33
türkiye'deki linç kültüründen fazlaca nasibini almış galatasaray'ın efsane teknik direktörü.türkiye'den giderken yeşilköy'de kimse onu yollamamış, istanbul'una ve galatasaray'ına kalbi buruk şekilde veda etmiştir.neyseki köln'de oynanan monacco macında bütün stad ismini haykırmıs bir nebzede olsa kalp acısı azalmıştır.
16 mayıs 1987de rizeye 2-1 yenildiğimiz zaman nasıl bir takım ayakta tutulurun dersini vermiştir.
--- alıntı ---
ayağa kalktım; bedenimin nasıl gerildiğini içimde hissettim ve dimdik yürüyerek dışarıda bekleyen basın mensuplarının yanına gittim. maç üzerine, yaptığımız hatalar üzerine birkaç söz söyledim, rakip takımı övdüm ve sonra kendi kendimin şöyle konuşmakta olduğunu farkettim: "şimdi biliyorum ki, biz bu şampiyonluğu alacağız. takımımız son maçları kazanacak ve diğer takımların, şampiyonluk yolundaki bu son aşamada bizim kadar kendine güvenemediğini ve sağlam sinirlere sahip olamayacağını biliyorum."
inanmaz gözlerle ve şaşkınlık içinde yüzüme baktılar ve sonra bu delice sözleri istanbul'daki gazetelerin yazı işlerine iletmek üzere telefonların, telekslerin başına koştular.
gazeteler, dev puntolarla, "derwall, 'şampiyonluk bizim,' diyor" şeklinde başlıklar attılar.
bazıları ise bu saçmalığı okuyucularına yutturmaya cesaret bile edemediler. spekülasyona meydan vermemek için haberi küçük puntolarla geçiştirmekle yetindiler.
boş olan pazartesi gününü hepimiz son maçları başarıyla çıkarmaya yetecek moral, istek ve mücadele gücüne sahip olup olmadığımızı düşünerek geçirdik. içinde bulunduğumuz durumda en yakın ve en önemli sorun buydu.
ertesi gün antrenmanda atmosfer ciddîydi, ama umutsuzluk yoktu. erhan hepimize cesaret verdi. ayak parmağmdaki ağrı veren iltihaplanma gerilemiş, ancak henüz tekrar antrenmana çıkmasına izin verecek kadar iyileşmemişti.
"yeter ki pes etmeyin," diyordu bize; son maçları kazanacağız ve şansımızı kullanacağız." kaptanımız cüneyt, kendisini kahretmiş ve sarsılmış durumda olmasına rağmen tek tek herkesle ilgileniyor ve öncelikle de genç oyuncuları gayretlendirmeye ve görevlerini hatırlatmaya çalışıyordu. herkese, antrenörlerinin rizespor maçından sonra gazetecilere neler söylediğini hatırlatıyor ve buna inanmanın hepsi için şart olduğunu belirtiyordu.
ne yazık ki o gün, antrenman sahasına gelen fanatik ve eğitimsiz taraftarlarımızı hesaba katmamıştık.
her antrenmanda olduğu gibi hazır bekliyorlardı. ama bu kez, ellerinde, az sonra üzerimize fırlatmaya başladıkları taşlarla. bize sanki vatan hainiymişiz gibi hakaret ediyor ve antrenmana engel olmaya çalışıyorlardı. bize futbol dünyasının bütün nefretini hissettirdiler. kolay kolay unutamayacağım bir görüntüydü bu. daha sonra gerçekleştirdiklerim karşısında bana yaptıkları tezahürat bile unutturamayacaktı o günü. gırtlağım düğümlenmişti; kupkuruydu ve dudaklarımdan tek bir sözcük bile çıkmıyordu.
bilançoyu çoktan çıkarmışlardı. hesap kapatılmış ve sezonun altına kaim bir çizgi çekilmişti. söyledikleri, artık her şeyin bittiği, defterin kapandığı idi. bir de suçlu bulunmalıydı tabiî.
o sabah galatasaray'ın florya'daki antrenman alanı "derwall dışarı!" sloganıyla çınlıyordu. "derwall evine dön, almanya'ya dön!"
hesabı kesmişlerdi, ama son üç yıl içinde sağlam bir dostluğun güçlü örgüsü içinde kaynaşmış olan takımın moralini ve gösterdiği direnci hesaba katmamışlardı.
--- alıntı ---
*
16 mayıs 1987de rizeye 2-1 yenildiğimiz zaman nasıl bir takım ayakta tutulurun dersini vermiştir.
--- alıntı ---
ayağa kalktım; bedenimin nasıl gerildiğini içimde hissettim ve dimdik yürüyerek dışarıda bekleyen basın mensuplarının yanına gittim. maç üzerine, yaptığımız hatalar üzerine birkaç söz söyledim, rakip takımı övdüm ve sonra kendi kendimin şöyle konuşmakta olduğunu farkettim: "şimdi biliyorum ki, biz bu şampiyonluğu alacağız. takımımız son maçları kazanacak ve diğer takımların, şampiyonluk yolundaki bu son aşamada bizim kadar kendine güvenemediğini ve sağlam sinirlere sahip olamayacağını biliyorum."
inanmaz gözlerle ve şaşkınlık içinde yüzüme baktılar ve sonra bu delice sözleri istanbul'daki gazetelerin yazı işlerine iletmek üzere telefonların, telekslerin başına koştular.
gazeteler, dev puntolarla, "derwall, 'şampiyonluk bizim,' diyor" şeklinde başlıklar attılar.
bazıları ise bu saçmalığı okuyucularına yutturmaya cesaret bile edemediler. spekülasyona meydan vermemek için haberi küçük puntolarla geçiştirmekle yetindiler.
boş olan pazartesi gününü hepimiz son maçları başarıyla çıkarmaya yetecek moral, istek ve mücadele gücüne sahip olup olmadığımızı düşünerek geçirdik. içinde bulunduğumuz durumda en yakın ve en önemli sorun buydu.
ertesi gün antrenmanda atmosfer ciddîydi, ama umutsuzluk yoktu. erhan hepimize cesaret verdi. ayak parmağmdaki ağrı veren iltihaplanma gerilemiş, ancak henüz tekrar antrenmana çıkmasına izin verecek kadar iyileşmemişti.
"yeter ki pes etmeyin," diyordu bize; son maçları kazanacağız ve şansımızı kullanacağız." kaptanımız cüneyt, kendisini kahretmiş ve sarsılmış durumda olmasına rağmen tek tek herkesle ilgileniyor ve öncelikle de genç oyuncuları gayretlendirmeye ve görevlerini hatırlatmaya çalışıyordu. herkese, antrenörlerinin rizespor maçından sonra gazetecilere neler söylediğini hatırlatıyor ve buna inanmanın hepsi için şart olduğunu belirtiyordu.
ne yazık ki o gün, antrenman sahasına gelen fanatik ve eğitimsiz taraftarlarımızı hesaba katmamıştık.
her antrenmanda olduğu gibi hazır bekliyorlardı. ama bu kez, ellerinde, az sonra üzerimize fırlatmaya başladıkları taşlarla. bize sanki vatan hainiymişiz gibi hakaret ediyor ve antrenmana engel olmaya çalışıyorlardı. bize futbol dünyasının bütün nefretini hissettirdiler. kolay kolay unutamayacağım bir görüntüydü bu. daha sonra gerçekleştirdiklerim karşısında bana yaptıkları tezahürat bile unutturamayacaktı o günü. gırtlağım düğümlenmişti; kupkuruydu ve dudaklarımdan tek bir sözcük bile çıkmıyordu.
bilançoyu çoktan çıkarmışlardı. hesap kapatılmış ve sezonun altına kaim bir çizgi çekilmişti. söyledikleri, artık her şeyin bittiği, defterin kapandığı idi. bir de suçlu bulunmalıydı tabiî.
o sabah galatasaray'ın florya'daki antrenman alanı "derwall dışarı!" sloganıyla çınlıyordu. "derwall evine dön, almanya'ya dön!"
hesabı kesmişlerdi, ama son üç yıl içinde sağlam bir dostluğun güçlü örgüsü içinde kaynaşmış olan takımın moralini ve gösterdiği direnci hesaba katmamışlardı.
--- alıntı ---
*