1053
"... hayata tutunmak için inanmaya mecbur kaldığımız bütün yalanlar günü gelince açığa çıkıyor. ve sonra biz ölmüyoruz. daha kötü bir şey oluyor. öğrendiklerimizle yaşamaya devam ediyoruz."
pazar sabahı kahvemi yapıp, cumartesi gecesinin zafer "sarhoşluğunun" etkisini atmaya balkona çıktığımda masanın üstündeki kitabın arka kapağında yazıyordu yukarıdaki cümleler. kitabın ismi ev, yazarı da nermin yıldırım'mış, eşimin okuduğu kitap...
kahvemi yudumlarken, önümdeki kitabın arkasındaki bu sözleri bir kaç defa istemsiz okuyunca gözümde jose mourinho canlanıverdi. portekizli hocayı anlatıyordu sanki...
kariyerinde bir çok kupa kazanmış, chelsea, real madrid, ınter gibi takımlar çalıştırmış bir teknik adam türkiye geldiğinde "kolaya kaçıp" galatasaray ve okan buruk üzerine oynamayı seçmiş, gerekli gereksiz her röportajında onlardan bahsetmiş, galatasaray'ın kollandığı, okan buruk'un kayırıldığını ima etmişti. ve son iki sezonda ligin son haftalarında oynanan derbilerin aksine istanbul derbisi daha 6. hafta oynanmış ve mourinho'nun kendini "inanmaya mecbur hissettiği yalanlar" 3-1 lik skorla ortaya çıkıvermişti. maç sonu başkan ali koç'a yapılan "istifa" söylemleri kadar olmasa da mourinho da kredisinin büyük bölümünü tüketiyordu sarı-lacivertlilerin kalbinde...
şimdi jose mourinho real madrid günlerinden çok iyi bildiği "türkiye ve galatasaray gerçeğini" acı da olsa bir kez daha öğrenmiş oldu ve bu öğrendikleriyle yaşamaya devam edecek... bakalım ders alacak mı?
"galatasaray maçı sıradan bir maç." , "yapacak bir şeyim yoktu, yatağımdaydım ve galatasaray-rize maçını seyrettim" gibi "kibirli" the special one açıklamalarına rağmen okan buruk son iki kadıköy deplasmanına olduğu gibi bu maça da iyi çalışmış, takımı ciddi motive etmişti.
"jelert bek oynasın", "yeni transfer sallai on bir başlasın", "mertens yedekte kalsın" gibi "ergen şımarıklıklarına" kulak tıkayıp, bildiği, güvendiği ve belki de sezonu tamamlamayı düşündüğü tecrübeli oyuncularla kadıköy'e çıkan okan buruk, önce rakibin kendi seyircisini de arkasına alarak saldırısını kesmiş, 20. dakikada da torreira'nın jeneriklik golü ile yumruğunu havaya kaldırıyordu...
okan buruk'un a planı tıkır tıkır işliyordu, tadiç jakobs ile etkisiz hale getirilmiş, ev sahibi saint-maximin kanadına yönlenmiş ataklarda ve onun ileri çıktığı anlarda "arkası cevher gibi" işleniyordu barış alper ve mertens tarafından. yunus da kanatlardan ziyade sık sık orta sahaya gelip, sara ve torreira'ya destek atınca, mourinho'nun "gözünün içine baktığı" fred topla oynamak yerine adam kovalıyordu. çok geçmeden de galatasaray iki farkı buluverdi. yunus'un ortasında osimhen napoli günlerinden çok iyi bildiği mertens'e "al da at" pasını göğüsüyle veriyor, belçikalı da livakoviç'in üzerinden topu aşırtarak filelerle buluşturuyordu...
galatasaray deplasmanda olmasına rağmen ritmi tutturmuş, taraftarlarının tezahüratları altında gol ve goller ararken, mourinho kenarda çaresizce seyrediyor, maçın hakemi de çaldığı-çalmadığı düdükler ve verdiği kartlarla "kalitesini!" belli ediyordu...
ikinci devre mourinho'nun ismail- amrabat değişikliği de fayda etmiyor, sara bir çok brezilyalının futbola başladığı salon turnuvalarında gibi çalımlarla ceza sahasına girip golü atıyor, ev sahibinin fred, tadiç, maximin'i çıkarması da galatasaray'ın işini kolaylaştırıyordu. ümitler tükenmiş, galatasaray'lılar daha fazla gol, ev sahibi taraftarlar da tarihi hezimet olmasın diye beklerken atilla karaoğlan iki takımı da şaşırtan bir penaltı düdüğü çalıyordu...
fred topa vurmuş, muslera çıkarmış ama fred'i savunan abdülkerim'in ayağı rakibine "dokunmuşmuş"... kendince bir kuralı uyguluyordu hakem de, 77. dakikada yunus ceza sahasına girip, topa vurduğunda, szymanski'nin onun ayaklarını kerden kesmesine neden bu kural uygulanmadı? atilla karaoğlan "ben görmedim" diye kendini sıyırır da var ve avar olan onur özütoprak ile ahmet nariç o esnada çay molasında mıydılar?
"uydurulan" penaltı ile fenerbahçe "acaba" diye umutlanırken, okan buruk da sonra basın toplantısında belirteceği üzere "sisteminin dışına çıkmış" ve skoru korumayı yeğlemişti... tabii, yine de iki kalede pozisyonlar olmadı değil ama son düdük çalınana dek fileler bir daha sarsılmadı...
son senelerdeki derbilerin maç sonlarından ders alan emniyet birimleri maç biter bitmez iki takım arasına bir duvar örmüş, galatasaraylılar da "tahriklere kapılmayınca" mert hakan'ın sivas günlerinde şükrü haznedar'a attığı mesajda söylediği gibi "ellerinde bir şey kalmadan" galatasaraylıların coşkusunu seyrediyordu.
galatasaray bu galibiyet ile ligde 6 maçta 6 galibiyet elde ederken, okan buruk da kadıköy derbisinde arka arkaya üçüncü maçından da yenilmeden ayrılırken, maç esnasında meslektaşına bir bakışı var ki, "çerçevelet duvara as" mahiyetinde...
galatasaray maçını sıradan bir maç gibi gören mourinho ise maç sonu basın toplantısına bile katılmadan stadı terk ederken, galatasaray medya ekibinin the crying one kitaplı instagram paylaşımı dünya basınında yer alıyordu...
saha içini yazdık da, maç öncesi deplasmana gelen galatasaray taraftarının stada girdiği o daracık tünelimsi yapıdan bahsetmezsek olmaz. iki üç kişinin yan yana zor sığdığı ve oldukça uzun bu "tünel" içinde bir taraftar rahatsızlansa, sağlık ekibi nasıl müdahale edecek? insanlık dışı bu uygulamayı en yakın zamanda kaldırmalı fenerbahçe yönetimi. tribünlerinin önüne konulan hoperlörlere alıştık da bu artık insanın canına mal olacak bir uygulama...
ve son olarak fenerbahçe tribünlerinin yapmış olduğu kareografi... tamam, hiç kimse ingilizce öğrenmek zorunda değil ama neden türkçemiz varken ingilizce yazıyorsunuz? onu da yanlış yazınca, "siz istediniz biz de size saldırıyoruz" deyiverdi galatasaraylılar... aslında galatasaraylılar için iyi bir motto olmuş: attack fener...
kaynak ve maç fotoğrafları: https://ultrasmovement.blogspot.com/...e1-3galatasaray.html
pazar sabahı kahvemi yapıp, cumartesi gecesinin zafer "sarhoşluğunun" etkisini atmaya balkona çıktığımda masanın üstündeki kitabın arka kapağında yazıyordu yukarıdaki cümleler. kitabın ismi ev, yazarı da nermin yıldırım'mış, eşimin okuduğu kitap...
kahvemi yudumlarken, önümdeki kitabın arkasındaki bu sözleri bir kaç defa istemsiz okuyunca gözümde jose mourinho canlanıverdi. portekizli hocayı anlatıyordu sanki...
kariyerinde bir çok kupa kazanmış, chelsea, real madrid, ınter gibi takımlar çalıştırmış bir teknik adam türkiye geldiğinde "kolaya kaçıp" galatasaray ve okan buruk üzerine oynamayı seçmiş, gerekli gereksiz her röportajında onlardan bahsetmiş, galatasaray'ın kollandığı, okan buruk'un kayırıldığını ima etmişti. ve son iki sezonda ligin son haftalarında oynanan derbilerin aksine istanbul derbisi daha 6. hafta oynanmış ve mourinho'nun kendini "inanmaya mecbur hissettiği yalanlar" 3-1 lik skorla ortaya çıkıvermişti. maç sonu başkan ali koç'a yapılan "istifa" söylemleri kadar olmasa da mourinho da kredisinin büyük bölümünü tüketiyordu sarı-lacivertlilerin kalbinde...
şimdi jose mourinho real madrid günlerinden çok iyi bildiği "türkiye ve galatasaray gerçeğini" acı da olsa bir kez daha öğrenmiş oldu ve bu öğrendikleriyle yaşamaya devam edecek... bakalım ders alacak mı?
"galatasaray maçı sıradan bir maç." , "yapacak bir şeyim yoktu, yatağımdaydım ve galatasaray-rize maçını seyrettim" gibi "kibirli" the special one açıklamalarına rağmen okan buruk son iki kadıköy deplasmanına olduğu gibi bu maça da iyi çalışmış, takımı ciddi motive etmişti.
"jelert bek oynasın", "yeni transfer sallai on bir başlasın", "mertens yedekte kalsın" gibi "ergen şımarıklıklarına" kulak tıkayıp, bildiği, güvendiği ve belki de sezonu tamamlamayı düşündüğü tecrübeli oyuncularla kadıköy'e çıkan okan buruk, önce rakibin kendi seyircisini de arkasına alarak saldırısını kesmiş, 20. dakikada da torreira'nın jeneriklik golü ile yumruğunu havaya kaldırıyordu...
okan buruk'un a planı tıkır tıkır işliyordu, tadiç jakobs ile etkisiz hale getirilmiş, ev sahibi saint-maximin kanadına yönlenmiş ataklarda ve onun ileri çıktığı anlarda "arkası cevher gibi" işleniyordu barış alper ve mertens tarafından. yunus da kanatlardan ziyade sık sık orta sahaya gelip, sara ve torreira'ya destek atınca, mourinho'nun "gözünün içine baktığı" fred topla oynamak yerine adam kovalıyordu. çok geçmeden de galatasaray iki farkı buluverdi. yunus'un ortasında osimhen napoli günlerinden çok iyi bildiği mertens'e "al da at" pasını göğüsüyle veriyor, belçikalı da livakoviç'in üzerinden topu aşırtarak filelerle buluşturuyordu...
galatasaray deplasmanda olmasına rağmen ritmi tutturmuş, taraftarlarının tezahüratları altında gol ve goller ararken, mourinho kenarda çaresizce seyrediyor, maçın hakemi de çaldığı-çalmadığı düdükler ve verdiği kartlarla "kalitesini!" belli ediyordu...
ikinci devre mourinho'nun ismail- amrabat değişikliği de fayda etmiyor, sara bir çok brezilyalının futbola başladığı salon turnuvalarında gibi çalımlarla ceza sahasına girip golü atıyor, ev sahibinin fred, tadiç, maximin'i çıkarması da galatasaray'ın işini kolaylaştırıyordu. ümitler tükenmiş, galatasaray'lılar daha fazla gol, ev sahibi taraftarlar da tarihi hezimet olmasın diye beklerken atilla karaoğlan iki takımı da şaşırtan bir penaltı düdüğü çalıyordu...
fred topa vurmuş, muslera çıkarmış ama fred'i savunan abdülkerim'in ayağı rakibine "dokunmuşmuş"... kendince bir kuralı uyguluyordu hakem de, 77. dakikada yunus ceza sahasına girip, topa vurduğunda, szymanski'nin onun ayaklarını kerden kesmesine neden bu kural uygulanmadı? atilla karaoğlan "ben görmedim" diye kendini sıyırır da var ve avar olan onur özütoprak ile ahmet nariç o esnada çay molasında mıydılar?
"uydurulan" penaltı ile fenerbahçe "acaba" diye umutlanırken, okan buruk da sonra basın toplantısında belirteceği üzere "sisteminin dışına çıkmış" ve skoru korumayı yeğlemişti... tabii, yine de iki kalede pozisyonlar olmadı değil ama son düdük çalınana dek fileler bir daha sarsılmadı...
son senelerdeki derbilerin maç sonlarından ders alan emniyet birimleri maç biter bitmez iki takım arasına bir duvar örmüş, galatasaraylılar da "tahriklere kapılmayınca" mert hakan'ın sivas günlerinde şükrü haznedar'a attığı mesajda söylediği gibi "ellerinde bir şey kalmadan" galatasaraylıların coşkusunu seyrediyordu.
galatasaray bu galibiyet ile ligde 6 maçta 6 galibiyet elde ederken, okan buruk da kadıköy derbisinde arka arkaya üçüncü maçından da yenilmeden ayrılırken, maç esnasında meslektaşına bir bakışı var ki, "çerçevelet duvara as" mahiyetinde...
galatasaray maçını sıradan bir maç gibi gören mourinho ise maç sonu basın toplantısına bile katılmadan stadı terk ederken, galatasaray medya ekibinin the crying one kitaplı instagram paylaşımı dünya basınında yer alıyordu...
saha içini yazdık da, maç öncesi deplasmana gelen galatasaray taraftarının stada girdiği o daracık tünelimsi yapıdan bahsetmezsek olmaz. iki üç kişinin yan yana zor sığdığı ve oldukça uzun bu "tünel" içinde bir taraftar rahatsızlansa, sağlık ekibi nasıl müdahale edecek? insanlık dışı bu uygulamayı en yakın zamanda kaldırmalı fenerbahçe yönetimi. tribünlerinin önüne konulan hoperlörlere alıştık da bu artık insanın canına mal olacak bir uygulama...
ve son olarak fenerbahçe tribünlerinin yapmış olduğu kareografi... tamam, hiç kimse ingilizce öğrenmek zorunda değil ama neden türkçemiz varken ingilizce yazıyorsunuz? onu da yanlış yazınca, "siz istediniz biz de size saldırıyoruz" deyiverdi galatasaraylılar... aslında galatasaraylılar için iyi bir motto olmuş: attack fener...
kaynak ve maç fotoğrafları: https://ultrasmovement.blogspot.com/...e1-3galatasaray.html