111
hayatımda gittiğim ilk milli futbol maçıdır. iki bölüm halinde birkaç kelam etmek istiyorum.
şenol güneş ve oyun planı
-anladığım kadarıyla şenol güneş hala fransa maçının etkisinde. her yerde benzer bir oyun planı uygulamaya çalışıyor ama yemez. fransa'nın kapanmayacağı gün gibi belliydi, doğru yere yapılan presler ve etkili markaja ek burak yılmaz'ın ekstrem oyunuyla fransa'yı yendik. ama aynı planı uygulayıp fransa'dan farklı olarak rakibi kitlemek ve fırsat kollamak üstüne bir oyun oynayan izlanda'ya karşı kaybetti. yetmezmiş gibi kapanacağı gün gibi belli olan andorra'ya karşı da benzer bir oyun oynayınca az daha bu maçta da berabere kalıyorduk.
-ne oldu, ne olmalıydı? öncelikle maç boyu havadan gelmemiz ciddi bir hataydı ama andorra da pas oyunuyla kaleye gelmemize pek izin vermedi, topu alana ikili markaj yaparak topu çıkarmamızı genelde iyi engellediler. fakat bunu başarabilseydik yerden gelecek bir topta andorra'nın gıcık kalecisinin yapabileceği pek bir şey yoktu. maç boyu izlediğim kadarıyla kendisi tam bir halı saha kalecisi. çıkardığı topların hepsini halı sahada ben de çıkarıyorum. havadan gelen top, çok yakından ya da çok ekstrem bir vuruş değilse çıkarması zor bir şey değil. örneğin ilk yarının sonundaki yusuf'un şutu.
-umut meraş tercihi anlaşılabilir. kolay bir maç olacağı öngörülmüş ve umut'un milli takıma ısınması, özgüven kazanması için faydalı olacağı düşünülmüş olabilir. ama umut'un 90 dakikayı tamamlaması son derece rahatsız edici. hiç değilse zeki çelik'i sola çekip, kaan ayhan'ı sağ beke alabilirdik. umut'u marke eden kimse olmadığı için zeki çelik'in yaptığı doğru bindirmeler ve hücum presleri de etkisiz kaldı zira sürekli bir kişi yakın, bir kişi de stepne gibi takip ediyordu kendisini.
-çağlar söyüncü leicester'da geçirdiği birkaç haftalık yüksek formda sürecin etkisiyle aşırı özgüven yüklü bir görüntü verdi. eğer karşımızda ciddi hücum gücü olan bir takım olsaydı net şekilde el bombası olacaktı. merih muazzam.
-emre belözoğlu'na söyleyecek sözüm yok. olması gerektiği gibi oynadı. irfan can'ı da bu maç özelinde beğendim ama başakşehir artistliğini üzerinden atamamış. hakan çalhanoğlu'na 80 dakika tahammül edilmesini ise katiyen anlayamadım. bana kalırsa dorukhan toköz ya da ozan tufan direkt 11 çıkmalıydı.
-güven yalçın isimli kazma arkadaşın ve kulübünde süre alamayan cenk tosun'un 11 başlamasını katiyen anlamadım. hücumda hakan'ı ya da irfan can'ı sol kanada çekip, güven ile cenkten çift forvet gibi bir yapı oluşturmaya çalıştığı belliydi şenol hocanın ama güven kazmalığıyla, cenk de formsuzluğuyla buna pek yardımcı olamadı. aynı planı kenan karaman ve enes ünal ile ya da yunus mallı ile pekala uygulayıp, daha başarılı olabilirdik. ayrıca herkesin söylediği gibi bence de adem büyük, cenk'ten çok daha faydalı olacaktı bence de bu maçta. neden? andorra maç boyunca emre belözoğlu ve cenk tosun'a ikili markaj uyguladı ve kaleye paslarla gelmemizi engellemeye çalıştı. adem böyle bir oyunda daha ve oyun kurmaya yatkın yapısıyla hiç değilse kanatları daha faydalı kullanmamızı sağlayabilirdi.
-yusuf yazıcı'ya hiçbir şey diyemiyorum. sağ kanat kendisinin yeri değil. hakan'ın yerine 10 numarada yusuf yazıcı olabilirdi. emre mor da sağ kanatta çatır çatır oynardı.
stat ve tribün
-büyük konuşmak istemem ama; bir daha vodafone park'ta maça gitmem. deplasman tribününe hiç gitmem. eski inönü'de 5-6 maça gittim, ulaşım vs. hiç zor değildi. fakat ben hayatımda böyle bir eziyet görmedim. vodafone park pişmanlıktır.
kısaca şöyle ifade edeyim; maça bileti ancak deplasman tribününden bulabildim. deplasman tribünü yeni açıktaymış. ben eski inönü'deki gibi eski açıkta ve kolayca gelir-gideriz sanıyordum. yeni açığa girmek için önce itü'ye kadar yürüyoruz, sonra oradan geri dönüp bu sefer yokuş aşağı 250 metre yürüyoruz, sonra tekrar yokuş yukarı istikamete dönüp 150 metre daha yürüyoruz.
yalnız tribün açısı iyi ve sami yen'e göre küçük bir stat olduğu için en tepedeyken sahaya daha yakın konumda izleniyor. ama neticede adamların stat kapasitesi kadar bizim kombineli taraftarımız mevcut.
-normalde popülist hareketlerden hoşlanmam ama maç önündeki mehter artık alışıldık bir hale gelmiş ve tribünleri ateşliyor. takım için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. takıma ne yapsalar fayda etmez.
-statta beşiktaş formalılar ve yoğun bir trabzonlu popülasyonu vardı. anlamadığım maçın başından sonuna emre belözoğlu'na inanılmaz bir sevgi gösterisinde bulunuldu. gittiği her statta ıslıklanan bu adam için tümü fenerbahçeli bile olmayan bu güruhun böylesi bir sevgi beslemesi beni şaşırttı açıkçası.
şenol güneş ve oyun planı
-anladığım kadarıyla şenol güneş hala fransa maçının etkisinde. her yerde benzer bir oyun planı uygulamaya çalışıyor ama yemez. fransa'nın kapanmayacağı gün gibi belliydi, doğru yere yapılan presler ve etkili markaja ek burak yılmaz'ın ekstrem oyunuyla fransa'yı yendik. ama aynı planı uygulayıp fransa'dan farklı olarak rakibi kitlemek ve fırsat kollamak üstüne bir oyun oynayan izlanda'ya karşı kaybetti. yetmezmiş gibi kapanacağı gün gibi belli olan andorra'ya karşı da benzer bir oyun oynayınca az daha bu maçta da berabere kalıyorduk.
-ne oldu, ne olmalıydı? öncelikle maç boyu havadan gelmemiz ciddi bir hataydı ama andorra da pas oyunuyla kaleye gelmemize pek izin vermedi, topu alana ikili markaj yaparak topu çıkarmamızı genelde iyi engellediler. fakat bunu başarabilseydik yerden gelecek bir topta andorra'nın gıcık kalecisinin yapabileceği pek bir şey yoktu. maç boyu izlediğim kadarıyla kendisi tam bir halı saha kalecisi. çıkardığı topların hepsini halı sahada ben de çıkarıyorum. havadan gelen top, çok yakından ya da çok ekstrem bir vuruş değilse çıkarması zor bir şey değil. örneğin ilk yarının sonundaki yusuf'un şutu.
-umut meraş tercihi anlaşılabilir. kolay bir maç olacağı öngörülmüş ve umut'un milli takıma ısınması, özgüven kazanması için faydalı olacağı düşünülmüş olabilir. ama umut'un 90 dakikayı tamamlaması son derece rahatsız edici. hiç değilse zeki çelik'i sola çekip, kaan ayhan'ı sağ beke alabilirdik. umut'u marke eden kimse olmadığı için zeki çelik'in yaptığı doğru bindirmeler ve hücum presleri de etkisiz kaldı zira sürekli bir kişi yakın, bir kişi de stepne gibi takip ediyordu kendisini.
-çağlar söyüncü leicester'da geçirdiği birkaç haftalık yüksek formda sürecin etkisiyle aşırı özgüven yüklü bir görüntü verdi. eğer karşımızda ciddi hücum gücü olan bir takım olsaydı net şekilde el bombası olacaktı. merih muazzam.
-emre belözoğlu'na söyleyecek sözüm yok. olması gerektiği gibi oynadı. irfan can'ı da bu maç özelinde beğendim ama başakşehir artistliğini üzerinden atamamış. hakan çalhanoğlu'na 80 dakika tahammül edilmesini ise katiyen anlayamadım. bana kalırsa dorukhan toköz ya da ozan tufan direkt 11 çıkmalıydı.
-güven yalçın isimli kazma arkadaşın ve kulübünde süre alamayan cenk tosun'un 11 başlamasını katiyen anlamadım. hücumda hakan'ı ya da irfan can'ı sol kanada çekip, güven ile cenkten çift forvet gibi bir yapı oluşturmaya çalıştığı belliydi şenol hocanın ama güven kazmalığıyla, cenk de formsuzluğuyla buna pek yardımcı olamadı. aynı planı kenan karaman ve enes ünal ile ya da yunus mallı ile pekala uygulayıp, daha başarılı olabilirdik. ayrıca herkesin söylediği gibi bence de adem büyük, cenk'ten çok daha faydalı olacaktı bence de bu maçta. neden? andorra maç boyunca emre belözoğlu ve cenk tosun'a ikili markaj uyguladı ve kaleye paslarla gelmemizi engellemeye çalıştı. adem böyle bir oyunda daha ve oyun kurmaya yatkın yapısıyla hiç değilse kanatları daha faydalı kullanmamızı sağlayabilirdi.
-yusuf yazıcı'ya hiçbir şey diyemiyorum. sağ kanat kendisinin yeri değil. hakan'ın yerine 10 numarada yusuf yazıcı olabilirdi. emre mor da sağ kanatta çatır çatır oynardı.
stat ve tribün
-büyük konuşmak istemem ama; bir daha vodafone park'ta maça gitmem. deplasman tribününe hiç gitmem. eski inönü'de 5-6 maça gittim, ulaşım vs. hiç zor değildi. fakat ben hayatımda böyle bir eziyet görmedim. vodafone park pişmanlıktır.
kısaca şöyle ifade edeyim; maça bileti ancak deplasman tribününden bulabildim. deplasman tribünü yeni açıktaymış. ben eski inönü'deki gibi eski açıkta ve kolayca gelir-gideriz sanıyordum. yeni açığa girmek için önce itü'ye kadar yürüyoruz, sonra oradan geri dönüp bu sefer yokuş aşağı 250 metre yürüyoruz, sonra tekrar yokuş yukarı istikamete dönüp 150 metre daha yürüyoruz.
yalnız tribün açısı iyi ve sami yen'e göre küçük bir stat olduğu için en tepedeyken sahaya daha yakın konumda izleniyor. ama neticede adamların stat kapasitesi kadar bizim kombineli taraftarımız mevcut.
-normalde popülist hareketlerden hoşlanmam ama maç önündeki mehter artık alışıldık bir hale gelmiş ve tribünleri ateşliyor. takım için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. takıma ne yapsalar fayda etmez.
-statta beşiktaş formalılar ve yoğun bir trabzonlu popülasyonu vardı. anlamadığım maçın başından sonuna emre belözoğlu'na inanılmaz bir sevgi gösterisinde bulunuldu. gittiği her statta ıslıklanan bu adam için tümü fenerbahçeli bile olmayan bu güruhun böylesi bir sevgi beslemesi beni şaşırttı açıkçası.