1
aykut kocaman - abdullah avcı - erol bulut ilişkisi ve avcı'nın bulut üzerindeki etkisi çerçevesinde ortaya konulmuş bir görüş.
(bkz: #2632696)
her şey den evvel, böyle bir değerlendirme yaparken futbolun savunma yönünün daha öğretilebilir, daha öğrenilebilir, daha aktarılabilir olduğunu göz önünde bulundurmak lâzım sanırım. dikkat edilirse, burada ismi geçen teknik direktörlerin tümü (abdullah avcı, erol bulut, aykut kocaman) savunma futbolunu önceleyen isimler. bunu onları küçümsemek için falan söylemiyorum. ligdeki çoğu teknik adamdan çok daha çalışkan, çok daha sistemli ve çok daha başarılı hocalar olabilirler; ama ''takımlarına oynattıkları futbol itibâriyle'', ''futbola bakış açıları itibâriyle'' fatih terim'le ve onun futboluyla herhangi bir benzerlikleri ve ilgileri bulunmayan, hatta -kendisinden hiç hazzetmesem de- şenol güneş'le dahi kıyaslanamayacak olan isimler bunlar. dolayısıyla da bu isimler ekseninde yapılan bir tespitin bizi doğru çıkarımlara ulaştırması pek de mümkün görünmüyor.
başakşehir, avcı'nın ilk senesinden bugüne dek geçen onca zamana rağmen, sürekli artan ekonomik imkânlara rağmen hâlâ büyük değişiklikler yapmış değil oyununda. evet, sürekli şampiyonluk yarışındalar; evet, avcı her yaz bir televizyon kanalına çıkıp ''bu sene hücum opsiyonlarımıza şunları-bunları da ekleyeceğiz'' falan diyor... fakat, her şeyi geçip saha içine odaklandığımızda başakşehir'in hâlâ bir büyük takım oyununun olmadığını görüyor, avcı'nın becerileri ve mantalitesi ile bunun hiçbir zaman gerçekleşmeyeceğini biliyor ya da en azından tahmin ediyoruz. başakşehir'i kaç kez stoperleri ortasahaya kadar çıkarmış, tam saha pres uygularken izledik ki meselâ? aslına bakarsak, hâlâ işin savunma yönünde kolay kolay risk almıyor avcı. avcı'nın son iki senede fazladan yaptığı neredeyse tek şey, savunmayı önceleyen genel oyun yapısına bir de pas oyununu eklemiş olması. avcı'nın takımı kalabalık bir şekilde önde pek basmaz, mümkünse tempo yapmaz, rakibin tempo yapmasına müsaade etmez, hücumda iken enlemesine fazla genişlemez ki topu kaptırdığında derhâl daralabilsin, skor anlamında geride değilse çok adamla hücuma çıkmaz, çok sıkışmadıkça iki bekini birden aynı anda ileri göndermez, beklerini çizgilerde konumlandırmaz falan filan.
aykut kocaman'a ise -avcı'dan daha iyi bir teknik direktör olduğunu düşünmekle birlikte- uzun uzun değinme ihtiyacı hissetmiyorum; çünkü her ne kadar kendisine biraz (bence epey) haksızlık yapılmış olsa da, oynattığı oyunun bir büyük takım taraftarına asla hitap etmediğini kendisinin fenerbahçe mâcerasından biliyoruz. erol bulut'u zâten geçelim şimdilik; zira aslında henüz hiçbir şey ispatlamış değil erol hoca, yalnızca potansiyel vâdediyor.
dolayısıyla, her ne kadar bu sene gerçekten çok formsuz olsa da, her ne kadar bir türlü bütünüyle saha içine konsantre olamamış olsa da, her ne kadar ben de kendisini sıkça eleştiriyor olsam da, kısa bir süre önce takıma katıldıkları için henüz iki elin parmağı kadar dahi birlikte maça çıkmamış iki stoperini benfica gibi güçlü bir rakip karşısında ortasahada pozisyon almaya zorlayan ve bunu da en formsuz hâliyle yapan bir fatih terim'i ve bu fatih terim'in oyun anlayışını avcı'yla ya da bulut'la falan kıyaslamak hiç doğru değil. hücum futbolu oynatman için, sahaya bir büyük takım oyunu koyman için, kendine bir oyun felsefesi benimseyip onu iyi öğrenmen ve öğretmen, iyi antrenman yaptırman, sistemli çalışman, rakip analizlerinde başarılı olman (?) falan yetmez, yetmiyor. bunlar elbette önemli; ama yeterli değil işte. hem futbol zekânın daha üst düzey olması gerekiyor, hem önemli bir unsur olarak risk alabilecek cesârette olman gerekiyor, hem anlık çözümler üretmede daha başarılı olman gerekiyor, hem de belki de en değerlisi o coşkuyu sahaya yansıtabilmen adına oyuncular nazarındaki ağırlığının ve saygınlığının çok daha fazla olması ve onları buna iknâ edebilmen gerekiyor. her ne kadar bunların en azından bir kısmını hocada bu sene maalesef pek göremediysek de, bunlar bir başkasına (bir teknik direktör adayına/yardımcı antrenöre) kolayca aktarabilecek, öğretebilecek şeyler değiller; futbol bilgisi ve futbolcuyla iletişim noktasında ''doğal yetenek'', futbolcu üzerinde hâkimiyet kurma noktasında ise ''doğal liderlik'' gerektiren şeyler bunlar. yâni, fatih terim'in ve hatta -fatih terim'le aynı klasmanda olmasa da- şenol güneş'in doğru düzgün teknik adam yetiştirememeleri meselesini (bence klişesini) bir de bu açıdan ele almak lâzım.
(bkz: #2632696)
her şey den evvel, böyle bir değerlendirme yaparken futbolun savunma yönünün daha öğretilebilir, daha öğrenilebilir, daha aktarılabilir olduğunu göz önünde bulundurmak lâzım sanırım. dikkat edilirse, burada ismi geçen teknik direktörlerin tümü (abdullah avcı, erol bulut, aykut kocaman) savunma futbolunu önceleyen isimler. bunu onları küçümsemek için falan söylemiyorum. ligdeki çoğu teknik adamdan çok daha çalışkan, çok daha sistemli ve çok daha başarılı hocalar olabilirler; ama ''takımlarına oynattıkları futbol itibâriyle'', ''futbola bakış açıları itibâriyle'' fatih terim'le ve onun futboluyla herhangi bir benzerlikleri ve ilgileri bulunmayan, hatta -kendisinden hiç hazzetmesem de- şenol güneş'le dahi kıyaslanamayacak olan isimler bunlar. dolayısıyla da bu isimler ekseninde yapılan bir tespitin bizi doğru çıkarımlara ulaştırması pek de mümkün görünmüyor.
başakşehir, avcı'nın ilk senesinden bugüne dek geçen onca zamana rağmen, sürekli artan ekonomik imkânlara rağmen hâlâ büyük değişiklikler yapmış değil oyununda. evet, sürekli şampiyonluk yarışındalar; evet, avcı her yaz bir televizyon kanalına çıkıp ''bu sene hücum opsiyonlarımıza şunları-bunları da ekleyeceğiz'' falan diyor... fakat, her şeyi geçip saha içine odaklandığımızda başakşehir'in hâlâ bir büyük takım oyununun olmadığını görüyor, avcı'nın becerileri ve mantalitesi ile bunun hiçbir zaman gerçekleşmeyeceğini biliyor ya da en azından tahmin ediyoruz. başakşehir'i kaç kez stoperleri ortasahaya kadar çıkarmış, tam saha pres uygularken izledik ki meselâ? aslına bakarsak, hâlâ işin savunma yönünde kolay kolay risk almıyor avcı. avcı'nın son iki senede fazladan yaptığı neredeyse tek şey, savunmayı önceleyen genel oyun yapısına bir de pas oyununu eklemiş olması. avcı'nın takımı kalabalık bir şekilde önde pek basmaz, mümkünse tempo yapmaz, rakibin tempo yapmasına müsaade etmez, hücumda iken enlemesine fazla genişlemez ki topu kaptırdığında derhâl daralabilsin, skor anlamında geride değilse çok adamla hücuma çıkmaz, çok sıkışmadıkça iki bekini birden aynı anda ileri göndermez, beklerini çizgilerde konumlandırmaz falan filan.
aykut kocaman'a ise -avcı'dan daha iyi bir teknik direktör olduğunu düşünmekle birlikte- uzun uzun değinme ihtiyacı hissetmiyorum; çünkü her ne kadar kendisine biraz (bence epey) haksızlık yapılmış olsa da, oynattığı oyunun bir büyük takım taraftarına asla hitap etmediğini kendisinin fenerbahçe mâcerasından biliyoruz. erol bulut'u zâten geçelim şimdilik; zira aslında henüz hiçbir şey ispatlamış değil erol hoca, yalnızca potansiyel vâdediyor.
dolayısıyla, her ne kadar bu sene gerçekten çok formsuz olsa da, her ne kadar bir türlü bütünüyle saha içine konsantre olamamış olsa da, her ne kadar ben de kendisini sıkça eleştiriyor olsam da, kısa bir süre önce takıma katıldıkları için henüz iki elin parmağı kadar dahi birlikte maça çıkmamış iki stoperini benfica gibi güçlü bir rakip karşısında ortasahada pozisyon almaya zorlayan ve bunu da en formsuz hâliyle yapan bir fatih terim'i ve bu fatih terim'in oyun anlayışını avcı'yla ya da bulut'la falan kıyaslamak hiç doğru değil. hücum futbolu oynatman için, sahaya bir büyük takım oyunu koyman için, kendine bir oyun felsefesi benimseyip onu iyi öğrenmen ve öğretmen, iyi antrenman yaptırman, sistemli çalışman, rakip analizlerinde başarılı olman (?) falan yetmez, yetmiyor. bunlar elbette önemli; ama yeterli değil işte. hem futbol zekânın daha üst düzey olması gerekiyor, hem önemli bir unsur olarak risk alabilecek cesârette olman gerekiyor, hem anlık çözümler üretmede daha başarılı olman gerekiyor, hem de belki de en değerlisi o coşkuyu sahaya yansıtabilmen adına oyuncular nazarındaki ağırlığının ve saygınlığının çok daha fazla olması ve onları buna iknâ edebilmen gerekiyor. her ne kadar bunların en azından bir kısmını hocada bu sene maalesef pek göremediysek de, bunlar bir başkasına (bir teknik direktör adayına/yardımcı antrenöre) kolayca aktarabilecek, öğretebilecek şeyler değiller; futbol bilgisi ve futbolcuyla iletişim noktasında ''doğal yetenek'', futbolcu üzerinde hâkimiyet kurma noktasında ise ''doğal liderlik'' gerektiren şeyler bunlar. yâni, fatih terim'in ve hatta -fatih terim'le aynı klasmanda olmasa da- şenol güneş'in doğru düzgün teknik adam yetiştirememeleri meselesini (bence klişesini) bir de bu açıdan ele almak lâzım.