987
tek hareketiyle ülkeyi de avrupa'yı da birbirine katan futbolcu. bu ülkenin atomlarına kadar parçalanmış ve yozlaşmış olduğunu anlatmak için binlerce makale yazsan bu adamın sebep olduğu kaos kadar etkili olamazsın.
öncelikle avrupa’nın ne dediği, ne tavır takındığı zerre önemli değil. o kısmı hızlı geçmek istiyorum. sistematik emperyalizmin mucidi, faşizmin anavatanı, ikiyüzlü ve çıkarcı avrupa ülkeleri her zamanki gibi kendi çıkarına göre pozisyon alıyor. narkoterör örgütünü sırf türkiye’ye zarar verecek diye özgürlük savaşçısı olarak lanse edip maddi imkanlar yağdıranlar da kendileri, aynı örgütün elemanı aynı amaçlar için hareket ederken kendi devletlerine en ufak zarar verdiğinde sıfır toleransla hapislerde süründürenler de. israil aylarca bebek katlederken susan da kendileri, rusya'ya savaşın ilk gününden itibaren ambargo uygulayanlar da. o yüzden avrupa bildiğimiz gibi işte. onları konuşacak bir mesele yok. konuşmamız gereken mesele biziz. bizim iflah olmaz bölünmüşlüğümüz. bunun tarihi de hepimizden eski.
merih bozkurt hareketi yaptı diye ortalık birbirine girdi üç gündür. tartışmalarda her tarafın argümanlarını okuyorum ve memleket öyle bir hale geldi ki herkesin kendince haklı noktaları var kardeşim. önce bunu dürüstçe kabul etmek lazım.
bozkurtun türklüğün simgesi olduğunu, tek bir partiye indirgenemeyeceğini söyleyen de kendince haklı, geçmiş yıllarda sırf alevi olduğu için bozkurt işaretleri eşliğinde evi barkı yakılmış olan adam da.
biri karşı görüşteki kişilere terörist olabileceği için tepkili, diğeri katil olabileceği için. ve yine ikisi de haklı. çünkü bu memlekette sjw cümleleriyle terörü köpürtenler, kardeşlik nidaları atıp masumları katledenler de fazlasıyla var, milliyetçilik şiirleri okuyup para ve uyuşturucu ticaretindeki anlaşmazlıklar için seri cinayet işleyenler de. at izinin it izine karıştığı yerde kimse kimseye güvenemiyor. kıyamet bundan kopuyor.
ve en başta söylediğim cümle de burada ortaya çıkıyor: biz atomlarımıza kadar parçalanmış bir haldeyiz.
sen eğer ülkende kökü dışarıda oluşumların cirit atmasına, kendine militan yetiştirmesine izin verirsen,
örgütlerin insanı etkileyecek “iyi niyetli” görünümlü mesajlara sığınmasına önlem almazsan,
iktidarını sağlamlaştırmak, menfaat sağlamak, para kazanmak için örgütlerle, mafyalarla, tarikatlarla aynı yatağa girersen,
toplumun böyle paramparça olur. en ufak meselede de birbirine girer.
sen binlerce yıllık tarihin boyunca kendi menfaatlerini gözeterek hukuku, adaleti, bilimi, eğitimi, üretimi, demokrasiyi, insan haklarını, özgürlüğü önceleyemezsen, toplumunu cahil, dışa bağımlı ve güçsüz bırakırsan, dünyanın geri kalanı da ülkene istediği yaptırımı uygular. gıkını çıkaramazsın. israil 10 ay boyunca binlerce bebek öldürür kimse ses etmez, senin bir futbolcun milliyetçi bir hareket yaptı diye üstüne çullanıverirler.
sözüm şu anki iktidara değil. sadece onlara değil en azından. çok daha eskilerden itibaren bu memleketin gelişimine ket vuran herkese.
“bu adam fazla güçlenmesin” diye düşünerek soyadını bizzat atatürk’ün verdiği girişim dehası nuri demirağ’ın bütün girişimlerinin önüne taş koyan inönü’ye,
emperyalizmle savaşarak kurulan bir ülkeyi sadece 30 yıl sonra gayriresmi sömürge haline getiren menderes yönetimine,
sol dalgasından korkup sağ örgütlere yol verenlere,
kontrollü kargaşa amacıyla terör örgütlerini destekleyenlere,
terörden nemalanmak için mafyalaşanlara,
ülke için kurşun atan da yiyen de şereflidir diyerek uyuşturucu kaçakçılarını savunanlara,
darbecilere, işkencecilere,
ağzından romantik solcu laflarını düşürmeyip bebek katleden teröristlere,
solu kürt ırkçılığından ibaret hale getirenlere,
atatürk’e dil uzatma cesaretini kendinde görenleri “ne istediniz de vermedik” diye yalayanlara,
ve istisnasız her seferinde sırf karnını doyurmak için bütün bunları yapanların hamasi laflarını yutan halka.
benim için türkiye tarihinde atatürk’ten sonrası yok. siyasi arenaya çıkmayı başarmış - belki çıkamadan ayağı kaydırılmış, silinmiş insanlar vardır, onları bilmiyorum - tek bir kişi dahi umurumda değil. çünkü bu ülkeyi birlik haline getirmeyi ciddi şekilde deneyen son kişi atatürk’tü. biraz başardı, bazı konuları başaramadı - haliyle, çünkü tanrı değildi - ama hayatını bu memleketin en büyük sorunu olan tek parça olmama meselesini çözmeye adadı. ne olursa olsun, harika bir şey de başardı. tek çatı altında toplanabilecek, bir bütün olarak bir araya gelebilecek bağımsız bir ülke yarattı. pek çok farklı kesimden oluşan ülkenin devamlılığını sağlayabilecek tek güvenli rejimi, laik parlamenter cumhuriyeti kurdu ve o ülkeye aklı, bilimi, eğitimi önder gösterdi.
gerisini biz beceremedik.
merih hareketi samimiyetle mi yaptı, hamaset amacı mı güttü bilmiyorum. kendisini tanımam etmem. işim gereği oyuncularla, sporcularla, siyasetçilerle çok fazla vakit geçirdiğim için imaj kaygısıyla kendilerini ne kadar farklı gösterebildiklerini biliyorum ve şahsen samimi olduğuna inanmıyorum. ama önemli olan samimi olması ya da olmaması değil. önemli olan dünyanın ne söylediği de değil. iki saniyelik bir hareketin bizi nasıl birbirimize düşürdüğü.
bu memleketi iyi günler beklemiyor. çünkü yukarıda anlattığım bölünmüşlük son 30 yılda daha da derinleşti. sağ sol meselesinin halen aktif olduğu, darbenin öfkesinin henüz dinmediği 90'lı yıllarda milli takımın bel kemiği şu adamdı:
https://gss.gs/vB8.jpeg
o karmakarışık dönemde bile merih'in bugün aldığı kadar yüksek tepkiler almazdı ünal karaman. çünkü bugüne göre çok daha birleşik bir toplumduk. insanlar arasında çok daha fazla güven ve saygı vardı. ortak değerlerin büyük bölümü hala ortaktı. 30 yılda bu değerlerin çoğunu kaybettik. üstelik şimdi bir de futbol üzerinden ülke dizayn etmeye çalışan bir koç kafa belasıyla uğraşıyoruz. ama olur da sorunlarımıza bir çare bulacaksak, bu yeniden birlik olmayı öğrenmekten; hukuku, insan haklarını, eğitimi, bilimi ve sanayiyi yükseltmekten geçecek. dünya üzerinde dokunulmaz bir güç haline geleceksek bu da maddi bağımsızlıktan, üretimden ve iktisadi güçten gelecek. başka hiçbir yolu yok bunun.
öncelikle avrupa’nın ne dediği, ne tavır takındığı zerre önemli değil. o kısmı hızlı geçmek istiyorum. sistematik emperyalizmin mucidi, faşizmin anavatanı, ikiyüzlü ve çıkarcı avrupa ülkeleri her zamanki gibi kendi çıkarına göre pozisyon alıyor. narkoterör örgütünü sırf türkiye’ye zarar verecek diye özgürlük savaşçısı olarak lanse edip maddi imkanlar yağdıranlar da kendileri, aynı örgütün elemanı aynı amaçlar için hareket ederken kendi devletlerine en ufak zarar verdiğinde sıfır toleransla hapislerde süründürenler de. israil aylarca bebek katlederken susan da kendileri, rusya'ya savaşın ilk gününden itibaren ambargo uygulayanlar da. o yüzden avrupa bildiğimiz gibi işte. onları konuşacak bir mesele yok. konuşmamız gereken mesele biziz. bizim iflah olmaz bölünmüşlüğümüz. bunun tarihi de hepimizden eski.
merih bozkurt hareketi yaptı diye ortalık birbirine girdi üç gündür. tartışmalarda her tarafın argümanlarını okuyorum ve memleket öyle bir hale geldi ki herkesin kendince haklı noktaları var kardeşim. önce bunu dürüstçe kabul etmek lazım.
bozkurtun türklüğün simgesi olduğunu, tek bir partiye indirgenemeyeceğini söyleyen de kendince haklı, geçmiş yıllarda sırf alevi olduğu için bozkurt işaretleri eşliğinde evi barkı yakılmış olan adam da.
biri karşı görüşteki kişilere terörist olabileceği için tepkili, diğeri katil olabileceği için. ve yine ikisi de haklı. çünkü bu memlekette sjw cümleleriyle terörü köpürtenler, kardeşlik nidaları atıp masumları katledenler de fazlasıyla var, milliyetçilik şiirleri okuyup para ve uyuşturucu ticaretindeki anlaşmazlıklar için seri cinayet işleyenler de. at izinin it izine karıştığı yerde kimse kimseye güvenemiyor. kıyamet bundan kopuyor.
ve en başta söylediğim cümle de burada ortaya çıkıyor: biz atomlarımıza kadar parçalanmış bir haldeyiz.
sen eğer ülkende kökü dışarıda oluşumların cirit atmasına, kendine militan yetiştirmesine izin verirsen,
örgütlerin insanı etkileyecek “iyi niyetli” görünümlü mesajlara sığınmasına önlem almazsan,
iktidarını sağlamlaştırmak, menfaat sağlamak, para kazanmak için örgütlerle, mafyalarla, tarikatlarla aynı yatağa girersen,
toplumun böyle paramparça olur. en ufak meselede de birbirine girer.
sen binlerce yıllık tarihin boyunca kendi menfaatlerini gözeterek hukuku, adaleti, bilimi, eğitimi, üretimi, demokrasiyi, insan haklarını, özgürlüğü önceleyemezsen, toplumunu cahil, dışa bağımlı ve güçsüz bırakırsan, dünyanın geri kalanı da ülkene istediği yaptırımı uygular. gıkını çıkaramazsın. israil 10 ay boyunca binlerce bebek öldürür kimse ses etmez, senin bir futbolcun milliyetçi bir hareket yaptı diye üstüne çullanıverirler.
sözüm şu anki iktidara değil. sadece onlara değil en azından. çok daha eskilerden itibaren bu memleketin gelişimine ket vuran herkese.
“bu adam fazla güçlenmesin” diye düşünerek soyadını bizzat atatürk’ün verdiği girişim dehası nuri demirağ’ın bütün girişimlerinin önüne taş koyan inönü’ye,
emperyalizmle savaşarak kurulan bir ülkeyi sadece 30 yıl sonra gayriresmi sömürge haline getiren menderes yönetimine,
sol dalgasından korkup sağ örgütlere yol verenlere,
kontrollü kargaşa amacıyla terör örgütlerini destekleyenlere,
terörden nemalanmak için mafyalaşanlara,
ülke için kurşun atan da yiyen de şereflidir diyerek uyuşturucu kaçakçılarını savunanlara,
darbecilere, işkencecilere,
ağzından romantik solcu laflarını düşürmeyip bebek katleden teröristlere,
solu kürt ırkçılığından ibaret hale getirenlere,
atatürk’e dil uzatma cesaretini kendinde görenleri “ne istediniz de vermedik” diye yalayanlara,
ve istisnasız her seferinde sırf karnını doyurmak için bütün bunları yapanların hamasi laflarını yutan halka.
benim için türkiye tarihinde atatürk’ten sonrası yok. siyasi arenaya çıkmayı başarmış - belki çıkamadan ayağı kaydırılmış, silinmiş insanlar vardır, onları bilmiyorum - tek bir kişi dahi umurumda değil. çünkü bu ülkeyi birlik haline getirmeyi ciddi şekilde deneyen son kişi atatürk’tü. biraz başardı, bazı konuları başaramadı - haliyle, çünkü tanrı değildi - ama hayatını bu memleketin en büyük sorunu olan tek parça olmama meselesini çözmeye adadı. ne olursa olsun, harika bir şey de başardı. tek çatı altında toplanabilecek, bir bütün olarak bir araya gelebilecek bağımsız bir ülke yarattı. pek çok farklı kesimden oluşan ülkenin devamlılığını sağlayabilecek tek güvenli rejimi, laik parlamenter cumhuriyeti kurdu ve o ülkeye aklı, bilimi, eğitimi önder gösterdi.
gerisini biz beceremedik.
merih hareketi samimiyetle mi yaptı, hamaset amacı mı güttü bilmiyorum. kendisini tanımam etmem. işim gereği oyuncularla, sporcularla, siyasetçilerle çok fazla vakit geçirdiğim için imaj kaygısıyla kendilerini ne kadar farklı gösterebildiklerini biliyorum ve şahsen samimi olduğuna inanmıyorum. ama önemli olan samimi olması ya da olmaması değil. önemli olan dünyanın ne söylediği de değil. iki saniyelik bir hareketin bizi nasıl birbirimize düşürdüğü.
bu memleketi iyi günler beklemiyor. çünkü yukarıda anlattığım bölünmüşlük son 30 yılda daha da derinleşti. sağ sol meselesinin halen aktif olduğu, darbenin öfkesinin henüz dinmediği 90'lı yıllarda milli takımın bel kemiği şu adamdı:
https://gss.gs/vB8.jpeg
o karmakarışık dönemde bile merih'in bugün aldığı kadar yüksek tepkiler almazdı ünal karaman. çünkü bugüne göre çok daha birleşik bir toplumduk. insanlar arasında çok daha fazla güven ve saygı vardı. ortak değerlerin büyük bölümü hala ortaktı. 30 yılda bu değerlerin çoğunu kaybettik. üstelik şimdi bir de futbol üzerinden ülke dizayn etmeye çalışan bir koç kafa belasıyla uğraşıyoruz. ama olur da sorunlarımıza bir çare bulacaksak, bu yeniden birlik olmayı öğrenmekten; hukuku, insan haklarını, eğitimi, bilimi ve sanayiyi yükseltmekten geçecek. dünya üzerinde dokunulmaz bir güç haline geleceksek bu da maddi bağımsızlıktan, üretimden ve iktisadi güçten gelecek. başka hiçbir yolu yok bunun.