197
gram keyif almadığım sezon, tıpkı son birkaç sezon olduğu gibi. tek sebebi de malum takım ve şımarık başkanı. elbette galatasaray her sezon şampiyon olsun isterim, ancak nihai amacım kesinlikle bu değildir. benim için sonuç değil, süreç önemli. yolculuk, kazanırken sevinmek, kaybedince hayıflanmak, analiz etmek, naçizane yorumlamak. bazen rakip takım taraftarı eşi dostu kızdırmak, onlarca kızdırılmak. örneğin, mancini sezonunu güle oynaya izlemiş, ikinci olsak da avrupa serüveni ve doyurucu iç saha maçlarıyla oldukça keyif almıştım. bana göre hakeden takım da şampiyon olmuştu, gönülden tebrik de etmiştim sevdiklerimi. ancak son birkaç sezondur, başarılı olalım olmayalım keyif alamıyorum. çünkü hemen her maçta aleyhimize birşey oluyor, bizimkinde olmasa rakiplerimizin maçında oluyor. medya desen kapitalin kucağına oturmuş, olmayan şeylerin içinde, popüler tabirle kendi yarattığı post truth yumağında debelenip duruyor. her şey ama her şey algılarla yönetiliyor, yönlendiriliyor. hala ofsaytımsı garabeti tartışılıyor; ki pozisyon o zamandan beri hala belirsiz, ne ofsayt ne değil diyebilirsin. öte yandan aynı, evet aynı, maçta, tüm hakem hocalarınca penaltı denen pozisyonun bahsi bile geçmiyor. yönetim desen bilemediğim bir sebepten suskun, anadolu kulüpleri desen alenen bize bilenip, göz göre göre yatıyor istediğine. yedek çıkmalar, laubali tavırlar, bize 6’lı defans blokları, say say bitmez. neyse, öyle işte sözlük, gerçekten elimizde ne varsa sağolsun hepsini alıyorlar birer birer.