1506
bu arkadaşı, franck ribery ve jorge felipe ile birlikte 'içimde ukde kalanlar' kategorisine kafadan sokabilirim. müthiş bir oyun görüşü ve duran top kullanma özelliği vardı. oldukça soğukkanlıydı. çok ağırdı, beli pek dönmezdi ama o kadar çabuk karar verip o kadar çabuk uygulardı ki, çabuk çabuk olmasına gerek de kalmazdı. stil olarak, zinedine zidane'ı andırırdı bana.
tabii bu saydıklarım galatasaray performansı üzerine değil, wolsfburg günlerinden kalmadır. çünkü bizdeyken bu meziyetlerini hiç gösteremedi. transfer sürecini de çok iyi hatırlıyorum. schalke 04 çok istekliydi misimoviç'in transferi konusunda. fakat wolsfburg kendine rakip olarak gördüğü bir diğer bundesliga ekibi yerine bize transferine onay vermiş, fakat bosnalı oyuncu tercihinin schalke olduğunu söylemişti. sanırım ücreti arttırıp bir şekilde ikna edildi ve zorlama şekilde geldi buraya. zaten hali ve tavırlarından, burada mutlu olmadığı da çok belliydi.
ama performans alınamamasını sadece buna bağlamıyorum. kötü dizayn edilmiş bir takıma geldi misimoviç. takım içi roller net değildi. bazı pozisyonlarda üst düzey isimler varken diğer bir kaç pozisyonda ikinci lig seviyedeki oyuncular oynuyordu. ama belki de hepsinden önce misimoviç'i transfer edenler, wolsfburg'da nasıl bir kurgunun parçası olduğunu, alman takımının hangi düzende oynadığını ıskalamışlardı. alman ekibinde, 4-4-2, tek ön liberolu baklava düzenine yakın bir dizilim hakimdi. arkada usta bir süpürücü olan ve misimoviç'in sınırlı koşu kapasitesini süspanse eden brezilyalı josue oynarken, hemen önünde de iki adet bir doksanlık, deplase olan, yerden ve havadan, her türlü sırtı dönük oynayabilen ve gol vuruşları da olan santraforlar edin dzeko ve grafite ile birlikte oynuyor oluşu, misimoviç gibi servis edici, pas alışverişiyle oyuna katılımı artan bir on numara için hayati önem taşıyordu. bir sezonda, sırf bu ikisinin toplamda 50 küsür gol atmasına ön ayak olmuştu. belki de, dünya üzerinde, onun için olabilecek en ideal futbol ortamı o günkü wolsfburg'du. fakat burada, tek santraforlu bir oyun anlayışı içinde, tek santraforda, aslında hiç bir zaman tek santrafor oynayamayacak ve oynamaması gereken milan baros olunca, misimoviç gibi bir oyuncunun da doğal olarak hiç bir etkinliği olmuyor.
o döneme dair her şeyimiz o kadar plansız ve programsızdı ki, baros, elano, misimoviç, meira, gio dos santos gibi üst düzey oyunculardan neredeyse hiç verim alamadık. çevresine yerleştirdiğimiz tamamlayıcı rolde olmayan ve yetersiz oyuncular yüzünden. çok yazık oldu.
tabii bu saydıklarım galatasaray performansı üzerine değil, wolsfburg günlerinden kalmadır. çünkü bizdeyken bu meziyetlerini hiç gösteremedi. transfer sürecini de çok iyi hatırlıyorum. schalke 04 çok istekliydi misimoviç'in transferi konusunda. fakat wolsfburg kendine rakip olarak gördüğü bir diğer bundesliga ekibi yerine bize transferine onay vermiş, fakat bosnalı oyuncu tercihinin schalke olduğunu söylemişti. sanırım ücreti arttırıp bir şekilde ikna edildi ve zorlama şekilde geldi buraya. zaten hali ve tavırlarından, burada mutlu olmadığı da çok belliydi.
ama performans alınamamasını sadece buna bağlamıyorum. kötü dizayn edilmiş bir takıma geldi misimoviç. takım içi roller net değildi. bazı pozisyonlarda üst düzey isimler varken diğer bir kaç pozisyonda ikinci lig seviyedeki oyuncular oynuyordu. ama belki de hepsinden önce misimoviç'i transfer edenler, wolsfburg'da nasıl bir kurgunun parçası olduğunu, alman takımının hangi düzende oynadığını ıskalamışlardı. alman ekibinde, 4-4-2, tek ön liberolu baklava düzenine yakın bir dizilim hakimdi. arkada usta bir süpürücü olan ve misimoviç'in sınırlı koşu kapasitesini süspanse eden brezilyalı josue oynarken, hemen önünde de iki adet bir doksanlık, deplase olan, yerden ve havadan, her türlü sırtı dönük oynayabilen ve gol vuruşları da olan santraforlar edin dzeko ve grafite ile birlikte oynuyor oluşu, misimoviç gibi servis edici, pas alışverişiyle oyuna katılımı artan bir on numara için hayati önem taşıyordu. bir sezonda, sırf bu ikisinin toplamda 50 küsür gol atmasına ön ayak olmuştu. belki de, dünya üzerinde, onun için olabilecek en ideal futbol ortamı o günkü wolsfburg'du. fakat burada, tek santraforlu bir oyun anlayışı içinde, tek santraforda, aslında hiç bir zaman tek santrafor oynayamayacak ve oynamaması gereken milan baros olunca, misimoviç gibi bir oyuncunun da doğal olarak hiç bir etkinliği olmuyor.
o döneme dair her şeyimiz o kadar plansız ve programsızdı ki, baros, elano, misimoviç, meira, gio dos santos gibi üst düzey oyunculardan neredeyse hiç verim alamadık. çevresine yerleştirdiğimiz tamamlayıcı rolde olmayan ve yetersiz oyuncular yüzünden. çok yazık oldu.