17
galatasaray'ın son 10 senesi zoraki de olsa 20 senedir sürdürülen bir kadıköy kabusu vardı hatırlarsınız. neler neler yapıldı da gidildi maç öncesinde. gerets döneminde klasik müzik dinletileri olsun, mondi'nin mum yakmaları olsun, ata demirer'in maç öncesi stand up şovları olsun, neler neler. yaşları yeten bilir zaten. her sene değişik ritüellerle gidilir, çoğunlukla hüsranla dönülürdü, bazı maçlar hezimetle biterdi.
maç öncesi kulübün sosyal medyasında ''o sene bu sene'' türünde paylaşımlar yapılır, yöneticiler iddialı konuşur, sokak röportajlarında taraftarlar gaza gelir, baros'lu, arda'lı, kewell'li, keita'lı dönemlerde 5 atarız rüyalarına girerdi, o maçtan da 4 yeyip gelirdik.
bir de kadıköy kabusunu bitirdiğimiz maç öncesi paylaşımına bakalım;
(bkz: 23 şubat 2020 fenerbahçe galatasaray maçı)
https://www.youtube.com/watch?v=e878bjnGUnA
ne kadar sıradan görüntüler di mi? mesela bu görüntüler için ztk maçı öncesi antrenmandan kesitler dense ben inanırdım. rahmetli mustafa cengiz sadece fetih suresini okuyarak derbi maçını yorumlamıştı. o maçta muazzam bir oyun ortaya koyduk ve maçı kazandık. sakinlik kazandı.
bir şeyi gözünde ne kadar büyütürsen aslında o şeyle değil kendinle savaşırsın. insanın kendisiyle olan savaşından galip ayrılması imkansız bana göre. farklı bir kesit aktaracağım şimdi;
dönelim 2013'e. üniversitedeyim. beşiktaş'ta oturuyoruz. akaretlere yürüme mesafesiyle 1 2 dakikalık bir lokasyondayız. gezi parkı olaylarının alev aldığı günler. polisin attığı biber gazının tüm mahalleyi etkilediği günler. olaylarda polisten kaçanları evimize alıp ilgilendiğimiz zamanlar. gösteriye katılanları bildiğin evimize alıp, tedavi edip sokağa salıyorduk. o süreçten sonra da bir birlik beraberlik söz konusuydu. istanbul united falan. başbakan drogba. güzel günlerdi. maalesef o olaylardan sonra da soma maden kazası meydana geldi. yüzlerce canımızı kaybettik. bir tane bile istifa olmadı. onu bırak, bir sonraki seçimde soma'da akp oyları arttı. sosyal medyada millet oradakilere sövmeye başladı. neredeyse rahmet değil lanet okuyacaktı insanlar.
2007'de cumhuriyet mitinglerini hatırlıyorum. kesin gideceklerdi. anayasa bile değişti onun üzerine. ben şu an hangi rejimle yönetildiğimizi bile bilmiyorum. başkanlık seçimi kazanılınca başkanın yetkilerini bile bilmiyorum. bilmek de istemiyorum.
demem o ki, bir şeyle ne kadar uğraşırsanız, o şeyi o kadar yenilmez yaparsınız. ben bunca hayat tecrübeme dayanarak bunu öğrendim. 2019 belediye başkanlık seçimlerinden önce ekrem imamoğlu'nu beylikdüzü'nde oturan vatandaşlar hariç çok az kişi tanıyordur. seçimi kazanmasını kimse beklemiyordu. gayet sakin bir adamdı. kendisine yapılan eleştirilere de aklı selim bir şekilde karşılık veriyor, bu hareketleriyle de karşı tarafın bile sempatisini kazanıyordu. ne oldu? seçimi tekrarladılar, 800k fark yediler. peki, iktidar partisini destekleyenler bile ikinci seçimde neden kendisine oy verdi? adam mazlumdu çünkü. mazlum oluşunu da bağırarak, hakaret ederek değil, gayet aklı başında bir şekilde dile getiriyordu. sakin bir adam.
sakinlik her zaman kazanır. mustafa kemal atatürk, kurtuluş savaşı zamanında eğitim toplantılarına giderdi, daha savaşın ortasındayız, ortada bir ülke yok ama adam öğretmenlerin katıldığı toplantılara katılıyor, savaş zamanı bile yüzlerce kitap okuyor. kafasındaki cumhuriyeti zaten savaş öncesinde kurmuş. ne padişaha sallıyor, ne de halifeye. sallıyor ama agresif bir tavırla değil, çünkü farkında, bu halkı yüzlerce yıl o hanedan yönetildi. bir alışkanlık söz konusu.
demem o ki, sen değil stadyumdan, istersen ali koç gibi megafonla ülkeye seslen, bu seçimi kazanamazsın. sakin olursan, planını yaparsan, halka kendini anlatırsan zaten gerisi gelir. hatta bazen anlatamana bile gerek kalmaz, olaylar kendiliğinden gelişir. istanbul seçimlerinde böyle oldu mesela. halk anlamaz falan deme. mustafa kemal, 100 sene önce yapmış bunu halka. alfabesinden tut, her şeyini değiştirmiş. tozu bile kalmamış saltanatın. akp'nin gitmesi ne ki. yapılır bir şey yani.
şimdi stadyumlardan ''hükümet istifa'' sesleri yükseliyor ya, kusura bakma kardeşim, halkta bunun karşılığı hiç yok bunun. stadyumda, giydiğin formayla, geldiğin maçta bunu yapman abes. kendin bir şey yapamıyorsun diye giydiğin formayla yapman daha da abes. el şeyiyle gerdeğe giren güvey değil gelin olur. bu durum bence bundan ibaret.
daha önce yazmıştım, bu hükümet krizle geldi, krizle gidecek diyorlar ya, depremle geldiler, depremle gidecekler diye, aslında hiçbir şey yapılmasa, zaten bu hükümet yolcu ama bakıyorsun, kendi ayaklarına sıkıyorlar. insanlar da buna çanak tutuyorlar.
bir arkadaş bana yazdı, yurtdışında mısın diye, kardeşim, benim çifte vatandaşlığım var zaten. bundan 4 ay önce yurtdışında bir şirketle iş görüşmesi yapıp reddetmişim sırf burda yaşayayım diye. seviyorum ben burayı. yapmayın, söylemeyin böyle şeyler yahu güldürüyorsunuz beni ):
maç öncesi kulübün sosyal medyasında ''o sene bu sene'' türünde paylaşımlar yapılır, yöneticiler iddialı konuşur, sokak röportajlarında taraftarlar gaza gelir, baros'lu, arda'lı, kewell'li, keita'lı dönemlerde 5 atarız rüyalarına girerdi, o maçtan da 4 yeyip gelirdik.
bir de kadıköy kabusunu bitirdiğimiz maç öncesi paylaşımına bakalım;
(bkz: 23 şubat 2020 fenerbahçe galatasaray maçı)
https://www.youtube.com/watch?v=e878bjnGUnA
ne kadar sıradan görüntüler di mi? mesela bu görüntüler için ztk maçı öncesi antrenmandan kesitler dense ben inanırdım. rahmetli mustafa cengiz sadece fetih suresini okuyarak derbi maçını yorumlamıştı. o maçta muazzam bir oyun ortaya koyduk ve maçı kazandık. sakinlik kazandı.
bir şeyi gözünde ne kadar büyütürsen aslında o şeyle değil kendinle savaşırsın. insanın kendisiyle olan savaşından galip ayrılması imkansız bana göre. farklı bir kesit aktaracağım şimdi;
dönelim 2013'e. üniversitedeyim. beşiktaş'ta oturuyoruz. akaretlere yürüme mesafesiyle 1 2 dakikalık bir lokasyondayız. gezi parkı olaylarının alev aldığı günler. polisin attığı biber gazının tüm mahalleyi etkilediği günler. olaylarda polisten kaçanları evimize alıp ilgilendiğimiz zamanlar. gösteriye katılanları bildiğin evimize alıp, tedavi edip sokağa salıyorduk. o süreçten sonra da bir birlik beraberlik söz konusuydu. istanbul united falan. başbakan drogba. güzel günlerdi. maalesef o olaylardan sonra da soma maden kazası meydana geldi. yüzlerce canımızı kaybettik. bir tane bile istifa olmadı. onu bırak, bir sonraki seçimde soma'da akp oyları arttı. sosyal medyada millet oradakilere sövmeye başladı. neredeyse rahmet değil lanet okuyacaktı insanlar.
2007'de cumhuriyet mitinglerini hatırlıyorum. kesin gideceklerdi. anayasa bile değişti onun üzerine. ben şu an hangi rejimle yönetildiğimizi bile bilmiyorum. başkanlık seçimi kazanılınca başkanın yetkilerini bile bilmiyorum. bilmek de istemiyorum.
demem o ki, bir şeyle ne kadar uğraşırsanız, o şeyi o kadar yenilmez yaparsınız. ben bunca hayat tecrübeme dayanarak bunu öğrendim. 2019 belediye başkanlık seçimlerinden önce ekrem imamoğlu'nu beylikdüzü'nde oturan vatandaşlar hariç çok az kişi tanıyordur. seçimi kazanmasını kimse beklemiyordu. gayet sakin bir adamdı. kendisine yapılan eleştirilere de aklı selim bir şekilde karşılık veriyor, bu hareketleriyle de karşı tarafın bile sempatisini kazanıyordu. ne oldu? seçimi tekrarladılar, 800k fark yediler. peki, iktidar partisini destekleyenler bile ikinci seçimde neden kendisine oy verdi? adam mazlumdu çünkü. mazlum oluşunu da bağırarak, hakaret ederek değil, gayet aklı başında bir şekilde dile getiriyordu. sakin bir adam.
sakinlik her zaman kazanır. mustafa kemal atatürk, kurtuluş savaşı zamanında eğitim toplantılarına giderdi, daha savaşın ortasındayız, ortada bir ülke yok ama adam öğretmenlerin katıldığı toplantılara katılıyor, savaş zamanı bile yüzlerce kitap okuyor. kafasındaki cumhuriyeti zaten savaş öncesinde kurmuş. ne padişaha sallıyor, ne de halifeye. sallıyor ama agresif bir tavırla değil, çünkü farkında, bu halkı yüzlerce yıl o hanedan yönetildi. bir alışkanlık söz konusu.
demem o ki, sen değil stadyumdan, istersen ali koç gibi megafonla ülkeye seslen, bu seçimi kazanamazsın. sakin olursan, planını yaparsan, halka kendini anlatırsan zaten gerisi gelir. hatta bazen anlatamana bile gerek kalmaz, olaylar kendiliğinden gelişir. istanbul seçimlerinde böyle oldu mesela. halk anlamaz falan deme. mustafa kemal, 100 sene önce yapmış bunu halka. alfabesinden tut, her şeyini değiştirmiş. tozu bile kalmamış saltanatın. akp'nin gitmesi ne ki. yapılır bir şey yani.
şimdi stadyumlardan ''hükümet istifa'' sesleri yükseliyor ya, kusura bakma kardeşim, halkta bunun karşılığı hiç yok bunun. stadyumda, giydiğin formayla, geldiğin maçta bunu yapman abes. kendin bir şey yapamıyorsun diye giydiğin formayla yapman daha da abes. el şeyiyle gerdeğe giren güvey değil gelin olur. bu durum bence bundan ibaret.
daha önce yazmıştım, bu hükümet krizle geldi, krizle gidecek diyorlar ya, depremle geldiler, depremle gidecekler diye, aslında hiçbir şey yapılmasa, zaten bu hükümet yolcu ama bakıyorsun, kendi ayaklarına sıkıyorlar. insanlar da buna çanak tutuyorlar.
bir arkadaş bana yazdı, yurtdışında mısın diye, kardeşim, benim çifte vatandaşlığım var zaten. bundan 4 ay önce yurtdışında bir şirketle iş görüşmesi yapıp reddetmişim sırf burda yaşayayım diye. seviyorum ben burayı. yapmayın, söylemeyin böyle şeyler yahu güldürüyorsunuz beni ):