98
büyüklerimizden duyduğumuz, sonraki yıllarda kayıtlarını izlediğimiz kadarıyla en duygu dolusu 86-87 sezonu diyebilirim. unutulmaz maçlar belgeselindeki tek yerli maç olması bile dönüm noktası olması açısından önemini yansıtıyor.
sezonun çoğuna dair bir şey hatırlamasam da (okan buruk'un ayağının kırıldığı gün hariç) ankaragücü maçı ile beraber ilk kez tanık olduğum şampiyonluk olması dolayısıyla 92-93 sezonu ilk aşk gibidir.
en inanılmazı 2005-2006 sezonudur. maç bitiminde evden çıkıp şampiyonluk kutlamalarına depar attıran bir andı. 2000-01 sezonunda da son maçta, ilk yarı sonucuna göre şampiyonduk. ancak ikinci yarıda işler tersine dönmüştü. o yüzden umutlanmamaya şartlanmıştım. ancak bu sefer hikayenin sonu güzel bitmişti.
en nefes keseni 2011-12 sezonudur. bütün yıl sahada verilen emeğin, güzel oyunun karşılığını almamız gerekirken getirilen play-off düzenlemesi ve play-off döneminde son maçlardaki şanssızlıklarımız ve hatalarımız neticesinde neredeyse elimizle kupayı verme noktasına gelmiş olmanın getirdiği sinir ve öfkeyi unutamıyorum. en gergin şekilde izlediğim birkaç maçtan birisiydi. o maç alınabilecek kötü bir sonucun bizde yaratacağı travmayı düşünmek bile istemiyorum.
"galatasaray'ın adının olduğu her yerde umut vardır" sözünü yansıtan sezon, 2001-2002 sezonudur. oyuncularını kaybeden, forma tedarikçisi bile birkaç çıta seviye düşen, göğüs sponsoru bile bulamadan sezona başlayan, ordan burdan bulduğu kiralık oyuncularla kadro çıkartabilen bir galatasaray'ın kazandığı şampiyonluk ve şampiyonlar ligi'ndeki gurur duyulası performansı çok ama çok kıymetlidir.
en dominantı 96-97 sezonudur. terim'in ilk senesinde ilk maçlarda yaşanan bocalamanın ardından sami yen'de fenerbahçe'ye karşı alınan 4-0'lık mağlubiyetle beraber ipler kopma noktasına gelmişti; ancak süren, terim'e destek oldu. sonraki hafta inönü stadı'nda oynanan sarıyer maçıyla beraber galatasaray taraftarı da desteğini gösterdi ve inanılmaz bir seri yakalandı. öyle ki bu serinin içinde 4 maçta tam 25 gol attığımız bile oldu. sırasıyla antep, altay, istanbul ve zeytinburnu maçlarında takım askerden yeni gelmiş gibiydi. o yılki en büyük sıkıntı, derbi maçlarındaki düşük performanstı. eğer derbi maçlarında da sonuca gidebilen bir galatasaray izleseydik kolay kolay o sezondan iyisini yapabilmek mümkün olmazdı.
sezonun çoğuna dair bir şey hatırlamasam da (okan buruk'un ayağının kırıldığı gün hariç) ankaragücü maçı ile beraber ilk kez tanık olduğum şampiyonluk olması dolayısıyla 92-93 sezonu ilk aşk gibidir.
en inanılmazı 2005-2006 sezonudur. maç bitiminde evden çıkıp şampiyonluk kutlamalarına depar attıran bir andı. 2000-01 sezonunda da son maçta, ilk yarı sonucuna göre şampiyonduk. ancak ikinci yarıda işler tersine dönmüştü. o yüzden umutlanmamaya şartlanmıştım. ancak bu sefer hikayenin sonu güzel bitmişti.
en nefes keseni 2011-12 sezonudur. bütün yıl sahada verilen emeğin, güzel oyunun karşılığını almamız gerekirken getirilen play-off düzenlemesi ve play-off döneminde son maçlardaki şanssızlıklarımız ve hatalarımız neticesinde neredeyse elimizle kupayı verme noktasına gelmiş olmanın getirdiği sinir ve öfkeyi unutamıyorum. en gergin şekilde izlediğim birkaç maçtan birisiydi. o maç alınabilecek kötü bir sonucun bizde yaratacağı travmayı düşünmek bile istemiyorum.
"galatasaray'ın adının olduğu her yerde umut vardır" sözünü yansıtan sezon, 2001-2002 sezonudur. oyuncularını kaybeden, forma tedarikçisi bile birkaç çıta seviye düşen, göğüs sponsoru bile bulamadan sezona başlayan, ordan burdan bulduğu kiralık oyuncularla kadro çıkartabilen bir galatasaray'ın kazandığı şampiyonluk ve şampiyonlar ligi'ndeki gurur duyulası performansı çok ama çok kıymetlidir.
en dominantı 96-97 sezonudur. terim'in ilk senesinde ilk maçlarda yaşanan bocalamanın ardından sami yen'de fenerbahçe'ye karşı alınan 4-0'lık mağlubiyetle beraber ipler kopma noktasına gelmişti; ancak süren, terim'e destek oldu. sonraki hafta inönü stadı'nda oynanan sarıyer maçıyla beraber galatasaray taraftarı da desteğini gösterdi ve inanılmaz bir seri yakalandı. öyle ki bu serinin içinde 4 maçta tam 25 gol attığımız bile oldu. sırasıyla antep, altay, istanbul ve zeytinburnu maçlarında takım askerden yeni gelmiş gibiydi. o yılki en büyük sıkıntı, derbi maçlarındaki düşük performanstı. eğer derbi maçlarında da sonuca gidebilen bir galatasaray izleseydik kolay kolay o sezondan iyisini yapabilmek mümkün olmazdı.