2
secim oncesinde soyledigi sozlerle beni* mest eden galatasaraylidir.
buyrunuz.
--- alıntı ---
dün öğle saatleri. beyoğlu’nda bir iş yemeğinin ardından içimi ısıtan pırıl pırıl güneşin altında yürüyorum. gazetedeki toplantıya daha bir hayli vakit var. keyfime keyif katmalıyım. adımlarım beni pera müzesi’ne götürüyor. yok picasso’ya değil. evet o da önemli ama amacım bir kat alttaki “hipodrom at meydanı” sergisini gezmek. istanbul’u “kuruluşundan bugüne” üç boyutlu resimlerle, tablolarla, objelerle, nefis bir kronoloji eşliğinde görebilmek. müzeden içeri girip serginin olduğu üçüncü kata çıkıyorum. asansörden iniyorum. o sırada merdivenlere yönelen tanıdık bir yüz görüyorum. inan kıraç...
arkasından sesleniyorum: “inan bey nasılsınız?”
yanına gidiyorum. el sıkışıyoruz. ayaküstü biraz sohbet. konu ister istemez galatasaray’a geliyor. bu satırların yazarı bir galatasaraylı. inan bey’e soruyorum.
“mektepli” bir dedenin “mektepsiz” torunu olarak soruyorum: “sizce ne zaman bitecek bizim takımdaki bu ikilik?”
kolumdan tutuyor. “bu konuda çok doluyum vaktin varsa gel konuşalım.” önce müzenin cafe’sinde, ardından biraz ilerideki istanbul araştırmaları enstitüsü’nde. enstitünün en üst katındaki çalışma ofisinde.
inan bey anlatıyor:
“son dönem yoğun olarak tarih kitapları okuyorum. oradan görüyorum ki türkleri bozabilmenin tek bir şekli var. o da birbirine düşürmek. türkiye’de kimlik çatışmaları, bölünmeleri ortaya çıkartılıyor. milliyetçilik olmasın, toplum beraber yaşasın, yeni dünyada ayrımcılığın yeri yok diye söylüyorlar. bunun tam tersini yapıyorlar.
türkiye böyle bir mücadele verirken galatasaray’a da hastalık bulaşmaya başladı. biz de toplumdan kopamıyoruz. mektepli-mektepsiz üniversiteli-liseli, galatasaray’da okumuş kız öğrenci-erkek öğrenci... bir tek doğrusu var bu işin. hangi iş olursa olsun bir işi büyük yapabiliyorsan orada güçlüsün. dolayısıyla galatasaray’ın güçlü olması için mekteplisi-mektepsizi olmaz. galatasaray bir bütündür.”
inan bey anlatırken bir yandan düşünüyorum. 27 mart’ta galatasaray yeni başkanını seçecek. iki aday var. biri halen başkanlığı yürüten “mektepsiz” adnan polat, diğeri adnan öztürk. mektepli de olsa mektepsiz de kıraç tüm galatasaraylıların “abi”si. ve birlikten bahsediyor. bunu yaparken de önemli bir örnek veriyor:
“30 senedir galatasaray’da vakıf başkanlığı yapıyorum. biliyor musun galatasaray lisesi’ne, üniversitesine bağış yapanların yüzde 60’ı bizim liseden mezun değil. galatasaray mezunu olmayanlar da övünmüşlerdir bu okuldan çıkanların başarılarıyla. beraberliğin önemli olduğu böyle bir dönemde galatasaray’da böyle bir ayrımın konuşulmaması lazımdı. galatasaray başkanlık seçimlerine tek listeyle gitmeliydi. kıdem hadisesi vardır bizde. o kıdeme göre hareket edilecekti. bu beni üzüyor.”
kıraç’a göre hâlâ geç kalınmış değil. tek listeyle seçime gidilebilir. inan bey, galatasaray lisesi’nin karşısındaki eski postane binasında açılan “müze”ye herkesi davet ediyor:
“galatasaray mekteplisiyle-mektepsiziyle toplumun örnek alınacak bir kurumu. müzeyi gezerseniz orada geleneği hissedersiniz. yüzlerce mebus, cumhurbaşkanı, devlet başkanı. atatürk’ün yanındaki 70 kişiden 23’ü galatasaraylı. şehitler... ermenilerin şehit ettiği 14 galatasaraylı diplomat var. galatasaray bir yumruktur. onların ailelerine çocuklarına vakıf sahip çıktı. ayrım olmaz bizde. liseli-liseli olmayan bu olmaz. o bina bizim halka açıldığımız ve halkla ne kadar iç içe olduğumuzu gösteren yapıdır.”
inan bey artık iş konuşmuyor çünkü...
beyoğlu’ndaki istanbul araştırmaları enstitüsü’nün en üst katı, inan kıraç’ın çalışma ofisi. duvarlarda ünlü ressamların tabloları asılı. bana özel katındaki odaları gezdiriyor. sağdan üçüncü oda. odanın tam ortasında bir yatak. üzerinde sevimli bir oyuncak ayı duruyor. inan bey bana dönüyor: “burası suna’nın yatağı. arada bir buraya geliyor.”
susuyorum. hem o odada hem girdiğim her odada suna hanım’ın ya çekilmiş fotoğrafları ya da yağlı boya tablosu duruyor. eşinin adını anarken inan kıraç daha bir coşkuyla, daha bir inançla konuşuyor. inan bey uzun zamandır iş konuşmuyor. hem de hiç. kültür, sanat, müze onun hayatı. eşinin adının yeni kuşaklara da ulaşmasını sağlayacak farklı çalışmalar üzerine yoğunlaşıyor. eşine duyduğu sevgi ve aşk içimi tuhaf yapıyor. lacivert gözlerinde en parlak ışığı eşinden ve kızından bahsederken yakalıyorum.
‘tarihimizdeki en büyük hata, aıg’ye hisse satmaktır’
inan kıraç üç cümlesine “beni üzen” diye başlıyor. birincisi “seçime tek listeyle gidilmemesi”. ikincisi ise “tarihimizdeki en büyük hata” diye andığı aıg’ye hisse satmak. bu satış faruk süren’in başkanlığı döneminde yapılmıştı. kıraç, adnan polat başkanlığındaki bugünkü yönetimin o günden kalan ve “kansere” benzettiği konuyu çözmek için büyük çaba sarfettiğini söylüyor. bu çabayı “şapka çıkarıyorum” diye övüyor:
“tarihimizdeki en büyük hata ki bu beni çok üzmüştür aıg’ye hisse satmak oldu. 22 milyon dolara sattığımız hisselerimizi geri almanın maliyeti 150 milyon dolara çıktı bize. aıg’ye sattığımız hisseleri geri alabilmek için ünal aysal 28 milyon dolar verdi. ünal sonraki süreçte vermiş olduğu parayı yani 28 milyon doları geri aldı. üzerine aradaki faizleri koy. bugünkü yönetimin yüzde 37.5 hisseyi geri almak için borçlandığı 70 milyon doları da ekle. 150 milyon dolara ulaşıyorsun. bu galatasaray içindeki bir kanserdi. bugünkü yönetim bu kanserden kurtulabilmek için çok doğru bir hareket yaptı. şimdi bu hataları yapan eski başkanlar sanki hiç hata yapmamışlar gibi konuşuyorlar. biliyor musunuz bir önceki idare döneminde gs kulübüne çek karnesi vermiyordu bankalar. o günlerden bugün, şahıslara değil kulübe 5 bankanın 70 milyon dolar kredi verdiği döneme geldik. eğer bu sorun içimizde kanser olarak kalmaya devam etseydi batırırdı bizi.
galatasaraylıların bazı şeyleri çabuk unutabilmelerini hata yapanların da çıkıp bu şöyleydi diye kafa karıştırmalarını anlamıyorum. galatasaray toplumu efendi bir toplum. hataları içine gömen bir toplum. içimizde gömülü kalsın ama bunun fiyakasını buna sebep olanlar hiçbir şey olmamış gibi yapmasın.”
‘galatasaray adası işini kongrede bozmak yanlış oldu’
galatasaray’ın şubat ayındaki mali kongresinde beklenmedik bir gelişme oldu. başkan adayı adnan öztürk’ün çabasıyla adanın 2015 yılına kadar uzatılan sözleşmesi iptal edildi. kulüp mehmet koçarslan ile bir anlaşma yapmıştı. kıraç’a bu konuyu da sordum.
“vakıf başkanı olduğum için bu konu beni meşgul etti. bir zamanlar çoğumuzun gidemediği küçük bir adamız vardı. imkânları sınırlıydı, bakımsızdı. sadece galatasaray’ın deniz şubesi üyesi olanlara açık bir yerdi orası. bugün ada herkese açık, yatırım yapılmış havuzuyla, tesisiyle kaliteli bir yer haline geldi. adam bunun için yatırım yaptı. yap-işlet-devret modeli vardır. yaparsın, işletirsin, sonra paylaşırsın. uzatmadığın zaman az yatırım yapar veya hiç yatırım yapmaz. kongrede bunu bozmak yanlıştır.”
galatasaray’ın “abisi” inan kıraç’ın gönlünden 27 mart’taki seçimlere tek listeyle gitmek geçiyor. adnan polat’ın yönetimini, özellikle 70 milyon dolarlık banka borçlanmasıyla galatasaray’ı aıg döneminden başlayan sorununa çözüm getirdiği için beğeniyor. polat için, “işini gücünü bırakmış, tüm gücüyle galatasaray için çalışıyor” diyor. adnan öztürk’ü vakıftan tanıyor. onunla ilgili fazla konuşmuyor. ama “her şeyin bir öğrenme süresi vardır” diye de ekliyor.
--- alıntı ---
bu da link: http://www.milliyet.com.tr/...0/default.htm?ver=00
buyrunuz.
--- alıntı ---
dün öğle saatleri. beyoğlu’nda bir iş yemeğinin ardından içimi ısıtan pırıl pırıl güneşin altında yürüyorum. gazetedeki toplantıya daha bir hayli vakit var. keyfime keyif katmalıyım. adımlarım beni pera müzesi’ne götürüyor. yok picasso’ya değil. evet o da önemli ama amacım bir kat alttaki “hipodrom at meydanı” sergisini gezmek. istanbul’u “kuruluşundan bugüne” üç boyutlu resimlerle, tablolarla, objelerle, nefis bir kronoloji eşliğinde görebilmek. müzeden içeri girip serginin olduğu üçüncü kata çıkıyorum. asansörden iniyorum. o sırada merdivenlere yönelen tanıdık bir yüz görüyorum. inan kıraç...
arkasından sesleniyorum: “inan bey nasılsınız?”
yanına gidiyorum. el sıkışıyoruz. ayaküstü biraz sohbet. konu ister istemez galatasaray’a geliyor. bu satırların yazarı bir galatasaraylı. inan bey’e soruyorum.
“mektepli” bir dedenin “mektepsiz” torunu olarak soruyorum: “sizce ne zaman bitecek bizim takımdaki bu ikilik?”
kolumdan tutuyor. “bu konuda çok doluyum vaktin varsa gel konuşalım.” önce müzenin cafe’sinde, ardından biraz ilerideki istanbul araştırmaları enstitüsü’nde. enstitünün en üst katındaki çalışma ofisinde.
inan bey anlatıyor:
“son dönem yoğun olarak tarih kitapları okuyorum. oradan görüyorum ki türkleri bozabilmenin tek bir şekli var. o da birbirine düşürmek. türkiye’de kimlik çatışmaları, bölünmeleri ortaya çıkartılıyor. milliyetçilik olmasın, toplum beraber yaşasın, yeni dünyada ayrımcılığın yeri yok diye söylüyorlar. bunun tam tersini yapıyorlar.
türkiye böyle bir mücadele verirken galatasaray’a da hastalık bulaşmaya başladı. biz de toplumdan kopamıyoruz. mektepli-mektepsiz üniversiteli-liseli, galatasaray’da okumuş kız öğrenci-erkek öğrenci... bir tek doğrusu var bu işin. hangi iş olursa olsun bir işi büyük yapabiliyorsan orada güçlüsün. dolayısıyla galatasaray’ın güçlü olması için mekteplisi-mektepsizi olmaz. galatasaray bir bütündür.”
inan bey anlatırken bir yandan düşünüyorum. 27 mart’ta galatasaray yeni başkanını seçecek. iki aday var. biri halen başkanlığı yürüten “mektepsiz” adnan polat, diğeri adnan öztürk. mektepli de olsa mektepsiz de kıraç tüm galatasaraylıların “abi”si. ve birlikten bahsediyor. bunu yaparken de önemli bir örnek veriyor:
“30 senedir galatasaray’da vakıf başkanlığı yapıyorum. biliyor musun galatasaray lisesi’ne, üniversitesine bağış yapanların yüzde 60’ı bizim liseden mezun değil. galatasaray mezunu olmayanlar da övünmüşlerdir bu okuldan çıkanların başarılarıyla. beraberliğin önemli olduğu böyle bir dönemde galatasaray’da böyle bir ayrımın konuşulmaması lazımdı. galatasaray başkanlık seçimlerine tek listeyle gitmeliydi. kıdem hadisesi vardır bizde. o kıdeme göre hareket edilecekti. bu beni üzüyor.”
kıraç’a göre hâlâ geç kalınmış değil. tek listeyle seçime gidilebilir. inan bey, galatasaray lisesi’nin karşısındaki eski postane binasında açılan “müze”ye herkesi davet ediyor:
“galatasaray mekteplisiyle-mektepsiziyle toplumun örnek alınacak bir kurumu. müzeyi gezerseniz orada geleneği hissedersiniz. yüzlerce mebus, cumhurbaşkanı, devlet başkanı. atatürk’ün yanındaki 70 kişiden 23’ü galatasaraylı. şehitler... ermenilerin şehit ettiği 14 galatasaraylı diplomat var. galatasaray bir yumruktur. onların ailelerine çocuklarına vakıf sahip çıktı. ayrım olmaz bizde. liseli-liseli olmayan bu olmaz. o bina bizim halka açıldığımız ve halkla ne kadar iç içe olduğumuzu gösteren yapıdır.”
inan bey artık iş konuşmuyor çünkü...
beyoğlu’ndaki istanbul araştırmaları enstitüsü’nün en üst katı, inan kıraç’ın çalışma ofisi. duvarlarda ünlü ressamların tabloları asılı. bana özel katındaki odaları gezdiriyor. sağdan üçüncü oda. odanın tam ortasında bir yatak. üzerinde sevimli bir oyuncak ayı duruyor. inan bey bana dönüyor: “burası suna’nın yatağı. arada bir buraya geliyor.”
susuyorum. hem o odada hem girdiğim her odada suna hanım’ın ya çekilmiş fotoğrafları ya da yağlı boya tablosu duruyor. eşinin adını anarken inan kıraç daha bir coşkuyla, daha bir inançla konuşuyor. inan bey uzun zamandır iş konuşmuyor. hem de hiç. kültür, sanat, müze onun hayatı. eşinin adının yeni kuşaklara da ulaşmasını sağlayacak farklı çalışmalar üzerine yoğunlaşıyor. eşine duyduğu sevgi ve aşk içimi tuhaf yapıyor. lacivert gözlerinde en parlak ışığı eşinden ve kızından bahsederken yakalıyorum.
‘tarihimizdeki en büyük hata, aıg’ye hisse satmaktır’
inan kıraç üç cümlesine “beni üzen” diye başlıyor. birincisi “seçime tek listeyle gidilmemesi”. ikincisi ise “tarihimizdeki en büyük hata” diye andığı aıg’ye hisse satmak. bu satış faruk süren’in başkanlığı döneminde yapılmıştı. kıraç, adnan polat başkanlığındaki bugünkü yönetimin o günden kalan ve “kansere” benzettiği konuyu çözmek için büyük çaba sarfettiğini söylüyor. bu çabayı “şapka çıkarıyorum” diye övüyor:
“tarihimizdeki en büyük hata ki bu beni çok üzmüştür aıg’ye hisse satmak oldu. 22 milyon dolara sattığımız hisselerimizi geri almanın maliyeti 150 milyon dolara çıktı bize. aıg’ye sattığımız hisseleri geri alabilmek için ünal aysal 28 milyon dolar verdi. ünal sonraki süreçte vermiş olduğu parayı yani 28 milyon doları geri aldı. üzerine aradaki faizleri koy. bugünkü yönetimin yüzde 37.5 hisseyi geri almak için borçlandığı 70 milyon doları da ekle. 150 milyon dolara ulaşıyorsun. bu galatasaray içindeki bir kanserdi. bugünkü yönetim bu kanserden kurtulabilmek için çok doğru bir hareket yaptı. şimdi bu hataları yapan eski başkanlar sanki hiç hata yapmamışlar gibi konuşuyorlar. biliyor musunuz bir önceki idare döneminde gs kulübüne çek karnesi vermiyordu bankalar. o günlerden bugün, şahıslara değil kulübe 5 bankanın 70 milyon dolar kredi verdiği döneme geldik. eğer bu sorun içimizde kanser olarak kalmaya devam etseydi batırırdı bizi.
galatasaraylıların bazı şeyleri çabuk unutabilmelerini hata yapanların da çıkıp bu şöyleydi diye kafa karıştırmalarını anlamıyorum. galatasaray toplumu efendi bir toplum. hataları içine gömen bir toplum. içimizde gömülü kalsın ama bunun fiyakasını buna sebep olanlar hiçbir şey olmamış gibi yapmasın.”
‘galatasaray adası işini kongrede bozmak yanlış oldu’
galatasaray’ın şubat ayındaki mali kongresinde beklenmedik bir gelişme oldu. başkan adayı adnan öztürk’ün çabasıyla adanın 2015 yılına kadar uzatılan sözleşmesi iptal edildi. kulüp mehmet koçarslan ile bir anlaşma yapmıştı. kıraç’a bu konuyu da sordum.
“vakıf başkanı olduğum için bu konu beni meşgul etti. bir zamanlar çoğumuzun gidemediği küçük bir adamız vardı. imkânları sınırlıydı, bakımsızdı. sadece galatasaray’ın deniz şubesi üyesi olanlara açık bir yerdi orası. bugün ada herkese açık, yatırım yapılmış havuzuyla, tesisiyle kaliteli bir yer haline geldi. adam bunun için yatırım yaptı. yap-işlet-devret modeli vardır. yaparsın, işletirsin, sonra paylaşırsın. uzatmadığın zaman az yatırım yapar veya hiç yatırım yapmaz. kongrede bunu bozmak yanlıştır.”
galatasaray’ın “abisi” inan kıraç’ın gönlünden 27 mart’taki seçimlere tek listeyle gitmek geçiyor. adnan polat’ın yönetimini, özellikle 70 milyon dolarlık banka borçlanmasıyla galatasaray’ı aıg döneminden başlayan sorununa çözüm getirdiği için beğeniyor. polat için, “işini gücünü bırakmış, tüm gücüyle galatasaray için çalışıyor” diyor. adnan öztürk’ü vakıftan tanıyor. onunla ilgili fazla konuşmuyor. ama “her şeyin bir öğrenme süresi vardır” diye de ekliyor.
--- alıntı ---
bu da link: http://www.milliyet.com.tr/...0/default.htm?ver=00