• 400
    sadece galatasaray'ımız kötü oynadı diye yenilmedik, karagümrük hayli güzel çalışmış takımımıza ve çalıştıklarını da sahaya çok güzel yansıttı. aslında karagümrük'ün de aksadığı ve lakayt oynadığı bölümler de oldu. oyuncularımızın ve takımımızın kötü performansını sadece kendilerinden kaynaklı olduğu gibi yanılgı olmamalı. bu rakibimize hakaret sayılır.

    oyunu değerlendirirken belki de ilk yarı ve ikinci yarıyı ayrı ayrı değerlendirmek gerekir. gerçi topyekun değerlendirme ihtimalimiz vardı. çünkü iki takım da sahaya hiçbir değişiklik yapmadan başladı. fark ikinci yarının hemen başında yediğimiz golün oyunu, devre arasında konuşulanları değiştirmesiydi.

    öncelikle ilk on birimize bakalım. dün buralarda da çok konuşuldu. "kazanan on bir bozulmaz!" raconundan dem vuruldu. açıkçası ben bu racona karşıyım. ama tamamen yanlış olduğunu da düşünmüyorum. neden değiştirilsin ki? ortada iyi giden bir şeyler var. oyununuzu rakibinize dikte ederek oynuyorsunuz. rakibinizin size nasıl hazırlandığını bilmiyorsunuz ki "istihbarat" faaliyeti göstermediğiniz sürece de bilemeyeceksiniz.

    bu durumda akla iki seçenek geliyor. ya kendi takımınıza güvenip oyununuzu devam ettirmeye çalışacaksınız ya da rakibinizin size çok iyi hazırlandığını düşünüp bir sürpriz faktörüyle sahaya çıkacaksınız. ikisinin de artı ve eksi yönleri var. birincisinin artı yönlerini bundan önceki maçlarımızda görürken eksi yönünü bu maçta gördük. ikincisinin eksi yönüyse bir şeyler yapmak isterken olanı da bozma ihtimaliniz.

    bu ikinci kısma bir örnek vereyim. tudor'la fırtına gibi başladığımız sezonu hatırladınız mı? peki ya o sezonda tudor takımla sürekli oynayıp yeni bir şeyler denediğini ve sonuç olarak her şeyi allak bullak ettiğini hatırladınız mı?

    biri diğerinden iyidir demiyorum. elimde net bir veri yığını yok. sonunda her şey kazanımlarınıza bakar.

    bu durumda bizim kazanan on birimizi bozmama halimiz pek yadırganacak bir şey değil. fakat karagümrük gerçekten bizi çok iyi çalışmış.

    bunu dün de söylemiştim. bizim oyun merkezimiz sahanın ortası. kurgumuz oradan şekilleniyor. marcao ve donk ile, oradan taylan, soso, emre kılınç... içe giren oğulcan, oyun kurulumu için orta sahaya inen emre akbaba... merkez, merkez, merkez... aslında karagümrük öyle ahım şahım, çok agresif bir pres yapmadı bize maçta. marcao da, donk da rahattı. sadece takımı ileri çıkardı karagümrük. takım boyunu kısalttı. ve orta sahada oldukça kalabalık durdu. biz topu orta sahaya geçirebilme fırsatı bulamadık. top o kalabalığa inmiyordu ve kanada mahkum kaldık. bunun sonucunda emre kılınç'ı sürekli sol kanatta top alırken gördük. oğulcan'ı sürekli kanatta gördük. soso'yu sağ bek tarafından top alırken gördük sürekli. oysa bu oyunculardan istediklerimiz bizim farklı.

    karagümrük'ün buradaki rolünü es geçmemek gerekir. evet. oğulcan kötü oynamıştır. emre kılınç kötü oynamıştır. emre akbaba kötü oynamıştır. taylan antalyalı'nın birkaç pozisyon dışında görünmediği bir maçtan bahsediyoruz. şudur budur. bireysel olarak performansları kötü olabilir ama bu bizim takımımızdaki -karagümrük'ün rolüyle- kırılma ve senkron bozulmasından da kaynaklanan bir sorundu.

    ilk devre böyle devam ederken bu sorunu nasıl çözebileceğimiz hakkında bazı fikirler vardı elbette. çok top kaybı yapıyorduk. bu doğru. emre akbaba'yı bir kenara bırakırsak bu durum da bir yerde rakibin bizi bozmasıyla, takımımızın senkronunu bozmasıyla alakalı. yani yüzde 60 takımla alakalıysa yüzde 40 bireyle alakalı. emre akbaba da ise bu tam tersiydi ki bu beklenen bir şeydi. mesela oğulcan da çok top kaybı yaptı ama onunkiler daha çok takımla alakalıydı.

    eğer çok top kaybı yapıyorsak akla hemen ayağında top tutabilecek oyuncular aklımıza geliyor. mesela arda turan... ya da belhanda... belhanda bu konuda ne kadar güvenilirdir bilmem ama bu iki oyuncunun sahada olmasını öneren çok kişi vardı. zaten oyun da bu iki oyuncunun sahaya girmesine neden olacak şekilde evrildi. çünkü bir yerden sonra -golden hemen sonra değil- bir süre daha çalıştığı kurgusunda devam eden karagümrük yaslanmaya başladı. -ki burada bizim agresifleşmemizin de etkisi vardı ve yaslanmanın karagümrük'ün işine geliyor olmasıydı.- aslında o agresifliği de arda turan'ın sarı kart gördüğü pozisyondan sonra kazanabildik. bu da takımımız adına bir "maalesef"tir. golden neredeyse 15 dakika kadar sonra... o dakikadan sonra da bu iki oyuncu oyun için daha idealdi.

    maç oralara gelmeden önce yapabileceğimiz başka hamleler de vardı elbette. dediğim gibi karagümrük defans çizgisini öne çıkarmak zorunda kalıyordu. bu arka tarafta bir boşluk bırakıyordu. o arka alanı tehdit edebilseydik, karagümrük'e "hayırdır?" diyebilseydik ideal oyunumuza geri dönebilirdik. oyunumuzu tekrar merkeze çekebilirdik. ya da karagümrük'ün takım boyunu uzatabilir. o uzayan takım boyu arasındaki boşluklardan daha iyi yararlanabilirdik.

    bir başka maalesef: biz o arka alanları hiç tehdit edemedik. aslında futbolcularımız o arka alanlara koşu yapabilecek pozisyonları buluyorlardı. ama biz o topu oraya atacak vakit bulamadık. bunun da birçok nedeni var.

    mesela çok erken bir sekidika hamlesi gelebilirdi. ya da saracchi'yi biraz daha öne atabilirdik. sadece onların koşu özelliklerinden yararlanmak için... atılan topa koşmaları için...

    not: erken oyuncu değişiklikleri oyuncular üzerinde mental olarak kötü bir etki bırakacağı düşünülebilir. bu doğrudur. çünkü alışkanlık öyledir. bunun normal olmadığını kabullenmişizdir. ki alışkanlıklarımız doğrultusunda bakıldığında normal değildir. ama bunu yapabilecek ve oyuncuyu ikna edebilecek bir teknik direktör varsa o da fatih terim'dir.

    bir başka maalesef: karagümrük'ün bize çok iyi hazırlandığını ve takımın tıkandığını görmemize rağmen oyuncu değişikliğine ya da kurgu değişikliğine gitmedik. devre arası dahi... oysa oyun başlangıcının aksine, artık karagümrük'ün bize nasıl hazırlandığını biliyorduk. oyunumuzu oynayamadığımızı biliyorduk. zaten devre arasından çıktıktan sonra golü yiyince çok şey de değişti.

    evet. karagümrük iyi hazırlanmıştı. ama galatasaray da kötü oynadı. bunu göz ardı edemeyiz. uyuşuk pas çok yaptık. oysa gördük ki galatasaray agresif oynamalıydı. agresif pas yapmalıydı. agresif koşular yapmalıydı. agresif pres yapmalıydı. agresifçe ceza sahasında çoğalmalıydık. bu zamana kadar, iyi oynadığımız dönemde bunları yapmıştık. ne var ki bizim en agresif yaptığımız şey, hiç alakamızın olmadığı ortalardı. biz agresif orta yaptık. en agresif olduğumuz dakikaları öyle harcadık. bunu da luyindama ve donk hamlelerini (belki her ikisini birden) düşünmeden yaptık.

    sonuç olarak ilk yarı vasat bir oyun oynadık. ikinci yarı ise genel itibariyle kötü oynadık. bazı anları takımımız adına çok üzücü sinyaller verdi. maçtan tamamen koptuğumuz bir zaman dilimi bile vardı. lakaytlık bile değil, o lakayt olacak kadar bile sahada değildik bazı kısımlarında.

    tıpkı darıca maçı gibi bu maçtan da çıkarılacak çok şey var.

    ve galatasaray agresif oynar.
App Store'dan indirin Google Play'den alın