24
lille performansı finansal ve kısmen de sportif olarak başarılı sportif direktör..
uzun bir yazı olacak, en sonunda konuyu kendisine bağlayacağım. okuma zaman ve sabrınız yoksa ,
yazıyı şu an bırakabilirsiniz.
galatasaray kulübünün önünde 2 tane temel yol var.
birincisi sportif başarıyı hedefleyen yapılanma, ikincisi finansal başarıyı hedefleyen yapılanma.
ikisinin aynı anda olması türkiye'nin şu anda içinde bulunduğu koşullar içerisinde çok zor.
sportif başarı odaklı olmak , galatasaray gibi türkiyenin en büyük ve başarılı kulübün olmazsa olmazıdır/ idi.
fakat bunu sağlama bahanesi , şu veya bu niyetle, yapılan büyük transferler ve sorumsuz mali harcamalar
kulübügeçmiş yıllarda büyük bir çıkmaza soktu.
buna son direnen mustafa cengiz(sadece kendisi, yönetimi kurulundaki bazı isimler değildi), eskilerden alp yalman, ali dürüst vs yöneticilerdi. fatih terim'de bu finansal çöküşe, sorumsuz ölçüsüz transferleri ile yol açan isimlerden biridir. ilerlemiş yaşının ve çevresini saran halkanın etkisi ile azalan teknik direktörlük yetisini ölçüsüz transferlerle örtmek istedi. olmadı. şu kendisinin yollanmasının arkasındaki kopan gürültüyü çıkaran bazılarının söylediklerinden de anlıyoruz ki ,esas konu tranfer yetkisinin şu menajer grubundan bu menajer grubuna geçmesi, şunun adamlarının kulüpte yüksek maaşla konuşlanmasından bunun adamlarını konuşlanması. her iki tarafta, sonucu çıkar olan mevzuda , taraftarı ve kulüp üyelerini taraftarlık ve aidiyet duygularını gıdıklayarak yanına çekmek istiyorlar. hatta seçimi kazanamayan bazı gruplarında bu koroya eklenerek, dün ak dediğine bu gün olanlara kara demesinden ''şu pastadan ileriki günlerde biz de nasiplensek'' dürtüsünün olduğu o kadar çok ortada ki..hepsini görüyoruz, seziyoruz, ama çıkış seçeneği gözükmüyor. kerhen , geçici olarak, bu girdaptan kurtulmak için o an, sanki biri kötünün iyisi gibi geliyor ,anlık yanında yer alıyoruz, o kadar. yoksa içimize hiç biri sinmiyor.
dolayısıyla, ne gerekirse gereksin, başarı odaklı olmak günümüz siyasi koşullarında, galatasarayı alta çekmeye yeminli bir futbol yönetim oluşumun olduğu ortamda imkansız. bir tarafta avrupada ilk 16'ya kalmış tek takım, öbür tarafta avrupada galatasaray dışında hiçbir temsilcisi olmayan taraflı ve liyakatsız yönetilen bir ligte aynı takımın 13. sırada ve düşmenin 6 puan yukarısında olması. bu fotoğrafı iyi çekip akılları iyi kazıyın, çünkü ileride ülke/futbol yönetimi değiştiğinde , ne kadar kötü yönetildiğine dair herkesin gözüne kanıt olarak sokulacak. bu ülkede 35 yaş altı gençlerin %60'ına yakının galatasaraylı olduğunu anımsarsak,ilerki yıllarda bu adaletsizliğe yol açanların dosyası açılacağı muhakkaktır. işte o dosyanın en büyük kanıtı şu anki bu tablo olacaktır.
galatasaray, türkiye'nin otoriter rejimlerinin doruğa çıktığı zamanlarda hep başarısız kılınmıştır.12 eylül dönemine rastlayan, 14 yıllık şampiyonsuzluğun olduğu zamanlarda da konu bu adaletsizlikti kulübün kötü yönetilmesi ile birlikte. çünkü galatasaray ideoloji olarak hep aklı , liyakati, demokrasiyi ve demokratik kurumları , bilimi temsil eder. galatasaray , yapısı gereği ele geçirilemeyen bir kaledir, öyleyse dışarıdan zarar verildiği kadar zarar verilsin mantığı güdülür futbol idaresi elinde olanlar tarafından. o zamanlar hakemlerin çoğu asker veya polis veya devlet kurumu ile bağlantılıydı. havacı astsubay hakem , maçı yönettikten sonra kışlasına dönüyor, koyu başka malum takımla komutanına tekmil veriyordu. bir takımın başkanlığı ordudan inşaat ve silah ihalesi almak için en geçerli karttı. bazen buralarda yazıyor genç taraftarlar diyor ya ''nasıl 14 yıl şampiyonsuzluğa dayanmışlar '' diye. işte , bu yüzden birincisi, yapacak bir şey yoktu sabretmekten başka, ikincisi biz galatasarayı ve temsil ettiği bazı değerleri ve de bizim gibi düşünen takımdaşlarla beraber olan arkadaşlık ortamını daha çok seviyorduk.
gelelim başa. strateji olarak, başarı odaklı olmak seçildi ise, domenec doğru tercih. çünkü geçmişinde , guardiola ile de olsada hep başarı odaklı takımlarda olmuş. bunu yaparken iyi işleyen bir sistem oturtulduğunda , iyi oyuncuları ekonomik kullanarak, 3 kulvarda başarılı olarak gidilip başarılı olunmuş. ama bu sistem, yani ''pozisyon odaklı pas futbolu'' barcelonayı, yaşlanan yıldızlar saçılan paralar ile bilikte bir süre sonra çöküşe götürdü. pozisyon odaklı pas futbolu iyi ve aynı oyuncuların hep bir arada olmasıyla ayakta duruyor. yani xavi, messi, puyol , iniesta giderse geçmiş olsun. biz zaten mali çöküş içerisindeyiz, sportif olarak başarılı olsak bile mali olarak bu yansır mı bilemiyorum. guardiola , sonsuz arap sermayesinin oluk oluk para akıttığı city'de karar kıldı bir çok avrupa takımını denedikten sonra. mesela tıkır tıkır işleyen bayern münih'te kalmadı, onlarda onu pek istemediler. uzun lafın kısası, domenec başarı için uygun ama ülkenin koşulları ve içinde bulunduğumuz mali duruma göre uygun olmayan biri. her koşulda biz kendisini destekleriz çünkü biz galatasaray taraftarıyız, orası başka mesele.
ikinci seçenek ise , mali başarı odaklı bir yapılanma. campos'un lille'de yaptığı , yada arsene wengerin uyguladığı, portonun , ajax'ın benficanın yaptığı gibi bilanço önceliğinin olduğu bir anlayış. oyuncu satışından para kazanmak, alt yapını üretken yapmak, pas futbolundan daha ziyade yüksek oyuncu sirkülasyonuna daha uygun geçiş futboluna yakın oynamak (ama top hakimiyetini sağlayarak ) galatasaray için daha akıllı bir strateji olacaktır. şampiyon olamaz, zaten de yaptırılmaz, uefaya gitmeye ve orada tur atlamaya oynar, oyuncu satışlarıyla kar yapıp bilançoyu düzeltir, alt yapıyı ve test takımları daha verimli hale getirir, bu adaletsiz ve liyakatsız zamanların geçmesini bekler. aklın ve adaletin hakim olduğu bir futbol düzeninde , galatasaray'ın başarısı kaçınılmazdır.
sonuç olarak problem , hem camposu , hemde domenec'i beraber kullanmak. ikisi çakışıyor. biri devamlılık ve şablon yerleştirmek ister, öbürü alım satımla en büyük karı elde etmek.
uzun bir yazı olacak, en sonunda konuyu kendisine bağlayacağım. okuma zaman ve sabrınız yoksa ,
yazıyı şu an bırakabilirsiniz.
galatasaray kulübünün önünde 2 tane temel yol var.
birincisi sportif başarıyı hedefleyen yapılanma, ikincisi finansal başarıyı hedefleyen yapılanma.
ikisinin aynı anda olması türkiye'nin şu anda içinde bulunduğu koşullar içerisinde çok zor.
sportif başarı odaklı olmak , galatasaray gibi türkiyenin en büyük ve başarılı kulübün olmazsa olmazıdır/ idi.
fakat bunu sağlama bahanesi , şu veya bu niyetle, yapılan büyük transferler ve sorumsuz mali harcamalar
kulübügeçmiş yıllarda büyük bir çıkmaza soktu.
buna son direnen mustafa cengiz(sadece kendisi, yönetimi kurulundaki bazı isimler değildi), eskilerden alp yalman, ali dürüst vs yöneticilerdi. fatih terim'de bu finansal çöküşe, sorumsuz ölçüsüz transferleri ile yol açan isimlerden biridir. ilerlemiş yaşının ve çevresini saran halkanın etkisi ile azalan teknik direktörlük yetisini ölçüsüz transferlerle örtmek istedi. olmadı. şu kendisinin yollanmasının arkasındaki kopan gürültüyü çıkaran bazılarının söylediklerinden de anlıyoruz ki ,esas konu tranfer yetkisinin şu menajer grubundan bu menajer grubuna geçmesi, şunun adamlarının kulüpte yüksek maaşla konuşlanmasından bunun adamlarını konuşlanması. her iki tarafta, sonucu çıkar olan mevzuda , taraftarı ve kulüp üyelerini taraftarlık ve aidiyet duygularını gıdıklayarak yanına çekmek istiyorlar. hatta seçimi kazanamayan bazı gruplarında bu koroya eklenerek, dün ak dediğine bu gün olanlara kara demesinden ''şu pastadan ileriki günlerde biz de nasiplensek'' dürtüsünün olduğu o kadar çok ortada ki..hepsini görüyoruz, seziyoruz, ama çıkış seçeneği gözükmüyor. kerhen , geçici olarak, bu girdaptan kurtulmak için o an, sanki biri kötünün iyisi gibi geliyor ,anlık yanında yer alıyoruz, o kadar. yoksa içimize hiç biri sinmiyor.
dolayısıyla, ne gerekirse gereksin, başarı odaklı olmak günümüz siyasi koşullarında, galatasarayı alta çekmeye yeminli bir futbol yönetim oluşumun olduğu ortamda imkansız. bir tarafta avrupada ilk 16'ya kalmış tek takım, öbür tarafta avrupada galatasaray dışında hiçbir temsilcisi olmayan taraflı ve liyakatsız yönetilen bir ligte aynı takımın 13. sırada ve düşmenin 6 puan yukarısında olması. bu fotoğrafı iyi çekip akılları iyi kazıyın, çünkü ileride ülke/futbol yönetimi değiştiğinde , ne kadar kötü yönetildiğine dair herkesin gözüne kanıt olarak sokulacak. bu ülkede 35 yaş altı gençlerin %60'ına yakının galatasaraylı olduğunu anımsarsak,ilerki yıllarda bu adaletsizliğe yol açanların dosyası açılacağı muhakkaktır. işte o dosyanın en büyük kanıtı şu anki bu tablo olacaktır.
galatasaray, türkiye'nin otoriter rejimlerinin doruğa çıktığı zamanlarda hep başarısız kılınmıştır.12 eylül dönemine rastlayan, 14 yıllık şampiyonsuzluğun olduğu zamanlarda da konu bu adaletsizlikti kulübün kötü yönetilmesi ile birlikte. çünkü galatasaray ideoloji olarak hep aklı , liyakati, demokrasiyi ve demokratik kurumları , bilimi temsil eder. galatasaray , yapısı gereği ele geçirilemeyen bir kaledir, öyleyse dışarıdan zarar verildiği kadar zarar verilsin mantığı güdülür futbol idaresi elinde olanlar tarafından. o zamanlar hakemlerin çoğu asker veya polis veya devlet kurumu ile bağlantılıydı. havacı astsubay hakem , maçı yönettikten sonra kışlasına dönüyor, koyu başka malum takımla komutanına tekmil veriyordu. bir takımın başkanlığı ordudan inşaat ve silah ihalesi almak için en geçerli karttı. bazen buralarda yazıyor genç taraftarlar diyor ya ''nasıl 14 yıl şampiyonsuzluğa dayanmışlar '' diye. işte , bu yüzden birincisi, yapacak bir şey yoktu sabretmekten başka, ikincisi biz galatasarayı ve temsil ettiği bazı değerleri ve de bizim gibi düşünen takımdaşlarla beraber olan arkadaşlık ortamını daha çok seviyorduk.
gelelim başa. strateji olarak, başarı odaklı olmak seçildi ise, domenec doğru tercih. çünkü geçmişinde , guardiola ile de olsada hep başarı odaklı takımlarda olmuş. bunu yaparken iyi işleyen bir sistem oturtulduğunda , iyi oyuncuları ekonomik kullanarak, 3 kulvarda başarılı olarak gidilip başarılı olunmuş. ama bu sistem, yani ''pozisyon odaklı pas futbolu'' barcelonayı, yaşlanan yıldızlar saçılan paralar ile bilikte bir süre sonra çöküşe götürdü. pozisyon odaklı pas futbolu iyi ve aynı oyuncuların hep bir arada olmasıyla ayakta duruyor. yani xavi, messi, puyol , iniesta giderse geçmiş olsun. biz zaten mali çöküş içerisindeyiz, sportif olarak başarılı olsak bile mali olarak bu yansır mı bilemiyorum. guardiola , sonsuz arap sermayesinin oluk oluk para akıttığı city'de karar kıldı bir çok avrupa takımını denedikten sonra. mesela tıkır tıkır işleyen bayern münih'te kalmadı, onlarda onu pek istemediler. uzun lafın kısası, domenec başarı için uygun ama ülkenin koşulları ve içinde bulunduğumuz mali duruma göre uygun olmayan biri. her koşulda biz kendisini destekleriz çünkü biz galatasaray taraftarıyız, orası başka mesele.
ikinci seçenek ise , mali başarı odaklı bir yapılanma. campos'un lille'de yaptığı , yada arsene wengerin uyguladığı, portonun , ajax'ın benficanın yaptığı gibi bilanço önceliğinin olduğu bir anlayış. oyuncu satışından para kazanmak, alt yapını üretken yapmak, pas futbolundan daha ziyade yüksek oyuncu sirkülasyonuna daha uygun geçiş futboluna yakın oynamak (ama top hakimiyetini sağlayarak ) galatasaray için daha akıllı bir strateji olacaktır. şampiyon olamaz, zaten de yaptırılmaz, uefaya gitmeye ve orada tur atlamaya oynar, oyuncu satışlarıyla kar yapıp bilançoyu düzeltir, alt yapıyı ve test takımları daha verimli hale getirir, bu adaletsiz ve liyakatsız zamanların geçmesini bekler. aklın ve adaletin hakim olduğu bir futbol düzeninde , galatasaray'ın başarısı kaçınılmazdır.
sonuç olarak problem , hem camposu , hemde domenec'i beraber kullanmak. ikisi çakışıyor. biri devamlılık ve şablon yerleştirmek ister, öbürü alım satımla en büyük karı elde etmek.