• 38
    42 yaşında doğma büyüme bir izmirli olarak futbol tutkumun temellerinin atıldığı ve içinde nice hatıralarımın bulunduğu emektar stadyum.
    rahmetli babamın izmirspor divan kurulu üyesi ve 2. amatör kümeden alıp 3. lige çıkardıkları bir kulüpte başkanlık yapacak kadar futbol sevdalısı bir adam olması sebebiyle bu stadla tanışmam fazla uzun sürmedi tabi.

    seksenli yılların ortalarında izmir takımlarının çoğunun 2. ligde (şimdiki tff 1. lig) mücadele etmelerinden dolayı bu stadda çoğu zaman ve özellikle de cumartesi günleri üst üste iki maç oynanırdı. izmirspor, göztepe, karşıyaka, altınordu ve altay’ın üst üste oynadıkları iki doksan dakikayı bir çocuk olarak hiç sıkılmadan izlemem ileride nasıl bir futbol düşkünü olacağımından da ilk ipuçlarındandı adeta.

    dedim ya; 7-8 yaşlarında neredeyse her hafta sonu babamla bu stada gitmek, öncesinde garın karşısında bornova sokağında köfte ekmek yemek, stada girerken altımıza karton, yanımıza çiğdem (çekirdeğin izmir tabiridir), su ve meşrubat almak, maç sırasında gevrek- kumruyla (kendisi kuş değildir) takviye yapmak bir ritüeldi bizim için.
    kapalı tribünün orta sağa yakın bölümünde otururken, açık tribünün sağına ya da balkon tribününe alınan deplasman seyircisiyle uğraşan koca koca adamları izleyerek “tribüncü“ olmayı yavaş yavaş öğreniyordum elimde radyo, mikrofonların gönlümdeki aslanın mabedi ali sami yen’de olduğu zamanlarda.

    elbette öğrendiklerim bununla sınırlı değildi. takımların dizilişinden futbolun yazılı olmayan kurallarına, stada beklemeden girişin bir yolunu bulmaktan hakeme nasıl baskı yapılacağına kadar bir çok şeyi keşfetmeye başlamıştım açık tribünün arkasından yüzüme vuran tatlı izmir güneşinin mahmurluğu altında.

    çocuklukta başlayıp ergenliğe kadar nerdeyse her hafta babamla maça gittiğim bu ilk dönemde emektar stadda ilginç ve bir o kadar nevi şahsına figürlerle tanıştım. kapalıdaki duvarın üstüne tüm maçı çömelerek izleyen zogo lakaplı izmirspor taraftarı muammer abiyle, sonradan malzemeciliğe terfi eden amigo yahya’yı; tek hareketiyle 15.000 kişiye hükmeden göztepe amigosu başbakan ismail’i (kendisi rıza kocaoğlu’nun babasıdır) altınordu’nun efsane forveti deve timur’u, izmirspor’un 10 numarası pıtırcık nihat’ı, sağ açık rüzgarın oğlu salih’i, altaylı kara tren ramazan’ı bugün dahi hatırlarım.
    sonrasına ortaokul sonları ve lise dönemiyle artık iyiden iyiye tribüncü olup arkadaşlarımla maçlara gitmeye başladım. üniversite yıllarında da emektara gitmeyi hiç aksatmadım. ne var ki babamla çocukluk hatıralarıma dair en güzel anların yaşandığı o ilk dönemin tadını bir daha asla bulamadım.

    kısacası alsancak stadı benim için çocukluk demek, çim kokusu demek, tren garına kaçan top demek, gereksiz asi ergenlik demek, balkon tribününden atılan ayakkabıyı geri fırlatmak demek, özlediğim babam demek ve her şeyden öte güzel izmir demek...
App Store'dan indirin Google Play'den alın