1300
galatasaray futbol takımının oyun kurucusu, pasörü. illa birileriyle karşılaştırılacaksa bu isimler jose sosa veya emre belözoğlu olmalı. elmayla armutu karıştırmamak gerek. bu adamın etkili olabilmesi için topu ayağına aldığında rakip sahadaki oyuncularımızın defans arkasına topsuz koşu yapması gerekir ki seri'nin attığı pas bir işe yarasın. top seri'deyken yüzü seri'ye dönük şekilde ayağına top isteyen 5 adam varken bu adamdan ne yapması bekleniyor tam olarak anlamıyorum. fatih hoca rize maçından sonra* ''biz onyekuru ve jesse'yi defans arkasına sarkması için aldık'' gibi bir şey söyledi. bu da mı bir şey bir şey çağrıştırmadı size? aslında seri'nin yaşadığı sorunu çok iyi anlatan ve bire bir yaşadığım bir olay var. sözlük formatına uygun mu bilmiyorum ancak anlatmak istiyorum.
olay lise yıllarımda geçiyor ancak başlangıcı ortaokula dayanıyor. ortaokuldayken 5 yılı birlikte geçirmiş çok iyi bir voleybol takımımız vardı. katıldığımız izmir turnuvasında smaçör olan ben ve pasörüm erkan rakip okullardan birini çalıştıran ve aynı zamanda ülkemizin en iyi altyapılarıdan biri olan arkas'ta hocalık yapan biri tarafından beğenilmiş ve arkas'a transfer olmuştuk. yani ikimizde yaş grubumuzun iyi oyuncularındandık. klasik türk ailesi zihniyeti, lise sınavı, sakatlık derken bu macera kısa sürdü ve o senenin sonunda farklı liseleri kazanıp lise hayatımıza başladık. yaptığımız ilk iş voleybol takımına girmek oldu tabi. şartlar çok zordu. ben iyi bir smaçör olsam da bana pas kaldıracak iyi bir pasörüm yoktu. pas kötü gelmesine rağmen bir şekilde o topa vurup sayı alabiliyordum ama. çünkü işi bitirecek olan bendim en nihayetinde. burada beni yani smaçör olarak oynayan kişiyi futboldaki kanat oyuncularıyla eşleştirebiliriz. onyekuru'ya kötü bir pas atılsa bile topu sağa çekip bir plaseyle iş bitirebilir mesela. benimle birlikte fena oynamayan bir smaçörü daha olan lise takımım kötü pasöre rağmen yine de başarılı oldu bu yüzden. ancak pasör erkan için aynı şey geçerli değildi. benim gördüğüm en iyi pasör olmasına rağmen kendi lise takımıyla maçı bırakın set bile alamıyordu. çünkü erkan ne kadar iyi top kaldırırsa kaldırsın o topa doğru şekilde hareketlenip işi bitirecek bir smaçörü yoktu. işte ben sezonun ilk yarısında* ne zaman seri'yi izlesem aklıma hep erkan gelirdi.
ilk yarıda oraya seri'yi değil luka modriç'i, david silva'yı da koysak çok bir şey değişeceğini sanmıyorum. zaten hoca da olayın farkına varıp yuto ve mariano yerine saracchi ve linnes'i, babel ve feghouli yerine iki pır pır onyekuru ve sekidika'yı, belhanda yerine de daha çok ceza sahası koşusu yapan taylan ve emre akbaba'yı oynatmayı planladı. yeni oyuncuların tamamının ortak özelliği hareketli olup, topsuz koşu atabilmeleri. bu şekilde devam edildiği sürece seri iş yapar.
olay lise yıllarımda geçiyor ancak başlangıcı ortaokula dayanıyor. ortaokuldayken 5 yılı birlikte geçirmiş çok iyi bir voleybol takımımız vardı. katıldığımız izmir turnuvasında smaçör olan ben ve pasörüm erkan rakip okullardan birini çalıştıran ve aynı zamanda ülkemizin en iyi altyapılarıdan biri olan arkas'ta hocalık yapan biri tarafından beğenilmiş ve arkas'a transfer olmuştuk. yani ikimizde yaş grubumuzun iyi oyuncularındandık. klasik türk ailesi zihniyeti, lise sınavı, sakatlık derken bu macera kısa sürdü ve o senenin sonunda farklı liseleri kazanıp lise hayatımıza başladık. yaptığımız ilk iş voleybol takımına girmek oldu tabi. şartlar çok zordu. ben iyi bir smaçör olsam da bana pas kaldıracak iyi bir pasörüm yoktu. pas kötü gelmesine rağmen bir şekilde o topa vurup sayı alabiliyordum ama. çünkü işi bitirecek olan bendim en nihayetinde. burada beni yani smaçör olarak oynayan kişiyi futboldaki kanat oyuncularıyla eşleştirebiliriz. onyekuru'ya kötü bir pas atılsa bile topu sağa çekip bir plaseyle iş bitirebilir mesela. benimle birlikte fena oynamayan bir smaçörü daha olan lise takımım kötü pasöre rağmen yine de başarılı oldu bu yüzden. ancak pasör erkan için aynı şey geçerli değildi. benim gördüğüm en iyi pasör olmasına rağmen kendi lise takımıyla maçı bırakın set bile alamıyordu. çünkü erkan ne kadar iyi top kaldırırsa kaldırsın o topa doğru şekilde hareketlenip işi bitirecek bir smaçörü yoktu. işte ben sezonun ilk yarısında* ne zaman seri'yi izlesem aklıma hep erkan gelirdi.
ilk yarıda oraya seri'yi değil luka modriç'i, david silva'yı da koysak çok bir şey değişeceğini sanmıyorum. zaten hoca da olayın farkına varıp yuto ve mariano yerine saracchi ve linnes'i, babel ve feghouli yerine iki pır pır onyekuru ve sekidika'yı, belhanda yerine de daha çok ceza sahası koşusu yapan taylan ve emre akbaba'yı oynatmayı planladı. yeni oyuncuların tamamının ortak özelliği hareketli olup, topsuz koşu atabilmeleri. bu şekilde devam edildiği sürece seri iş yapar.