106
bizim milletin yabancı filmlerden, dizilerden ve belgesellerden görüp özenip hayatına monte etmeye çalıştığı eylem. 2000'de uefa kupası şampiyonluğuna giderken yarı finalde leeds united, finalde de arsenal gelince ve maçlar da olaylı geçince bizim "meraba televole" medyamızda da bu ingiliz holiganlar nedir, ne değildir, ne yer, ne içer konulu pedagojik eserler yer almıştı. bu eserlerin istisnasız tamamında da sabah vakti bir pub önünde kolundaki saate bakıp "bu saat oldu içmeye başladılar" diye bir muhabir olmuştur.
işte bizim "semi-literate"* milletimizin yarım aklına maç öncesi içip içip sarhoş olmanın havalı bir şey olduğu algısı o günlerde yerleşmiştir aslında. sonrasında green street hooligans ve football factory başta olmak üzere holiganizm konulu pek çok filmde bu konunun üzerine basa basa işlenmesi, ülkeye gidip gelen yabancı "firm"lerin halleri, internetin hayatımıza girmesiyle "gezilip görülen" yerlerde karşılaşılan manzaralar bu algıyı daha da bir pekiştirmiştir.
oysa semi-literate anlayışın gereği olarak gözden kaçırılan nokta bu profili yansıtan insanların zaten haftanın yedi günü az ya da çok bir şeyler içen tipler olmasıydı. bir youtube "belgeseli"nde görülen ve maç öncesi örneğin 8 birayı hiç edip maça giden adam zaten haftanın diğer günlerinde de en az 2-3 taneyi gümbürtüye götürüyordur. bizim milletin ender olarak bir rekabete girebildiği konulardan olan "çok içme" konusu işte her derbide, hatta tabela maçı klasının bir tık üzeri neredeyse tüm maçlarda başımıza bela olmaktadır.
zira hayatında 3. biranın vücudunda yaratacağı tepkiyi bile tecrübe etmemiş insanlar sırf şekil olsun diye bir kasa birayı önüne koyup bitirmeye çalışır derbi günleri. ali sami yen sokağın son zamanları böyle nice acı sahnelere ev sahipliği yapmıştır mesela. detay çiçekçilikten stada doğru hafif eğimli yokuşta yuvarlanarak giden, kollarından tutup çıkarıldığı tribünde tuvaletlere kusan hatta tuvaletleri tıkanacak hale getiren yığınların oluşturduğu nice derbi tribünü olmuştu 2008lerden sonraki 3-4 yıllık dönemde.
2008 önemli bir milat, çünkü facebook hayatlarımıza tam anlamıyla o yıl giriyor...
biz toplum olarak, bu konuda en çok lafazanlık yapanlar dahil, ne içmeyi bilen bir toplumuz ne de sürekli içebilen bir toplumuz. ekonomik sebepler ve dayatmalarla içmenin lüks olmasıyla "içebilme" oranı daha da bir düştü. kaldı ki gergin ve baskı altında geçen hayatlarımız var hepimizin. evde yatakta gözünü açınca aile baskısıyla başlıyorsun güne, adımını attın mı mahalle baskısı geliyor, işe/okula gitsen ayrı baskı, devlet desen zaten hep baskı.
bu kadar baskı altında yaşayan, bir de doğru düzgün bir rahatlama opsiyonu olmayan, üstüne üstlük içmeyi de bilmeyen/bilemeyen bünyeler "gün bugündür" diyip derbi günü eline şişeyi alınca işte maalesef bu başlıkta farklı çeşitlerde yapılan şikayetlerin tamamının müsebbibi olan karakterler bir üretim bandından çıkmış gibi önce toplanma yerlerine oradan da stada akın akın geliyor.
buna bir de sosyal medyadan sürekli pompalanan negatif hava ve herkesin anonimlikten çıkıp da bir profil yaratma çabası eklenince işte agresif tribün kulaklara ara ara çalınan hoş bir seda olarak kalıyor...
işte bizim "semi-literate"* milletimizin yarım aklına maç öncesi içip içip sarhoş olmanın havalı bir şey olduğu algısı o günlerde yerleşmiştir aslında. sonrasında green street hooligans ve football factory başta olmak üzere holiganizm konulu pek çok filmde bu konunun üzerine basa basa işlenmesi, ülkeye gidip gelen yabancı "firm"lerin halleri, internetin hayatımıza girmesiyle "gezilip görülen" yerlerde karşılaşılan manzaralar bu algıyı daha da bir pekiştirmiştir.
oysa semi-literate anlayışın gereği olarak gözden kaçırılan nokta bu profili yansıtan insanların zaten haftanın yedi günü az ya da çok bir şeyler içen tipler olmasıydı. bir youtube "belgeseli"nde görülen ve maç öncesi örneğin 8 birayı hiç edip maça giden adam zaten haftanın diğer günlerinde de en az 2-3 taneyi gümbürtüye götürüyordur. bizim milletin ender olarak bir rekabete girebildiği konulardan olan "çok içme" konusu işte her derbide, hatta tabela maçı klasının bir tık üzeri neredeyse tüm maçlarda başımıza bela olmaktadır.
zira hayatında 3. biranın vücudunda yaratacağı tepkiyi bile tecrübe etmemiş insanlar sırf şekil olsun diye bir kasa birayı önüne koyup bitirmeye çalışır derbi günleri. ali sami yen sokağın son zamanları böyle nice acı sahnelere ev sahipliği yapmıştır mesela. detay çiçekçilikten stada doğru hafif eğimli yokuşta yuvarlanarak giden, kollarından tutup çıkarıldığı tribünde tuvaletlere kusan hatta tuvaletleri tıkanacak hale getiren yığınların oluşturduğu nice derbi tribünü olmuştu 2008lerden sonraki 3-4 yıllık dönemde.
2008 önemli bir milat, çünkü facebook hayatlarımıza tam anlamıyla o yıl giriyor...
biz toplum olarak, bu konuda en çok lafazanlık yapanlar dahil, ne içmeyi bilen bir toplumuz ne de sürekli içebilen bir toplumuz. ekonomik sebepler ve dayatmalarla içmenin lüks olmasıyla "içebilme" oranı daha da bir düştü. kaldı ki gergin ve baskı altında geçen hayatlarımız var hepimizin. evde yatakta gözünü açınca aile baskısıyla başlıyorsun güne, adımını attın mı mahalle baskısı geliyor, işe/okula gitsen ayrı baskı, devlet desen zaten hep baskı.
bu kadar baskı altında yaşayan, bir de doğru düzgün bir rahatlama opsiyonu olmayan, üstüne üstlük içmeyi de bilmeyen/bilemeyen bünyeler "gün bugündür" diyip derbi günü eline şişeyi alınca işte maalesef bu başlıkta farklı çeşitlerde yapılan şikayetlerin tamamının müsebbibi olan karakterler bir üretim bandından çıkmış gibi önce toplanma yerlerine oradan da stada akın akın geliyor.
buna bir de sosyal medyadan sürekli pompalanan negatif hava ve herkesin anonimlikten çıkıp da bir profil yaratma çabası eklenince işte agresif tribün kulaklara ara ara çalınan hoş bir seda olarak kalıyor...