267
https://mobile.twitter.com/...136481483509765?s=19
yav arkadaş, zorbalık denince; genç oyuncuları soyup kuru çimlerin üzerinde bacaklarından tutup süründürüyorlar, kale direği yerine iki genç oyuncuyu koyup, direğe vurdurma oynuyorlar herhalde diye düşündüm. canım benim, kıyamam.
eğer haftada iki maç oynayan as takımın oyuncusu için bir kez olsun ortaya geçmekten bile gocunuyorsan, zoruna gidiyorsa yaşadığın bu dünya senin için çekilmez olmalı. siz nerede yaşadınız, ne yediniz, ne içtiniz ben anlamadım ki. ula ben, sinir stres olmayayım diye beş yıldır haber izlemiyorum. her yer zorbalık, her yer kavga gürültü. trafikte, sokakta, okulda, iş hayatında...orta sıçan oynarken ortaya geç demişler de buna, özgüveni kırılmış. aç oku, dünya futboluna, dünya sporuna damga vurmuş insanlarının biyografilerini, kitaplarını oku, gör bak neler göreceksin. demiyor ki; bize verilen imkanların değerini bilemedim, azimle, hırsla çalışamadım ve bu yüzden bir yere gelemedim. bizi ortaya attılar bu yüzden de bizden olmadı. bu kafada zaten olmaz, sıkma canını.
kendimden bir anı anlatmak istiyorum, yaşanmış, canlı...
2000 li yılların başında, karşıyaka paf takımı ile idmanlara çıkacaktım. ilk gün, ne karşıyaka eşofmanım ne de çim saha için vidalı kramponum yoktu. soyunma odasına girdim ve takım oyuncularıyla giyiniyoruz. zaten ilk günün verdiği tedirginlik var üzerimde. bir de evde giydiğim eşofman takımını, altına da eskimiş halı saha ayakkabılarını çekince gruptaki diğer çocukların alaycı ve küçümser bakışlarını, bıyık altından gülümseyişlerini görebiliyordum. zaten fiziken de ufak tefek bir çocuğum, neredeyse ezilip büzüldüm yanlarında.
neyse, idman başladı ve sahaya çıktık. önce tam saha koşu çalışması, ısınma turları. daha önce bu seviyede idman görmediğim için pestilim çıktı tabii. herkes birbiriyle şakalar eşliğinde güle oynaya idman yaparken ben kıçımdan soluyorum, geriden takip ediyorum. tahmin ediyorum ki hemen hemen herkes; 'bu ne arıyor burada' diye düşünüyor.
ter idmanı ben ölmeden bitti neyse ki. bi çocuk acıdı da, koluma girip kaldırdı. topla çalışmaya geçildi. hoca, yarı sahada, tek pas çift kale maç için bizleri ayırdı ve maç başladı. sağ kenardan aşağı doğru indi bir eleman ve yerden sert bir şekilde içeriye doğru kesti topu. topa doğru hareketlendim ve gelişine yapıştırdım topu. kaleci yerinden bile kıpırdayamadı, topun çatala gittiğini bile göremedi. bu iki üç saniyelik olaydan sonra bana karşı olan bakışlar birden değişiverdi. ertesi gün aynı eşofman, aynı halı saha kramponumu giyerken soyunmuş odasında hemen herkes selam veriyor, hal ve hatrımı soruyor, daha önce nerede top oynadığımı soruyorlardı.
eğer yaptığın işle kaliteni, klasını ortaya koyarsan sana saygı duymaya mecbur kılarsın insanları. eğer genç bir futbolcu hafife alındığını, saygı görmediğini düşünüyorsa futbola gösterdiği saygı kadar saygı alabilir. bu hayatın her alanında da böyledir.
yav arkadaş, zorbalık denince; genç oyuncuları soyup kuru çimlerin üzerinde bacaklarından tutup süründürüyorlar, kale direği yerine iki genç oyuncuyu koyup, direğe vurdurma oynuyorlar herhalde diye düşündüm. canım benim, kıyamam.
eğer haftada iki maç oynayan as takımın oyuncusu için bir kez olsun ortaya geçmekten bile gocunuyorsan, zoruna gidiyorsa yaşadığın bu dünya senin için çekilmez olmalı. siz nerede yaşadınız, ne yediniz, ne içtiniz ben anlamadım ki. ula ben, sinir stres olmayayım diye beş yıldır haber izlemiyorum. her yer zorbalık, her yer kavga gürültü. trafikte, sokakta, okulda, iş hayatında...orta sıçan oynarken ortaya geç demişler de buna, özgüveni kırılmış. aç oku, dünya futboluna, dünya sporuna damga vurmuş insanlarının biyografilerini, kitaplarını oku, gör bak neler göreceksin. demiyor ki; bize verilen imkanların değerini bilemedim, azimle, hırsla çalışamadım ve bu yüzden bir yere gelemedim. bizi ortaya attılar bu yüzden de bizden olmadı. bu kafada zaten olmaz, sıkma canını.
kendimden bir anı anlatmak istiyorum, yaşanmış, canlı...
2000 li yılların başında, karşıyaka paf takımı ile idmanlara çıkacaktım. ilk gün, ne karşıyaka eşofmanım ne de çim saha için vidalı kramponum yoktu. soyunma odasına girdim ve takım oyuncularıyla giyiniyoruz. zaten ilk günün verdiği tedirginlik var üzerimde. bir de evde giydiğim eşofman takımını, altına da eskimiş halı saha ayakkabılarını çekince gruptaki diğer çocukların alaycı ve küçümser bakışlarını, bıyık altından gülümseyişlerini görebiliyordum. zaten fiziken de ufak tefek bir çocuğum, neredeyse ezilip büzüldüm yanlarında.
neyse, idman başladı ve sahaya çıktık. önce tam saha koşu çalışması, ısınma turları. daha önce bu seviyede idman görmediğim için pestilim çıktı tabii. herkes birbiriyle şakalar eşliğinde güle oynaya idman yaparken ben kıçımdan soluyorum, geriden takip ediyorum. tahmin ediyorum ki hemen hemen herkes; 'bu ne arıyor burada' diye düşünüyor.
ter idmanı ben ölmeden bitti neyse ki. bi çocuk acıdı da, koluma girip kaldırdı. topla çalışmaya geçildi. hoca, yarı sahada, tek pas çift kale maç için bizleri ayırdı ve maç başladı. sağ kenardan aşağı doğru indi bir eleman ve yerden sert bir şekilde içeriye doğru kesti topu. topa doğru hareketlendim ve gelişine yapıştırdım topu. kaleci yerinden bile kıpırdayamadı, topun çatala gittiğini bile göremedi. bu iki üç saniyelik olaydan sonra bana karşı olan bakışlar birden değişiverdi. ertesi gün aynı eşofman, aynı halı saha kramponumu giyerken soyunmuş odasında hemen herkes selam veriyor, hal ve hatrımı soruyor, daha önce nerede top oynadığımı soruyorlardı.
eğer yaptığın işle kaliteni, klasını ortaya koyarsan sana saygı duymaya mecbur kılarsın insanları. eğer genç bir futbolcu hafife alındığını, saygı görmediğini düşünüyorsa futbola gösterdiği saygı kadar saygı alabilir. bu hayatın her alanında da böyledir.