1674
türk futbolunun ayağına bağdır.
yıldırım demirören'i başkan seçebilen bir federasyondan bir şey beklemem. durum şu anki başkan, yani yıldırım demirören ile alakalı değil. evet, yıldırım demirören fecaat ama onu bu mevkiye getiren federasyon daha vahim, buna imkan sağlayıp müsahade eden federasyon yapısı daha daha çürük. beşiktaş jimnastik kulübü eski başkanı olan bu adamın, kulübünü ne hale getirdiği ortadayken, seçilebilmesi nasıl denir... bir şey denmez aslından. başarısızlığa ve beceriksizliğe ödül veren bu sistem, bizi hiçbir yere götürmez.
spor bakanlığının belki olaya el atmasını bekleyebilirsiniz ama federasyon yapısı gereği özerk olduğu için olmaması gerekir. kaldı ki, spor bakanlığımızın durumu da federasyondan farklı değil. siyasi görülebileceğinden spor bakanlığına sonra çakarız ama şimdilik federasyona dönelim.
ben siz, halihazırdaki başkanın neyi iyi ya da neyi kötü yaptığına dair konuşmak istemiyorum aslında. iyi yaptığı bir iş yok zaten. yabancı sınırını kaldırmasını icraat olarak kabul edebilirsiniz ama değil. fatih terim'in insiyatifidir. hatta, ortaya konan projeyi tam olarak eksiksiz uygulamaması, yeni kuralı tartışmalı ve işlevini kısıtlar hale getirmiştir.
mevcut durumu görünürden eleştirmeyi geçiştirmek lazım. mircea lucescu'yu eleştirmek güzel, gitmesini istemek hak ama asıl onu bu mevkiye seçen kişiyi eleştirmeye varmalı ki anlamı olsun. ki yıldırım demirören'i eleştirmek de mircea lucescu'yu eleştirmeye benziyor. kimse, onu bu mevkiye getiren federasyon yapısını eleştirmiyor.
çünkü galatasaray dahil kulüplerin işine geliyor. kulüp başkanlığını reklam malzemesi yapanların da işine geliyor. federasyon başkanlığının önü de açık. çünkü siyasi erkin işine geliyor. takdir edersiniz ki, bu yüzden insanımızın çoğunun da işine geliyor.
tabii olay, federasyon eleştirisiyle de bitmiyor. çünkü meselenin temelinde toplumsal, eğitimsel, siyasal -siyasal iktidar anlamında değil-, ekonomik faktörler var.
türk futbolunun neden gelişemiyor olduğu organik olarak federasyonla alakalı iken -aslında türk futbolunu yöneten kulüplerin yapısıyla ve ülkemizde spor hukukunun ve spor kültürünün yeterince gelişmemiş olmasıyla da organik bir bağı vardır-, inorganik olarak yukarıdaki bahsettiğim ve çoğaltılabilir nedenlere bağlı. değişimin başladığı yer toplumsal farkındalıktır. değişimi, yapmasını isteyeceğiniz insanların yetiştirmesi ile başlatmalısınız ki bir devamlılığı olsun. bunu ekonomik faktörlerle desteklemelisiniz ki sistem rahat işlesin.
nereden nereye geldim. neyse.
bu yapı istediği kadar ehil insanı başkan olarak seçsin, icraatte başarılı olması mümkün değil. ancak seçilen kişinin değişime ön ayak olmasını, bu değişimi yaparken rant sahiplerinin çelme takmamasını ummak zorunda kalıyorsunuz.
bunları yazarken fark ettim, federasyon eleştirisini ben de sığ bırakmışım. seçimler üzerinden bir okuma yapmışım. tabii bunu bilerek yaptım ama yine bu gerçeği değiştirmiyor. bu işi profesyonel yapmadığım için, fikirlerimi veriye ve bilgiye dayandırıp derinleştirme imkanım ve zamanım yok haliyle.
bu da bizi ülkemizde spor yazarı, yorumcusu, gazetecisi (!), eleştirmeni (!) eksiğine getiriyor sanırım.
yıldırım demirören'i başkan seçebilen bir federasyondan bir şey beklemem. durum şu anki başkan, yani yıldırım demirören ile alakalı değil. evet, yıldırım demirören fecaat ama onu bu mevkiye getiren federasyon daha vahim, buna imkan sağlayıp müsahade eden federasyon yapısı daha daha çürük. beşiktaş jimnastik kulübü eski başkanı olan bu adamın, kulübünü ne hale getirdiği ortadayken, seçilebilmesi nasıl denir... bir şey denmez aslından. başarısızlığa ve beceriksizliğe ödül veren bu sistem, bizi hiçbir yere götürmez.
spor bakanlığının belki olaya el atmasını bekleyebilirsiniz ama federasyon yapısı gereği özerk olduğu için olmaması gerekir. kaldı ki, spor bakanlığımızın durumu da federasyondan farklı değil. siyasi görülebileceğinden spor bakanlığına sonra çakarız ama şimdilik federasyona dönelim.
ben siz, halihazırdaki başkanın neyi iyi ya da neyi kötü yaptığına dair konuşmak istemiyorum aslında. iyi yaptığı bir iş yok zaten. yabancı sınırını kaldırmasını icraat olarak kabul edebilirsiniz ama değil. fatih terim'in insiyatifidir. hatta, ortaya konan projeyi tam olarak eksiksiz uygulamaması, yeni kuralı tartışmalı ve işlevini kısıtlar hale getirmiştir.
mevcut durumu görünürden eleştirmeyi geçiştirmek lazım. mircea lucescu'yu eleştirmek güzel, gitmesini istemek hak ama asıl onu bu mevkiye seçen kişiyi eleştirmeye varmalı ki anlamı olsun. ki yıldırım demirören'i eleştirmek de mircea lucescu'yu eleştirmeye benziyor. kimse, onu bu mevkiye getiren federasyon yapısını eleştirmiyor.
çünkü galatasaray dahil kulüplerin işine geliyor. kulüp başkanlığını reklam malzemesi yapanların da işine geliyor. federasyon başkanlığının önü de açık. çünkü siyasi erkin işine geliyor. takdir edersiniz ki, bu yüzden insanımızın çoğunun da işine geliyor.
tabii olay, federasyon eleştirisiyle de bitmiyor. çünkü meselenin temelinde toplumsal, eğitimsel, siyasal -siyasal iktidar anlamında değil-, ekonomik faktörler var.
türk futbolunun neden gelişemiyor olduğu organik olarak federasyonla alakalı iken -aslında türk futbolunu yöneten kulüplerin yapısıyla ve ülkemizde spor hukukunun ve spor kültürünün yeterince gelişmemiş olmasıyla da organik bir bağı vardır-, inorganik olarak yukarıdaki bahsettiğim ve çoğaltılabilir nedenlere bağlı. değişimin başladığı yer toplumsal farkındalıktır. değişimi, yapmasını isteyeceğiniz insanların yetiştirmesi ile başlatmalısınız ki bir devamlılığı olsun. bunu ekonomik faktörlerle desteklemelisiniz ki sistem rahat işlesin.
nereden nereye geldim. neyse.
bu yapı istediği kadar ehil insanı başkan olarak seçsin, icraatte başarılı olması mümkün değil. ancak seçilen kişinin değişime ön ayak olmasını, bu değişimi yaparken rant sahiplerinin çelme takmamasını ummak zorunda kalıyorsunuz.
bunları yazarken fark ettim, federasyon eleştirisini ben de sığ bırakmışım. seçimler üzerinden bir okuma yapmışım. tabii bunu bilerek yaptım ama yine bu gerçeği değiştirmiyor. bu işi profesyonel yapmadığım için, fikirlerimi veriye ve bilgiye dayandırıp derinleştirme imkanım ve zamanım yok haliyle.
bu da bizi ülkemizde spor yazarı, yorumcusu, gazetecisi (!), eleştirmeni (!) eksiğine getiriyor sanırım.