• 303
    ders almıyoruz...
    vallahi de billahi de ders almıyoruz...
    ne taraftar, ne topçu, ne de kenar yönetim başımıza gelenlerden ders almıyor...
    geçen sezondan hatıralarımızın canlandığı rodriguez-yuto paslaşmasıyla sol kanattan yapılan ortaya eren derdiyok harika yükselip, yaptığı kafa vuruşuyla galatasaray'ı 2-0 öne geçirdikten sonra başlamıştı tribündeki taraftarlar telefonlarının ışıklarını açıp "melankolik" sallanmalı tezahüratlara...
    "eyvah" diye geçirdim içimden "fener maçı gibi olmaz umarım"...
    keşke yanılsaydım da, aynı senaryoyu seyretmiş olmak fena halde canımı yaktı...
    fenerbahçe karşısında da linnes'in golü sonrası tribünler "üç üç üç" diye başlamış, "işin ciddiyeti" bir kenara bırakılmış ve aynı durum sahadaki futbolculara da yansıyınca ufak tefek "gevşeklikleri," rakip affetmemiş ve birden skor 2-2ye gelivermişti.

    oysa, fena da başlamamıştı gece galatasaray adına. hafta içi ankara'da keçiörengücü karşısında gençlerden oluşan kadro ile güzel bir galibiyet alınmış, maça da geçen sezon sıkça gördüğümüz gibi otobüsün camlarını yumruklayarak, konsantre bir şekilde gelmişti fatih terim'in topçuları. cezalı ve sakatların birer ikişer dönmesi ile kadro da orta sahadakiler haricinde pek eksik değildi. hatta rodriguez, onyekuru, eren ve muğdat'tan "dördü bir yerde" bir forvet hattı oluşturmuştu fatih terim... savunmada kupa maçında ahmet çalık'ı beğenmiş olmalı fatih terim, maicon'u kulübede oturtup, ahmet'le ozan'ı "partnerlemişti"...

    uzun bir aradan sonra cumartesi gecesi sevenlerinin karşısına çıkmış galatasaray, beklendiği gibi baskılı başladı okan buruk'un takımının karşısında oyuna. 5. dakikada garry rodriguez meşhur ayak içi plaselerden denedi, iki dakika sonrasında onyekuru yaptığı presle kaptığı topla kaleyi zorladı. dalga dalga gelmiyordu rize kalesine galatasaray ama yine de ataklar yapıyordu, 13. dakikada yine onyekuru'nun kaptığı topta, nijeryalı oyuncu rodriguez'in önüne yuvarladı ve garry yine ayak içi denedi, auta gitti meşin yuvarlak... selçuk ve feghouli orta sahada oyunu yönlendirmek istiyorlardı ama fiziki olarak "zayıf" kalınca tempoyu maçın tamamına yaymak pek mümkün olmuyordu.
    20 ile 30 dakikalar arasındaki periyot "tatsız tuzsuz" geçince, tekrar oyunun hakimiyetine eline alan galatasaray, selçuk'la uzaktan denedi, top kalecide kaldı, onyekuru "fantastik" bir rövoşeta ile skor yapmak istedi kaleci gökhan başarılıydı da, feghouli'nin başlattığı atakta rodrigues yine topa vurmadı, "çekti ve kaptırdı" da şans yanındaydı, seken top bir kaz daha önüne düştü ve bir füze ile sıfır sıfırı bozdu 7 numaralı oyuncu...

    galatasaray aradığı golü buldu bulmasına da hakemler golü resmiyete kavuşturmamak adına pek zorlandılar. rakipten gelen topta ofsayt aradılar, var hakemleri baktı yetmedi, ali palabıyık ofsayta bakmak için var kamerasına gitti. hatta bir ilk olarak dördüncü hakem de yanına geldi ve ikisi tartıştılar pozisyonu... ve istemeye istemeye golü verdiler...

    ilk yarı son beş dakikada bulduğu golle soyunma odasına önde giden galatasaray'da dikkat çeken nokta, garry olsun, mariano olsun, feghouli olsun muğdat'a pek pas vermemeleriydi. tam tersi de eren sürekli muğdat'ı görmek istiyor, diğer arkadaşlarını "görmezden" geliyordu. öte yandan mariano oldukça zekice işler yapıyor, herkesin orta beklediği anlarda ara pası salıyordu ceza sahası içine. gol atan garry rodriguez ise sürekli topu çekip, rakibine çalım deniyor ve topu kaptırıyordu.

    ikinci devre muğdat'ı kenara alıp, yerine linnes'i sokan ümit davala, mariano'yu da orta alana koyup, o bölgede brezilyalı oyuncunun enerjisi ve yaratıcılığından faydalanmak istedi. işler fena da gitmedi, aranan ikinci gol de geldi ve yazının başında belirttiğimiz "tehlikeli ve gereksiz" işlere başladık, hem taraftar, hem topçular, hem de saha kenarı...
    taraftar gevşeyince topçular da gevşedi, "ciddiyet" azaldı, maç kafalarda bitti de ceza sahasında seken topta umar çok sert vurdu ve farkı bire indirdi. yenilen gol akılları başa getirmesi gerekirken, "laubalik" son sürat devam ediyordu, 69. dakikada üçe ikiye pozisyonda eren'in pasında garry yine "topu çekmeyi" dendi ve bilmem kaçıncı kez kaptırdı. beş dakika sonra selçuk'un pasında yine garry ceza sahasında topu kontrol edemedi. galatasaray sanki mağlupmuşçasına "şuursuzca" rakibin kalesine gelmeye çalışırken, deplasman takımı kontra ataklarla muslera'nın kalesine ilk yarıya göre daha tehlikeli geliyordu.
    80. dakikada kazanılan serbest vuruşu eski selçuk olsa penaltı atar gibi köşeye topu bırakacaktı da artık o çamlar bardak olmuş, top auta gitti ve dönen topta ceza sahasında ahmet'in sektirdiği topta samudio iyi bir golcü dokunuşuyla beraberliği sağladı...

    üç puanı cepte bilirken, şok iki golle beraberliğe düşen galatasaray galibiyet golü için maicon'u oyuna aldı, brezilyalının rakip ceza sahası cıvarında indireceği toplardan gol aradı da, bu kez maicon diğer maçlardaki kadar başarılı değildi. ilginçtir, geçen hafta olduğu gibi ömer bayram yine gelen ortada voleyi çaktı, yine top auta gitti. kayseri, beşiktaş ve rize maçlarında ömer bayram sürekli altı pas içinde vole çakıyor ve sürekli auta gidiyor. pozisyona girmesi iyi de vuruş çalışması gerekmez mi?

    son yarım saati "felaket" oynayan, hatta maçın son dakikalarında muslera ve ozan olmasaydı yenik duruma da düşebilecek olan galatasaray yine de üç puanı kazanacaktı belki de ama ali palabıyık ve var ekibi sahneye çıktılar ve iki puanı çaldılar. ceza sahası içine atılan bir ara pasta linnes topla giderken, rizeli oyuncunun itmesiyle yerde kaldı ama hakem nedense penaltı noktasını göstermedi. "hakem var'a gitse penaltı olduğunu görürdü, ben hakemleri aldatmam, rakip hamle yapmasa yere düşmezdim" diyen linnes, memlekette bulunduğu sürece bu sözlerinin doğruluğunu ispat eden davranışlarda bulunmadı mı?

    kaynak ve maçtan fotoğraflar için link:
    https://ultrasmovement.blogspot.com/...caykur-rizespor.html
App Store'dan indirin Google Play'den alın