• 11
    ibn-i haldun’un kitabında geçen bir hikayeydi sanırım, belki de başka bir yerde okudum şimdi net olarak hatırlamıyorum: zamanında çok varlıklı bir adam, bir sebepten dolayı hapishaneye düşmüş. eşi vefat ettiği için 1-2 yaşlarındaki çocuğu da onunla beraber hapishanede yaşıyormuş. haliyle çocuk, dünyaya dair bütün bilgisini hapishane düzleminde öğrenmeye başlamış. zaman geçmiş, çocuk biraz daha büyümüş ama hala hapishane yaşantıları devam ediyor. yemek vakti gelip koğuşa son derece sıradan ve lezzetsiz yemek getirdiklerinde babası oğluna dönüp “bakma bunları yediğimize, biz önceden o kadar zengindin ki her gün kuzu eti yerdik” deyip kuzu etinin ne kadar leziz olduğunu anlatır dururmuş. gene bir gün yemek saatinde babasının kuzu etine yaptığı güzellemelerini dinleyen ve hayatında hiç kuzu görmemiş çocuk dayanamamış: “baba, senin bu kuzu dediğin, herhalde şuradaki fareden biraz büyük” demiş. çocuğun gördüğü, tanıdığı hayvanlar hapishane ile sınırlı olduğu için kuzunun kıyasını, fare ile yapmış.

    ben hikayedeki baba gibi kuzu etini her öğün olmasa da yeterince tadan bir neslin mensubuyum. galatasaray tarihinin en şaşaalı dönemine en cevval, en genç dönemlerimizde tanıklık ettik. yeni nesil bilmez (bilse de tarihi bir anekdot gibi bilir) ama önceden sezon başında sadece galatasaray, fenerbahçe ve beşiktaş’ın yer alıp birbirleriyle maç yaptığı tsyd kupası vardı. işte bu kupayı 1997-1998-1999 yıllarında üst üste üç defa galatasaray kazanınca (uefa kupasını kazanan kadro. bu maçlar arasında beşiktaş’a karşı deplasmanda 6-0, fenerbahçe’ye karşı deplasmanda 4-1 gibi galibiyetler var) fenerbahçe “e bu kadar yeter, sürekli galatasaray’ı mı sevindireceğiz” diyerek tsyd kupasından çekildi ve bir daha da bu kupa maçları oynanmadı.

    bir takım, ezeli rakiplerini daha fazla nasıl rencide edebilir bilmiyorum…
App Store'dan indirin Google Play'den alın