912
yurttan arkadaşımın telefonda "gidelim mi, ne dersin" demesiyle maçı yerinde izleme fikri aklıma girmişti. bileti alırken bilgisayar başında sistemin bizleri dört-beş defa atmasıyla iyiden iyiye gerilip, bir şekilde kale arkasından -belki de truva için en ters yerdi- iki bileti zor şer çektik. bu işlemler esnasında telefonla görüştüğüm arkadaşıma "aldık lan" diye bağırmamı ve annemin o günkü neşeme anlam veremeyişi hala aklımdadır -çok da geçmedi zaten üstünden *-.
stada gidişim, koltuğa geçişim hayatımın en uzun yolculuğuydu belki de, 16-17 metro durağı ve öncesinde minik bir ankaray yolculuğunun ardından ankaragüçlülerin "galatasaraylı ürünleri ve galatasaraylıları aramızda görürsek tık tık" gibi bir mantıkla etrafta kol gezmeleri iyiden iyiye geriyordu beni, arkadaşım rahatlatmaya çalışsa da ilk maçta böyle bir deliliğe giriştiğimden öyle bir rahatlama asla yaşayamadım zaten.
maçı zaten anlatmaya gerek yok skor da oyun da hepimizin hatırında. rakibin yer yer küfürlü tezahüratlara renk vermemek için eşlik ettim, affedin kıymetli renktaşlarım. arkadaşım da sağ olsun yaptı makarasını sık sık *. deplasman tribünümüzün harika performansı her ne kadar parmak ısıttırsa da, en azından canlı canlı bu ana tanıklık etmek çok önemli ve güzel bir avuntu olarak cepte kaldı. kale arkası tribününe maaile gelip tribündekilerle takışan abi sağ olsun son 20 dakika oldukça zor geçti, kendisini anmadan geçemeyeceğim.
maçtan sonra güvenpark'taki kalabalığı, meşaleleri ve bayrakları görünce yaşadığım duygu yoğunluğunu tarif edemem. hele hele fener için opera'yı söylemek ve maçta eşlik edemediğim tezahüratlara bağıra çağıra eşlik etmek paha biçilemezdi. maçın biletlerini ise -tek maçlık pass ve sırf bu maç için aldığım banka kartını- çerçeveletip duvarıma astım elbette.
son olarak, iyi ki varsın galatasaray. yerine sevemem.
gururla söyleyebilirim, oradaydım.
çocukluk aşkım galatasaray'ın cumhuriyetin 100. yılında 23. şampiyonluğunu ilan ettiği, kendisini dünya gözüyle ilk kez canlı canlı ve aynı zamanda truva yaparak seyrettiğim mükemmel maç.
stada gidişim, koltuğa geçişim hayatımın en uzun yolculuğuydu belki de, 16-17 metro durağı ve öncesinde minik bir ankaray yolculuğunun ardından ankaragüçlülerin "galatasaraylı ürünleri ve galatasaraylıları aramızda görürsek tık tık" gibi bir mantıkla etrafta kol gezmeleri iyiden iyiye geriyordu beni, arkadaşım rahatlatmaya çalışsa da ilk maçta böyle bir deliliğe giriştiğimden öyle bir rahatlama asla yaşayamadım zaten.
maçı zaten anlatmaya gerek yok skor da oyun da hepimizin hatırında. rakibin yer yer küfürlü tezahüratlara renk vermemek için eşlik ettim, affedin kıymetli renktaşlarım. arkadaşım da sağ olsun yaptı makarasını sık sık *. deplasman tribünümüzün harika performansı her ne kadar parmak ısıttırsa da, en azından canlı canlı bu ana tanıklık etmek çok önemli ve güzel bir avuntu olarak cepte kaldı. kale arkası tribününe maaile gelip tribündekilerle takışan abi sağ olsun son 20 dakika oldukça zor geçti, kendisini anmadan geçemeyeceğim.
maçtan sonra güvenpark'taki kalabalığı, meşaleleri ve bayrakları görünce yaşadığım duygu yoğunluğunu tarif edemem. hele hele fener için opera'yı söylemek ve maçta eşlik edemediğim tezahüratlara bağıra çağıra eşlik etmek paha biçilemezdi. maçın biletlerini ise -tek maçlık pass ve sırf bu maç için aldığım banka kartını- çerçeveletip duvarıma astım elbette.
son olarak, iyi ki varsın galatasaray. yerine sevemem.
gururla söyleyebilirim, oradaydım.
çocukluk aşkım galatasaray'ın cumhuriyetin 100. yılında 23. şampiyonluğunu ilan ettiği, kendisini dünya gözüyle ilk kez canlı canlı ve aynı zamanda truva yaparak seyrettiğim mükemmel maç.

