6
2001-2002 sezonunda gelmiş ve gelişiyle de bize üçüncü yıldızı kazandırmış olan şampiyonluktur.
bu sezon teknik direktörümüz mircea lucescu ve başkanımız mart ayı sonuna kadar mehmet cansun'dur. mart sonunda yapılan kongrede ise fatih terim'i galatasaray'a geri getirmeyi vaad eden özhan canaydın başkan olacaktır.
sürece bakacak olursak, 2001 yazı çok şeyi değiştirmişti galatasaray'da. ne birinci fatih terim döneminin efsane başkanı faruk süren vardı artık, ne karpatların maradonası hagi, ne popescu, ne taffarel, ne de jardel. emre belözoğlu, okan buruk, hakan şükür, ümit davala... hiç biri galatasaray'da top koşturmuyordur artık. terim'in giderken bıraktığı o 4 yıllık efsane kadro, 2001 yazında yaprak dökümüne uğramış adeta dört bir yana savrulmuştu.
ortada, 5 yıl (1996-2001) boyunca ligi domine etmiş, avrupa'da fırtınalar estirmiş bir takımın dağılması ve ekonomik krizin yarattığı dar boğaz nedeniyle çok zor durumlarda kalan ve tek çaresi son derece mütevazı, gösterişsiz ve neredeyse tamamı kiralık oyunculardan kurulu bir takımla sezon boyunca mücadele etmek olan ve o sezonu, işte bu mütevazı kadroyla şampiyon tamamlamış, şampiyonlar ligi'nin ölüm grubundan (liverpool, barcelona, roma, galatasaray) son maçta yediği ofsayt golle çıkma şansını yitiren ve adeta çeyrek finalin kapısından dönen bir lucescu vardı. mircea lucescu'nun o sezon ki imkanlarla elde ettiği başarının akademik olarak incelenmesi gerektiğini düşünürüm her zaman. zira; fleurqin, perez, victoria, niculescu gibi oyuncularla barcelona, liverpool, roma gibi takımlara kafa tutabilmek başka bir boyuttur. bugünün yürek yemek diye tabir edilen durumlarından bir tanesidir.
bu sezonla ilgili aklımda kalanlar; lucescu her maç fatih terim ile kıyaslanmış, özellikle terim milan'dan kovulup da boşa çıkınca bu kıyaslamalar dozunu daha da arttırıp "onu kovun terim'i getirin" boyutuna evrilmiştir. nitekim 2002 mayısının ilk günlerinde bu değişim kaçınılmaz olarak gerçekleşecektir.
yine bu sezonda hasan şaş, form açısından kariyer zirvesi yapmış ve bize bir yıl boyunca adeta bir ronaldinho izlettirmiştir. kendisi devamında bu etkili performansı 2002 dünya kupası'nda da gösterecek ve arsenal'den teklif alacaktır.
lucescu'nun futbolu bırakan hagi yerine aldırdığı fedaisi sergen yalçın'ın sezonun ilk devresinin sonunda ağır bir sakatlık geçirip sezonu kapatmasına kadar ki bölümde yani sadece yarım sezonda arif'i gol kralı yapması ve şampiyonlar ligi 1. tur gruplarda gösterdiği hayvani performansı unutulmazdır. sergen yalçın sezonu kapadığı için 2002 dünya kupası'na da yetişememiştir. galiba lucescu-sergen ikilisinin galatasaray üzerinde olumlu etkileri çokmuş bu sezonda. çünkü aynı ikili ertesi sezon birlikte beşiktaş'a geçip 100. yılda beşiktaş'ı da şampiyon yapacaklardır.
bu sezon, mondragon'un galatasaraydaki ilk ve aynı zamanda galatasaray kariyerinin en iyi sezonudur. yaşlanan taffarel zamana yenik düşmüş ve kulüpten ayrılmış, lucescu da yerine mondragon adında birini bulup getirmiştir. bu mondragon adlı kaleci kısa bir süre sonra, yıllarca bizim gönlümüzde biricik mondimiz olacaktır.
lucescu'nun nerelerden nasıl bulup da getirdiği anlaşılamayan radu niculescu'nun şaşırtan performansı ve liverpool'a attığı gol hala akıllardadır. aynı niculescu kocaelispor'a da ligin fişini çeken golü atmış, ercan taner'in o an "radu niculescu atıyor şampiyonluk geliyor." anonsu, kulaklarda sanki daha dün yaşanmış gibi çınlayacak taze bir anı olarak kalmıştır. niculescu o golü attığı esnada medya kalemşörleri hala kim bu niculescu diye birbirine sormaktan adamın şampiyonluk golü attığını kaçırmışlardı.
fleurquin'in beşiktaşa attığı gol, ümit karan'ın rüştü'ye 20 metreden attığı 2 gol, roma deplasmanında çıkan büyük kavga ve başkan seçilemeyince jardel'in taksitlerini takıma yıkıp sürekli mehmet cansun ile uğraşan cem uzan diğer akılda kalan anektotlardır.
7 kişi kaldığımız kadıköy deplasmanında bize kırmızı kartlar yağarken bu durumu tribünden gülerek seyreden aziz yıldırım'ın sezon sonunda şampiyonluğu galatasaray'a kaybedince bu kez ligin şaibeli olduğunu iddia edip federasyonu suçlaması komedidir. ki aynı aziz yıldırım şampiyonluğu kaybettiği her sezon sonunda kitlesini uyutmak için bu tür basın toplantılarını ritüel haline getirecektir.
paramız yok, ülkede ekonomik kriz de var, transfer yapamayız diyen yönetime karşın, pes etmeyip neredeyse tamamı kiralık, geri kalanı da bonservisi elinde olan, adı sanı duyulmamış oyuncularla takım kuran ve bu adamlara takır takır top oynatan lucescu'nun oyuncu gözlemleme ve taktik dehası hiçbir zaman unutulmayacak bir durumdur ve dediğim gibi akademik olarak mutlaka incelenmesi gereken bir başarıdır.
en nihayetinde gelen kocaelispor galibiyeti ve 15. şampiyonlukla birlikte üçüncü yıldızı takmamız sezonun en mutlu sonu olmuştur. galatasaray üçüncü yıldızına bir yıl gecikmeli de olsa kavuşmuştu artık.
hikayenin finalinde ise, kupa seramonisinin ertesi günü ne yazık ki, takımı şampiyon yapmasına rağmen, yeni yönetimin fatih terim'i getirme vaadi sebebiyle lucescu gönderilmiştir. giderken söylediği sözler unutulmazdır: "yönetim böyle bir vaadle geldi ve gerçekleştirmek zorundalar, onları anlıyorum sonuçta fatih terim başarılı bir hoca. galatasaray ile anlaşması çok normal, çünkü camia üzerinde etkisi çok büyük. galatasaray'a gelecek sezon için başarılar diliyorum. bence fatih terim bu şampiyon takımı bozmamalı. bir iki takviyeyle seneye avrupa'da çok iyi işler başarabilirler."
ve sezon bittiğinde lucescu gitmiş, imparator fatih terim geri dönmüştür. galatasaray'ın avrupa'da kesintisiz başarılı günleri de bu değişimle birlikte sona erecektir. özhan canaydın o gün farkında değildi ama bu kararıyla ligin ayarlarıyla temelden oynamıştı. bundan sonra sonra tarih çok daha farklı yazılacaktı artık...
bu sezon teknik direktörümüz mircea lucescu ve başkanımız mart ayı sonuna kadar mehmet cansun'dur. mart sonunda yapılan kongrede ise fatih terim'i galatasaray'a geri getirmeyi vaad eden özhan canaydın başkan olacaktır.
sürece bakacak olursak, 2001 yazı çok şeyi değiştirmişti galatasaray'da. ne birinci fatih terim döneminin efsane başkanı faruk süren vardı artık, ne karpatların maradonası hagi, ne popescu, ne taffarel, ne de jardel. emre belözoğlu, okan buruk, hakan şükür, ümit davala... hiç biri galatasaray'da top koşturmuyordur artık. terim'in giderken bıraktığı o 4 yıllık efsane kadro, 2001 yazında yaprak dökümüne uğramış adeta dört bir yana savrulmuştu.
ortada, 5 yıl (1996-2001) boyunca ligi domine etmiş, avrupa'da fırtınalar estirmiş bir takımın dağılması ve ekonomik krizin yarattığı dar boğaz nedeniyle çok zor durumlarda kalan ve tek çaresi son derece mütevazı, gösterişsiz ve neredeyse tamamı kiralık oyunculardan kurulu bir takımla sezon boyunca mücadele etmek olan ve o sezonu, işte bu mütevazı kadroyla şampiyon tamamlamış, şampiyonlar ligi'nin ölüm grubundan (liverpool, barcelona, roma, galatasaray) son maçta yediği ofsayt golle çıkma şansını yitiren ve adeta çeyrek finalin kapısından dönen bir lucescu vardı. mircea lucescu'nun o sezon ki imkanlarla elde ettiği başarının akademik olarak incelenmesi gerektiğini düşünürüm her zaman. zira; fleurqin, perez, victoria, niculescu gibi oyuncularla barcelona, liverpool, roma gibi takımlara kafa tutabilmek başka bir boyuttur. bugünün yürek yemek diye tabir edilen durumlarından bir tanesidir.
bu sezonla ilgili aklımda kalanlar; lucescu her maç fatih terim ile kıyaslanmış, özellikle terim milan'dan kovulup da boşa çıkınca bu kıyaslamalar dozunu daha da arttırıp "onu kovun terim'i getirin" boyutuna evrilmiştir. nitekim 2002 mayısının ilk günlerinde bu değişim kaçınılmaz olarak gerçekleşecektir.
yine bu sezonda hasan şaş, form açısından kariyer zirvesi yapmış ve bize bir yıl boyunca adeta bir ronaldinho izlettirmiştir. kendisi devamında bu etkili performansı 2002 dünya kupası'nda da gösterecek ve arsenal'den teklif alacaktır.
lucescu'nun futbolu bırakan hagi yerine aldırdığı fedaisi sergen yalçın'ın sezonun ilk devresinin sonunda ağır bir sakatlık geçirip sezonu kapatmasına kadar ki bölümde yani sadece yarım sezonda arif'i gol kralı yapması ve şampiyonlar ligi 1. tur gruplarda gösterdiği hayvani performansı unutulmazdır. sergen yalçın sezonu kapadığı için 2002 dünya kupası'na da yetişememiştir. galiba lucescu-sergen ikilisinin galatasaray üzerinde olumlu etkileri çokmuş bu sezonda. çünkü aynı ikili ertesi sezon birlikte beşiktaş'a geçip 100. yılda beşiktaş'ı da şampiyon yapacaklardır.
bu sezon, mondragon'un galatasaraydaki ilk ve aynı zamanda galatasaray kariyerinin en iyi sezonudur. yaşlanan taffarel zamana yenik düşmüş ve kulüpten ayrılmış, lucescu da yerine mondragon adında birini bulup getirmiştir. bu mondragon adlı kaleci kısa bir süre sonra, yıllarca bizim gönlümüzde biricik mondimiz olacaktır.
lucescu'nun nerelerden nasıl bulup da getirdiği anlaşılamayan radu niculescu'nun şaşırtan performansı ve liverpool'a attığı gol hala akıllardadır. aynı niculescu kocaelispor'a da ligin fişini çeken golü atmış, ercan taner'in o an "radu niculescu atıyor şampiyonluk geliyor." anonsu, kulaklarda sanki daha dün yaşanmış gibi çınlayacak taze bir anı olarak kalmıştır. niculescu o golü attığı esnada medya kalemşörleri hala kim bu niculescu diye birbirine sormaktan adamın şampiyonluk golü attığını kaçırmışlardı.
fleurquin'in beşiktaşa attığı gol, ümit karan'ın rüştü'ye 20 metreden attığı 2 gol, roma deplasmanında çıkan büyük kavga ve başkan seçilemeyince jardel'in taksitlerini takıma yıkıp sürekli mehmet cansun ile uğraşan cem uzan diğer akılda kalan anektotlardır.
7 kişi kaldığımız kadıköy deplasmanında bize kırmızı kartlar yağarken bu durumu tribünden gülerek seyreden aziz yıldırım'ın sezon sonunda şampiyonluğu galatasaray'a kaybedince bu kez ligin şaibeli olduğunu iddia edip federasyonu suçlaması komedidir. ki aynı aziz yıldırım şampiyonluğu kaybettiği her sezon sonunda kitlesini uyutmak için bu tür basın toplantılarını ritüel haline getirecektir.
paramız yok, ülkede ekonomik kriz de var, transfer yapamayız diyen yönetime karşın, pes etmeyip neredeyse tamamı kiralık, geri kalanı da bonservisi elinde olan, adı sanı duyulmamış oyuncularla takım kuran ve bu adamlara takır takır top oynatan lucescu'nun oyuncu gözlemleme ve taktik dehası hiçbir zaman unutulmayacak bir durumdur ve dediğim gibi akademik olarak mutlaka incelenmesi gereken bir başarıdır.
en nihayetinde gelen kocaelispor galibiyeti ve 15. şampiyonlukla birlikte üçüncü yıldızı takmamız sezonun en mutlu sonu olmuştur. galatasaray üçüncü yıldızına bir yıl gecikmeli de olsa kavuşmuştu artık.
hikayenin finalinde ise, kupa seramonisinin ertesi günü ne yazık ki, takımı şampiyon yapmasına rağmen, yeni yönetimin fatih terim'i getirme vaadi sebebiyle lucescu gönderilmiştir. giderken söylediği sözler unutulmazdır: "yönetim böyle bir vaadle geldi ve gerçekleştirmek zorundalar, onları anlıyorum sonuçta fatih terim başarılı bir hoca. galatasaray ile anlaşması çok normal, çünkü camia üzerinde etkisi çok büyük. galatasaray'a gelecek sezon için başarılar diliyorum. bence fatih terim bu şampiyon takımı bozmamalı. bir iki takviyeyle seneye avrupa'da çok iyi işler başarabilirler."
ve sezon bittiğinde lucescu gitmiş, imparator fatih terim geri dönmüştür. galatasaray'ın avrupa'da kesintisiz başarılı günleri de bu değişimle birlikte sona erecektir. özhan canaydın o gün farkında değildi ama bu kararıyla ligin ayarlarıyla temelden oynamıştı. bundan sonra sonra tarih çok daha farklı yazılacaktı artık...