80
yani sustum sustum ama artık bu şehir efsanesini sonlandırmak istiyorum. 50 senedir aynı tantana resmen, şener şen gibi “artık yeteeer” diye bağıraraktan konuya giriyorum.
fenerbahçe taraftarı hep halkın takımı olmalarını bu film serisiyle özdeşleştiriyor ama çok büyük yanılgıya düşmektedirler haberleri yok. hadi rahmetli sadri alışık üzerinden güzelleme yaparsın anlarım da hababam sınıfı ne alaka aq. bu arada hababam sınıfının romanıyla serisi çok farklı. çok bariz farklar var. o yüzden ben, herkesin bildiği hababam sınıfı serisinden yola çıkacağım.
bi kere hababam sınıfının öğrencileri öyle halkın içinden gelmiş öğrenciler değildi. aksine, anadolunun zengin ailelerinden istanbula gelen, halktan kopuk yaşayan çocuklardı. babaları muhtemelen köy ağası, müteahhit, esnaf ya da toptancıdır. aileleri genelde çocuklarına sevgi göstermemişti. çocukların sevgi açlıklarını da parayla kapatmaya çalışıyorlardı. aileleriyle ilgili çok bir kesit izlemiyoruz, çok fazla bir bilgimiz de yok. zaten hababam sınıfı öğrencilerinin çok bir bilgisi yok. bi keresinde kel mahmut, güdük necmi’ye soyismini soruyor, güdük necmi yanındaki arkadaşına dönerek “neydi ulan benim soyadım” diye soruyordu.
geneli zengin olan bu çocukların okuyup başarılı olma gibi bir gayeleri de yoktu. çoğu zaten çift dikiş okuyordu. 20’li yaşların ortalarına gelmelerine rağmen ellerinde ne bir meslek ne de geleceğe dair bir planı vardı. plan yapmalarına da gerek yoktu çünkü dediğim gibi çoğu aileden zengindi. kırmızı uzun marlboro içen lise öğrencisi mi olur aq. aileleri, başımıza bela olmasın da ne yaparsa yapsın diyerekten çocuklarını istanbula itelemiş, çocuklar da istanbul gecelerinde kah taksimde, kah ortaköyde paraları ezmişler. bu, her iki taraf için de win-win bir durum oluşturmuştu. yani bahçeşehir kolejinde okuyan bir lise talebesi ne kadar halktansa, hababam sınıfı da o kadar halktandı. ali koç ne kadar halkın adamıysa hababam sınıfı o kadar halkın içindeydi.
üstelik, köyden binbir zorlukla okumaya gelmiş, üzerinde ikinci bir elbisesi olmayan, okul parasını bile mahmut hoca’dan alan köylü ahmet’i hababam her fırsatta ezmiş, aşağılamış ve köy okuluna yardım gibi dünyanın en kutsal organizasyonlarından birine ket vurmaya çalışmıştı. köyden binbir zorlukla gelen ahmet’in hababamın tam aksine bir amacı vardı. teker teker geçiyoruz turları diyen galatasaray taraftarı misali sınıflarını geçmiş, derslerinde oldukça başarılı bir çocuk olarak kendisini yetiştirmişti. hayalleri dünyadan daha büyüktü; idolü kel mahmutun izinden giderek öğretmen olmak istiyordu. hababamın ahmet’i anlamasına imkan yoktu çünkü yokluk görmemişlerdi. tek gördükleri yokluk manita yokluğudur büyük ihtimal. ahmet öksüz ve yetimdi, hababamın babaları da anneleri de paraydı. tüm bu aşağılamalara, zorbalıklara, fakirliğe rağmen ahmet kendisini hiç bozmamış ve mezun olmuştu. mezun olurken de tüm hababama kendisini alkışlatmıştı. üstelik bir gece önce tiradın kralını çekmişti. öyle ya, zengin ne kadar zengin olursa olsun fakir bir gün muhakkak zengini yener. en azından filmlerde böyle ):
yani demem o ki; hababam üzerinden halkın takımı geyiği yapmak, ebu cehil üzerinden müslümanlık romanizmi yapmak gibi çok oksimoron bir durumdur, kel alakadır… ayrıca filmde köylü ahmet hiç futbol sohbeti yapmıyor hababamla, maça da gitmiyor. o yüzden hababamla aynı takımı tuttuğunu sanmıyorum, bu yüzden de geriye tek bir ihtimal kalıyor tuttuğu takım olarak….
(bkz: tek ihtimali olan insanların hikayesi)
bu güzide eseri bizlere sundukları için emeği geçen herkese sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum. vefat edenlere allah rahmet eylesin, yaşayanlara da allah uzun ömür versin…
fenerbahçe taraftarı hep halkın takımı olmalarını bu film serisiyle özdeşleştiriyor ama çok büyük yanılgıya düşmektedirler haberleri yok. hadi rahmetli sadri alışık üzerinden güzelleme yaparsın anlarım da hababam sınıfı ne alaka aq. bu arada hababam sınıfının romanıyla serisi çok farklı. çok bariz farklar var. o yüzden ben, herkesin bildiği hababam sınıfı serisinden yola çıkacağım.
bi kere hababam sınıfının öğrencileri öyle halkın içinden gelmiş öğrenciler değildi. aksine, anadolunun zengin ailelerinden istanbula gelen, halktan kopuk yaşayan çocuklardı. babaları muhtemelen köy ağası, müteahhit, esnaf ya da toptancıdır. aileleri genelde çocuklarına sevgi göstermemişti. çocukların sevgi açlıklarını da parayla kapatmaya çalışıyorlardı. aileleriyle ilgili çok bir kesit izlemiyoruz, çok fazla bir bilgimiz de yok. zaten hababam sınıfı öğrencilerinin çok bir bilgisi yok. bi keresinde kel mahmut, güdük necmi’ye soyismini soruyor, güdük necmi yanındaki arkadaşına dönerek “neydi ulan benim soyadım” diye soruyordu.
geneli zengin olan bu çocukların okuyup başarılı olma gibi bir gayeleri de yoktu. çoğu zaten çift dikiş okuyordu. 20’li yaşların ortalarına gelmelerine rağmen ellerinde ne bir meslek ne de geleceğe dair bir planı vardı. plan yapmalarına da gerek yoktu çünkü dediğim gibi çoğu aileden zengindi. kırmızı uzun marlboro içen lise öğrencisi mi olur aq. aileleri, başımıza bela olmasın da ne yaparsa yapsın diyerekten çocuklarını istanbula itelemiş, çocuklar da istanbul gecelerinde kah taksimde, kah ortaköyde paraları ezmişler. bu, her iki taraf için de win-win bir durum oluşturmuştu. yani bahçeşehir kolejinde okuyan bir lise talebesi ne kadar halktansa, hababam sınıfı da o kadar halktandı. ali koç ne kadar halkın adamıysa hababam sınıfı o kadar halkın içindeydi.
üstelik, köyden binbir zorlukla okumaya gelmiş, üzerinde ikinci bir elbisesi olmayan, okul parasını bile mahmut hoca’dan alan köylü ahmet’i hababam her fırsatta ezmiş, aşağılamış ve köy okuluna yardım gibi dünyanın en kutsal organizasyonlarından birine ket vurmaya çalışmıştı. köyden binbir zorlukla gelen ahmet’in hababamın tam aksine bir amacı vardı. teker teker geçiyoruz turları diyen galatasaray taraftarı misali sınıflarını geçmiş, derslerinde oldukça başarılı bir çocuk olarak kendisini yetiştirmişti. hayalleri dünyadan daha büyüktü; idolü kel mahmutun izinden giderek öğretmen olmak istiyordu. hababamın ahmet’i anlamasına imkan yoktu çünkü yokluk görmemişlerdi. tek gördükleri yokluk manita yokluğudur büyük ihtimal. ahmet öksüz ve yetimdi, hababamın babaları da anneleri de paraydı. tüm bu aşağılamalara, zorbalıklara, fakirliğe rağmen ahmet kendisini hiç bozmamış ve mezun olmuştu. mezun olurken de tüm hababama kendisini alkışlatmıştı. üstelik bir gece önce tiradın kralını çekmişti. öyle ya, zengin ne kadar zengin olursa olsun fakir bir gün muhakkak zengini yener. en azından filmlerde böyle ):
yani demem o ki; hababam üzerinden halkın takımı geyiği yapmak, ebu cehil üzerinden müslümanlık romanizmi yapmak gibi çok oksimoron bir durumdur, kel alakadır… ayrıca filmde köylü ahmet hiç futbol sohbeti yapmıyor hababamla, maça da gitmiyor. o yüzden hababamla aynı takımı tuttuğunu sanmıyorum, bu yüzden de geriye tek bir ihtimal kalıyor tuttuğu takım olarak….
(bkz: tek ihtimali olan insanların hikayesi)
bu güzide eseri bizlere sundukları için emeği geçen herkese sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum. vefat edenlere allah rahmet eylesin, yaşayanlara da allah uzun ömür versin…