12767
galatasaray'da hocalığının ilk iki sezonunda üst üste rekor serilerle gelerek şampiyonluk kazanmış olan çocukluğumuzun futbolcusu. üçüncü sezona girerken sahanın içinden başkanlık makamına kadar her tarafından sorunlar fışkıran, artık çoğu şeyin tolere dahi edilemeyip ayan beyan göründüğü bir ortamdayız. bu fırtınalı denizde gemisini doğru rotada tutup limana yanaştırıp yanaştıramayacağı, kendisinin önündeki yeni challenge gibi duruyor.
sahadaki oyunun zayıf kaldığı, ne kadar insiyatif sahibi olduğu bilinmese de bazı transferlerin tartışmalı olup bazı ihtiyaçların hiç karşılanmadığı, bazı futbolcuların bariz geriye gittiği 2024-2025 sezon başı döneminde eleştirilmesi kadar doğal bir durum olamaz elbette.
ama sorun olan konu, özellikle sosyal medyanın hayatımızın merkezine oturması sonrası, artık uçlarda yaşıyor oluşumuz. 10 saniyelik bir video sıradan bir insanı ülkenin en bilindik siması da yapabilir, her konuda tam ortadan ikiye bölünmeyi başaran toplumun tek vücut halinde nefret ettiği biri de yapabilir.
çeşitli formatta içerik üretip yayınlamanın aşırı kolaylaştığı bu devirde, tüm bu imkanların çeşitliliğe yol açması beklenir. ancak tam ters şekilde, siyah ya da beyaz, evet ya da hayır, iyi ya da kötü şeklinde net ve keskin reaksiyonlardan ibaret oluyor. ılımlı ya da aklıselim yorumlar değil, aşırı uçlarda tepkiler ve reaksiyonlar ilgi görüyor. iyi anlamda ya da kötü anlamda fark etmez, bir şekilde lafınızın bir ağırlığı olup konuşulması için bunun olması gerekiyor. bu da uzun vadede insanların, bir şekilde kaba tabirle "sallanmak" için kendini bu şekilde hissetmek zorunda kalıp düşünme eğilimini de buraya yöneltmesine sebep oldu.
maçları muhtelif sebeplerden dolayı göz ucuyla izleyebilen ve salonları bok eden futbol seyircisi olarak çok da bir şeyden anlama iddiası olmayan benim bile sayabileceğim onlarca şey var. bunların bir kısmı da elbette okan buruk ekseninde ya da onunla alakalı. ama öyle bir noktaya geliyoruz ki, en haklı eleştiri bile içindeki bir cümle yüzünden linç malzemesi olabiliyor. ya da genellikle "bıraksın gitsin" cümlesi kadar itibar göremiyor. öte yandan "bıraksın gitsin" cümlesi, sayfalarca mantıklı argümanla desteklense bile, sadece "bırakmasın" eksenli duygusal reaksiyon sebebiyle linç malzemesi olabiliyor.
garip bir şekilde insanlar artık uzun yazı yazmayı, düşünmeyi ve argüman üretmeyi sadece karşısındakini bok etmek için kullanıyor. en yumuşak başlayan uzun yazı bile günün sonunda "pıçaklama" seviyesine gidiyor. sözlüğün ilk yılları demeyeyim, bir de "sözlük bozuldu yea" geyiği ateşlenmesin sabah sabah. ama bundan 10 sene önce mesela, biz birilerini övmek ya da destek olmak için de uzun yazılar yazardık. sadece canımız öyle istediği için yapardık. hiçbir yükümlülüğü de olmazdı, "fanboy" ya da "x savunucusu" gibi ünvanları kimse istemezdi bile.
artık nefret ortamı bir kenara, nefret etmeyene ya da uçlarda yaşamayana da bir nefret var.
bütün bunlar da birike birike bizi bugün "sosyal medya taraftarlığı" temalı debelenmelerin içine atan ortamı oluşturuyor.
ha tüm bunların okan hoca ile alakası nedir, onu ben de tam bilemiyorum. zor bir dönemden geçtiğimiz aşikar. buradan toparlanabilir miyiz, önceki iki sezon gibi bir yerden sonra gaza basar mıyız bilemiyorum. olumsuz bir fikri kibarlaştırmak için bilemiyorum demiyorum, gerçekten bilemiyorum. bu da beni tedirgin ediyor ki muhtemelen farklı tonlarda eleştirileri yükselten taraftarın çoğunu da asıl rahatsız eden şey bu tedirginlik.
umarım bir şekilde toparlarız...
sahadaki oyunun zayıf kaldığı, ne kadar insiyatif sahibi olduğu bilinmese de bazı transferlerin tartışmalı olup bazı ihtiyaçların hiç karşılanmadığı, bazı futbolcuların bariz geriye gittiği 2024-2025 sezon başı döneminde eleştirilmesi kadar doğal bir durum olamaz elbette.
ama sorun olan konu, özellikle sosyal medyanın hayatımızın merkezine oturması sonrası, artık uçlarda yaşıyor oluşumuz. 10 saniyelik bir video sıradan bir insanı ülkenin en bilindik siması da yapabilir, her konuda tam ortadan ikiye bölünmeyi başaran toplumun tek vücut halinde nefret ettiği biri de yapabilir.
çeşitli formatta içerik üretip yayınlamanın aşırı kolaylaştığı bu devirde, tüm bu imkanların çeşitliliğe yol açması beklenir. ancak tam ters şekilde, siyah ya da beyaz, evet ya da hayır, iyi ya da kötü şeklinde net ve keskin reaksiyonlardan ibaret oluyor. ılımlı ya da aklıselim yorumlar değil, aşırı uçlarda tepkiler ve reaksiyonlar ilgi görüyor. iyi anlamda ya da kötü anlamda fark etmez, bir şekilde lafınızın bir ağırlığı olup konuşulması için bunun olması gerekiyor. bu da uzun vadede insanların, bir şekilde kaba tabirle "sallanmak" için kendini bu şekilde hissetmek zorunda kalıp düşünme eğilimini de buraya yöneltmesine sebep oldu.
maçları muhtelif sebeplerden dolayı göz ucuyla izleyebilen ve salonları bok eden futbol seyircisi olarak çok da bir şeyden anlama iddiası olmayan benim bile sayabileceğim onlarca şey var. bunların bir kısmı da elbette okan buruk ekseninde ya da onunla alakalı. ama öyle bir noktaya geliyoruz ki, en haklı eleştiri bile içindeki bir cümle yüzünden linç malzemesi olabiliyor. ya da genellikle "bıraksın gitsin" cümlesi kadar itibar göremiyor. öte yandan "bıraksın gitsin" cümlesi, sayfalarca mantıklı argümanla desteklense bile, sadece "bırakmasın" eksenli duygusal reaksiyon sebebiyle linç malzemesi olabiliyor.
garip bir şekilde insanlar artık uzun yazı yazmayı, düşünmeyi ve argüman üretmeyi sadece karşısındakini bok etmek için kullanıyor. en yumuşak başlayan uzun yazı bile günün sonunda "pıçaklama" seviyesine gidiyor. sözlüğün ilk yılları demeyeyim, bir de "sözlük bozuldu yea" geyiği ateşlenmesin sabah sabah. ama bundan 10 sene önce mesela, biz birilerini övmek ya da destek olmak için de uzun yazılar yazardık. sadece canımız öyle istediği için yapardık. hiçbir yükümlülüğü de olmazdı, "fanboy" ya da "x savunucusu" gibi ünvanları kimse istemezdi bile.
artık nefret ortamı bir kenara, nefret etmeyene ya da uçlarda yaşamayana da bir nefret var.
bütün bunlar da birike birike bizi bugün "sosyal medya taraftarlığı" temalı debelenmelerin içine atan ortamı oluşturuyor.
ha tüm bunların okan hoca ile alakası nedir, onu ben de tam bilemiyorum. zor bir dönemden geçtiğimiz aşikar. buradan toparlanabilir miyiz, önceki iki sezon gibi bir yerden sonra gaza basar mıyız bilemiyorum. olumsuz bir fikri kibarlaştırmak için bilemiyorum demiyorum, gerçekten bilemiyorum. bu da beni tedirgin ediyor ki muhtemelen farklı tonlarda eleştirileri yükselten taraftarın çoğunu da asıl rahatsız eden şey bu tedirginlik.
umarım bir şekilde toparlarız...