8
bu aralar sıkça dillendirilen bir olay. ekonomik boyutuna girmeye lüzum görmüyorum. gerçekler ortada.
futbolun diğer boyutlarındaysa, çoğunluğun aksine, "büyük" takımlarla diğerleri arasındaki makasın aslında açılmadığına inanıyorum.
interneti, sosyal paylaşım küresini yermek hem kolay, hem de "bizim zamanımızda..." muhabbeti açmak için güzel bir aracı. bu tarz tiratları zaten "şimdiki taraftar da çok kötü" temalı başlık ve entry'lerde defaten okudunuz ve okumaya devam edeceksiniz. arkadaş muhabbetlerinde kimleri kimleri kadro dışı bırakanlar, fatih terim'i kaç kere kovanlar, o dönemlerde küresel bir sosyal paylaşım ağı olmadığı için dünyaya duyuramadıkları bu düşünceleri hiç dillendirmemiş gibi "biz bu kulüpte bulunan herkese sonuna kadar destek olduk" geyiği yapıyorlar. neyse ki yaşımız yetiyor bunları hatırlamaya. olsun, yapsınlar, konumuz başka.
günümüzde futbol dünyasını takip etmeye ayda 30-40 euro'sunu ayırabilen herkes, tüm dünyayı kapsayan, dünyadaki her profesyonel oyuncuyu içeren, görüntülü bir scout ağına sahip olabilir.
bundan bir nesil önce türk olmayan bir kulüp takımını ya bir şekilde istanbul'a gidip yılda bir veya iki kez statta, ya da devletin tek kanalı uygun görürse televizyonda özet olarak izleyebilirdiniz. iki nesil önce televizyonda izleme şansınız da yoktu, istanbul'daki takım ilk turda elenmeden önce stada gidip izlediniz izlediniz. yılda iki maç. sizi eleyen takım nasıl antrenman yapar bilemezdiniz. size bunları sözlü olarak anlatacak yabancı bir personeliniz bile yoktu takımda.
sonra yabancı personel geldi. özel televizyonlar geldi. dijital yayınlar geldi. yabancı takımların önce tekil maçları, sonra da ligleri canlı yayınlanmaya başlandı. internet geldi. yurt dışına çıkmak, avrupa'da maç izlemek öğrencilerin bile yapabileceği bir şey oldu. yabancı dil konuşma oranı arttı.
bunlar sadece türkiye'de de olmadı üstelik. doğu avrupa ülkeleri, bizden daha kapalıydı o "büyük"lere. biz en azından batı avrupalının iyi yanlarını almaya hevesliydik, onlarsa apaçık düşman bellemişti. büyükler kendi ülkelerinde, kendi liglerindeyken, tüm dünyayı fethetmeye çıktılar dünya küreselleştikçe. bir portekizli bize göre daha fazla erişebiliyordu belki "büyük"lere, ama ancak bu gelişmelerden sonra bir portekiz takımı çıkıp, b takımına ingiltere liginden bir takımın hem hücum hem savunma setlerini anlattı. böyle oynamalarını istedi.
galatasaray işte tüm bu küresel imkanlardan mahrumken şampiyon kulüpler kupasında yarı final oynadı. kendisinden daha da kapalı bir ülkenin takımına elendi yarı finalde. üç yılda ikinci kez avrupa finaline çıkmıştı elendikleri, 11 yerliyle oynayan takım.
o zamanlar da başarılılar bahane etmiyordu bu makası, başarısızlıkta gündeme geliyordu sadece.
futbolun diğer boyutlarındaysa, çoğunluğun aksine, "büyük" takımlarla diğerleri arasındaki makasın aslında açılmadığına inanıyorum.
interneti, sosyal paylaşım küresini yermek hem kolay, hem de "bizim zamanımızda..." muhabbeti açmak için güzel bir aracı. bu tarz tiratları zaten "şimdiki taraftar da çok kötü" temalı başlık ve entry'lerde defaten okudunuz ve okumaya devam edeceksiniz. arkadaş muhabbetlerinde kimleri kimleri kadro dışı bırakanlar, fatih terim'i kaç kere kovanlar, o dönemlerde küresel bir sosyal paylaşım ağı olmadığı için dünyaya duyuramadıkları bu düşünceleri hiç dillendirmemiş gibi "biz bu kulüpte bulunan herkese sonuna kadar destek olduk" geyiği yapıyorlar. neyse ki yaşımız yetiyor bunları hatırlamaya. olsun, yapsınlar, konumuz başka.
günümüzde futbol dünyasını takip etmeye ayda 30-40 euro'sunu ayırabilen herkes, tüm dünyayı kapsayan, dünyadaki her profesyonel oyuncuyu içeren, görüntülü bir scout ağına sahip olabilir.
bundan bir nesil önce türk olmayan bir kulüp takımını ya bir şekilde istanbul'a gidip yılda bir veya iki kez statta, ya da devletin tek kanalı uygun görürse televizyonda özet olarak izleyebilirdiniz. iki nesil önce televizyonda izleme şansınız da yoktu, istanbul'daki takım ilk turda elenmeden önce stada gidip izlediniz izlediniz. yılda iki maç. sizi eleyen takım nasıl antrenman yapar bilemezdiniz. size bunları sözlü olarak anlatacak yabancı bir personeliniz bile yoktu takımda.
sonra yabancı personel geldi. özel televizyonlar geldi. dijital yayınlar geldi. yabancı takımların önce tekil maçları, sonra da ligleri canlı yayınlanmaya başlandı. internet geldi. yurt dışına çıkmak, avrupa'da maç izlemek öğrencilerin bile yapabileceği bir şey oldu. yabancı dil konuşma oranı arttı.
bunlar sadece türkiye'de de olmadı üstelik. doğu avrupa ülkeleri, bizden daha kapalıydı o "büyük"lere. biz en azından batı avrupalının iyi yanlarını almaya hevesliydik, onlarsa apaçık düşman bellemişti. büyükler kendi ülkelerinde, kendi liglerindeyken, tüm dünyayı fethetmeye çıktılar dünya küreselleştikçe. bir portekizli bize göre daha fazla erişebiliyordu belki "büyük"lere, ama ancak bu gelişmelerden sonra bir portekiz takımı çıkıp, b takımına ingiltere liginden bir takımın hem hücum hem savunma setlerini anlattı. böyle oynamalarını istedi.
galatasaray işte tüm bu küresel imkanlardan mahrumken şampiyon kulüpler kupasında yarı final oynadı. kendisinden daha da kapalı bir ülkenin takımına elendi yarı finalde. üç yılda ikinci kez avrupa finaline çıkmıştı elendikleri, 11 yerliyle oynayan takım.
o zamanlar da başarılılar bahane etmiyordu bu makası, başarısızlıkta gündeme geliyordu sadece.