük final maçında. hollanda yine önce savunma diye çıkıp hücumu 2. planda tuttu, "yemeyelim de, nasıl olsa atarız" mantalitesi tam gaz devam ediyordu anlayacağınız üzere. hollanda'nın bu sistemine karşı koyabilen takım olmamıştı yakın tarihte. 2 yıldır kendilerini yenebilen bir takım çıkmamasının başka açıklaması olamazdı. ispanya bu tabuyu yıkma ve kendileri adına da ilk finalde ilk kupayı kapma amacıyla çıkmıştı sahaya.
hollanda'da savunmayı ön planda tutup yetenekli oyuncularla gol bulup maçı kurtarma işi 20-25 maçtır tutuyor, kupada da tüm maçlarda tuttu. ancak şu var ki, hep bahsettiğimiz ileri uç elemanlarının beklenen golü bulamaması koskoca takımın elini kolunu bağlayabiliyor işte. casillas'ı beğenmem ben genelde, en üst düzey kalecilerin arasına almam kendi adıma ancak bu maçta ilk finalin verdiği heyecanı bir kenara koyup konsantrasyonu iyi sağlamıştı. robben'e ilk pozisyonda geçit vermese şans diyebilirdik ancak ikincisinde de kendisini durdurması alkışı hak etmesini sağladı. bir de kupada 6 maçtır savunma yapan hollanda'nın genelde çirkef bir oyun oynamayıp, efendi gibi sahada durup işini yapmasına rağmen son maçta neden antalyaspor gibi oynadığını anlayamadım. stekelenburg'u 15 cm kısalt, saçı da sıfırla, takımın tek eksiği olan ömer çatkıç'ı da tamamlamış olursun. bu haldeydi hollanda. gelene geçene dalalım saldıralım diye çıktılar sahaya... efsane rinus michels'in mezarından kalkıp "arkadaşım ne yapıyorsunuz?" diye gelmesini bekledim ben en sonunda. tüm sertlikleri anlarım, hepsine hak veririm de de jong'un yaptığını şurda ben evimin önünde birine yapsam, hadi onu geçtim halı sahada birine yapsam en temizinden 4-5 yıl hapis cezası garanti. kasten adam öldürmeye teşebbüstür bunun adı, başka bir şey diyemiyorum.
burada hakeme yatay geçiş yapalım, de jong'u atamamak kendisinin ilk hatasıydı, maçın gidişatını etkiledi, belki de ispanya 45. dakikada işi bitirip rahatlayacaktı. burada sertliğe iyiden iyiye müsaade eden hakem howard webb maçın ve kupanın kaderiyle de 115. dakikada oynadı resmen. kullanılan serbest vuruşta hem ispanyol barajına çarpıp 3-4 metre yön değiştiriyor top, hem de casillas çıkarken son anda yine dokunuyor. birini görmesen ötekini göreceksin ve korner olacak. döndü ıniesta'nın golü geldi iş bitiverdi hemen.
maçta gözüme en çok çarpan şeyle bitirmek istiyorum: yıldız oyuncu ve büyük oyuncu arasındaki fark.
yıldız oyuncu olmak zor iş değildir, biraz parlarsın dünya seni alkışlar yıldız olursun ama 50 sene sonra hala alkışlanıyorsan "büyük" oyuncu olursun. bu finalin yıldız oyuncu olarak kalacağını belgeleyen adamı sneijder olurken büyük adam olacağını belgeleyen ıniesta oldu. takım gol yemiş, son 4 dakika ve olası 2 dakika uzatma ile 6 dakika şansın kalmış, santrada doğrudan rakip kaleye vuruyorsun gol atmak için. 1996/97 sezonunda devre arasında galatasaray kamp için marmaris'i seçmişti. evimden çıkıp 10 dakika uzaktaki stada yürüyüp marmaris-galatasaray maçını izlemeye gitmiştim koşarak. o maça dair aklımdaki ilk şey şudur: santrada hagi doğrudan kaleye vurmuştu. o zaman hagi gibi bir efsanenin bile saçma sapan işler peşinde koşuyor olmasına sinirlenmiştim 9-10 yaşındaki çocuk aklıyla. basit bir hazırlık maçı, isterse stadın ortasında denize yollasın topu, sana ne ki? ama saçmaydı işte, hagi bile olsa yapmamalıydı onu çünkü gol falan olmayacaktı. tabii şu kısa anıdan hagi onu yaptı diye büyük değil yıldız oyuncu olarak kaldı gibi bir izlenim çıkartan olursa zeka testi öneririm.
hazırlık maçında yapılması bile böyle saçma bir işken adam dünya kupası finalinde gidip de santradan kaleci yerindeyken kaleye vuruyor. ki sadece bu değil, çaprazdan basit bir serbest vuruş, 1000 tane oyuncuya kullandırsan 999 tanesi orta açar, ancak sneijder 1000. adam olarak şut deniyor oradan. olmayacak işte, dünya kupası finali değil halı saha olsa o golü atman zor. ki çapraz olduğu için mesafe 50 metrenin üzerinde neredeyse... maç boyu en azından 6-7 pozisyonu olmaz denen yerlerden şut çekerek harcadı sneijder. maç sonunda da oturmuş ağlıyor çok bir şey yapmış gibi. robben'in ve diğerlerinin kendisinin ağzını burnunu kırma vardır bence, keşke dövseler de oh olsun desek biz de. sinirim ne boyuta ulaştı düşünün artık. wesley sneijder her zaman "bir dönem oynamış yıldız oyuncu" olarak kalacaktır sadece şu final sonrasında bile. sanmıyorum ki 50 sene sonra çocuklarımıza falan "bir sneijder vardı ki of of of..." diye anlatalım.
50 sene sonra anlatılacak adam andres ıniesta'dır ama işte. iki pozisyonu çocuk gibi heyecana kapılıp harcamış olsa da attığı gol ile ve maçtan kopmaması ile neden yıllar geçse de büyük bir isim olarak hafızalarda yer edeceğini gösterdi.
futbol yıldız oyuncularla güzel olsa da kupalar büyük oyuncularla geliyor her zaman.
--- alıntı ---