15
tek kadınlar şampiyonu; cumartesi gecesi oynanan olaylı maçta (bkz: 8 eylül 2018 serena williams naomi osaka maçı) serena williams'ı 6-2, 6-4 ile geçen 20 yaşındaki japon tenisçi naomi osaka oldu.
maçın ikinci setinin başlarında koçu patrick mouratoglou serena'ya, elleriyle "fileye daha yakın oyna" minvalinde bir işarette bulundu. hakem carlos ramos coaching uyarısı verdi. duruma büyük bir tepki gösteren serena hakeme "coaching almadım, şu anda coaching almadığımı anons etmek zorundasın ve bana özür borçlusun!" diyerek çıkışınca atmosfer ciddi manada gerildi arthur ashe'te. oyun arasında bench'te otururken serena hakemle olan diyaloğunu daha da ileri seviyeye taşıyarak ve carlos ramos'a "ben bir anneyim ve senin bu yaptığın hırsızlık!" özetinde yükselerek puan penaltısı aldı.
tüm bu olan bitene rağmen yalnızca 20 yaşında olan ve hayranlık uyandıracak şekilde sinirlerine inanılmaz derecede hakim olarak sadece oyununa odaklanan osaka takip eden oyunu kazandı. oyun sonunda serena, raketini kırmasının ardından gelen 3. uyarıyla birlikte oyun penaltısı aldı. korta saha hakemleri de girdi ve uzunca bir süre serena yaşadıklarını hakemlere anlatmaya çalıştı. maç final atmosferinden uzaklaşırken serena'nın şovuna dönüşmeye başladı. osaka'nın ezici oyunu maalesef bu şovun gerisinde kaldı.
şahsi görüşüm; 23 grand slam şampiyonluğu bulunan, kadın tenisinin gelmiş geçmiş en büyük oyuncuları içerisinde gösterilen serena'nın hakemin verdiği doğru karara yalnızca gülüp geçmesi gerektiğiydi. artık kafasından neler geçti, margaret court'un 24 slam'lik rekorunu egale etmeyi kendi seyircisi önünde başarmaya 2 set uzakta olmak üzerinde devasa bir baskı mı yaratıyordu? bir başkası tarafından uyarılmak zoruna mı gitti? gerçekten iftiraya maruz kaldığını mı düşündü? bunları bilemeyiz. mouratoglou maç sırasında coaching yaptığını itiraf etse de serena'nın bunu görüp görmediğini bilmiyoruz. her ne olursa olsun karşında ilk grand slam finalini oynayan ve idolü olarak seni benimsemiş gencecik bir raket var. senden gelecek saygıyı sonuna kadar hak etmiş bir raket. (gerçi rakibi kim olursa olsun tenis her zaman saygının tepede olduğu müsabakaların sporu olmuştur.) serena'nın hem biz izleyicilere hem finale hem de ve asıl osaka'ya yaşattıkları maalesef çok üzücü.
işin bir diğer kısmı ise maç sırasında ve sonrasında burada okuduklarım; milletçe, insanlara etiket yapıştırmak konusunda zirveye oynayabiliriz global manada. okuduğum "çirkef" kelimelerine çok üzüldüm. serena'nın yaptıklarına ben de kızdım, haydi benim final keyfimi mahvediyor oluşu bir yana osaka'ya yapılmış olan bu büyük saygısızlığa çok kızdım. çok ciddi bir tenis takipçisi ve tenissever olarak serena'dan pek de haz etmem esasında fakat bu ona duyduğum saygıyı asla değiştirmeyecek. yalnızca grand slam finalleri günün popüler aktivitesi olduğunda maç izleyip tenisi çok da takip etmeden yapıştırılan yaftaları hoş karşılamıyorum. eksik oldu. insanlara yapıştırılan "içi boş" yaftaları hoş karşılamıyorum. "fanboy, bilmemneciler, gamsız, aşağılar gibi cümle sonunda nokta hesabı kullanılan hırvat, kuzey afrikalı, arap vs., çirkef, ortalama anlamına gelen fakat çoğunluğun yanlış kullandığı vasat... uzar gider. ne gerek var? ha ben evde oturup şarabımı açıp bir yanda caz çalarken televizyonun sesini kısıp mı takip ediyorum misal galatasaray maçlarını? tabi ki hayır. olması gereken bu mu? kime göre neye göre? yeri gelince futbolcularımıza ben de cayır cayır küfrediyorum. (genelde hakemlere giydiririm ama olsun...) ama yalnızken. kendi kendime... ne bu kızgınlığımı sosyal mecralara taşıyarak ortalığı galeyana getiriyorum, ne toplu halde sporcumuza küfrediyorum... yanlış anlaşılmasın eleştirme demiyorum. dilediğince eleştir fakat dolu dolu eleştir! ben de diyeyim ki "kişi; bu şekilde düşünüyor ondan eleştiriyor/ kişi; benim göremediğim bunu bunu görmüş ve haklı/ kişi; bunu bunu düşünüp eleştiriyor fakat bence haksız..." konuşulsun kapansın gitsin. boşa küfür savurmaya, insanları yaftalamaya ne gerek var? bir sporcuyu seversin, sevmezsin, sempatik veya antipatik bulursun... insanız, farklı düşüncelere sahibiz, bu çok doğal... (bu paragraf yalnızca bir serzeniş. akıl vermek gibi bir niyetim yok. nasıl hoşunuza gidiyorsa öyle davranın... tek dileğim; olası insan hayatını negatif etkileyecek durumların meydana çıkmaması. örneğin ben güler geçerim, fakat tavrına sinir olan tribündeki bir manyak seninle laf dalaşına girer. olay büyür, hasar meydana gelir. bunlar maalesef günümüz şartlarında çok olası. geçen hafta, böyle saçma sapan bir laf dalaşı ile başlayan olay çok sevdiğim bir arkadaşımın hayatını yitirmesine sebep oldu!)
gelelim osaka'ya... umarım ivanovic gibi, sharapova gibi, jankovic gibi, azarenka gibi, radwanska gibi, kvitova gibi, lisicki gibi, wozniacki gibi, muguruza gibi, bencic gibi, ostapenko gibi, keys gibi, stephens gibi parlayıp parlayıp sönen, istikrarsız bir kariyer beklemez kendisini. günümüz tenisinin en mühim kısmını; iyi servis, sağlam baseline oyunu, başarılı fileye çıkışlar, vuruş çeşitliliği vs. ile fiziksel olarak kuvvet, esneklik, yumuşak eller, kondisyon vs. oluşturuyorsa tüm bunlara ek olarak mental süreklilik, her koşula ayak uydurmanızı sağlayacak sağlam sinirler ve istikrara sahip değilseniz "iyi oyuncu" kategorisinden "büyük oyuncu" kategorisine yükselemiyorsunuz. osaka bir final maçı ile kendisinde tüm bu özelliklerin olduğunu gösterdi. geriye yalnızca 1 kalem kalıyor istikrar. buna da ilerleyen zamanlarda şahit olacağız.
martina navratilova'nın son dönemlerine denk gelebildim sonrasında steffi graf, martina hingis, lindsay davenport, monica seles, kim clijsters, justine henin, jennifer capriati hatta amelie mauresmo üzerine, erkeklerdeki (roger, rafa, novak, andy) gibi zirveyi senelerce domine eden bir topluluğu çıkaramadı hiç wta. osaka, muguruza, ostapenko, keys, stephens gibi raketlerin istikrarını beklemekten başka çare yok.
baya sevdim seni osaka. takipçinim artık...
tek erkekler şampiyonu; çok yakın arkadaşı juan martin del potro'yu 6-3, 7-6(7-4) ve 6-3 ile geçen novak djokovic oldu. (bkz: 9 eylül 2018 juan martin del potro novak djokovic maçı) izlemesi büyük keyif veren ilk setin çekişmesi sırasında delpo'nun bir türlü o öldürücü groundstroke'larını neden ortaya daha fazla çıkarmadığını sevgili minnina gibi merak ettim durdum (maçın genelinde de o dev forehand'ler bir türlü çıkmak bilmedi delpo tarafından). del potro benim de çok sevdiğim bir sporcu, çok da büyük karakter fakat sağlam bir djokovic'i alaşağı etmek federer, nadal da dahil kolay kolay hiçbir babayiğidin harcı değil. turun, hatta tarihin en iyi return'cüsü olması bu durumun ana sebeplerinden. ne kadar dikkat ettiniz bilmiyorum fakat hemen hemen tüm return'lerini baseline'a gönderdi novak ve del potro'nun o devasa servis oyunlarına hemen dahil olup oyunları rally'lere çevirmeyi başardı. savunmadan hücuma geçerken de yine baseline'a gönderdiği toplar ve ardından gelen akıllı tercihlerle yeterince winner üretmeyi başardı djokovic.
oyun aralarında oyuncular bench'e gittiğinde açıp sözlükte yazılanları okudum. bazılarını şaşkınlıkla... del potro karşısında novak'ın hiç şansı olmadığının yazdığı bir entry'i gördüm. ilk sette! skor 2-1 novak lehineyken? novak'ın "genelde" ilk setin ilerleyen oyunlarında açılıp ritim bulan bir oyuncu olduğu ya bilinmiyordu veya unutulmuştu diye düşündüm...
şahsen delpo'nun seyircinin de vereceği yüksek enerjiyle 6-4/7-5 veya tie break ile ilk seti almasını ve novak'ın maçı 4 sette bitireceğini düşünüyordum maçtan önce. ilk sette de novak'ın delpo servislerini kontrollü geçireceğini, fazla zorlamadan oyuna iyice adapte olup 8. oyunda bir reaksiyon gösterip delpo'nun servisini zora sokacağını ve kırmak için her şeyi yapacağını(yanlış hatırlamıyorsam 8. oyunda kırdı servisi novak) düşünmüştüm.
kafa kafaya giden bir setin en önemli oyunlarıdır genellikle 8 veya 9. oyunlar. çünkü kıracağınız servis, akabinde tutunacağınız kendi servisinizle beraber setin hanenize yazılması demektir. velhasıl 8. oyunda del potro süratli bir şekilde 40-0'ı yakalayınca dedim ki bu set tie break'e gidiyor. ama birden del potro tarafında baş gösteren basit hatalar novak'ı oyuna dahil etti ve djokovic servis kırmanın kokusunu ciğerlerinin tamamında hissetti. nihayetinde de 0-40'tan gelip servisi kırdı, peşinden servisine tutunup ilk seti 6-3 ile almayı başardı.
ikinci sette del potro'dan bir hamle bekledim. istedim ki alsın şu seti 4. veya final setine gitsin, epik bir finale şahitlik edeyim...
20 küsür dakikalara giden o djoker servis oyununda da bekledim delpo'nun servis kırmasını. fakat novak öylesine zor maçlarda öylesine çıkılamaz denilen yerlerden çıkıp maç almış tecrübede bir oyuncu ki bu saçma oyuna da tutunmayı başararak del potro'nun kafasına "burada da olmadıysa nasıl olacak?" düşüncesini ilmek ilmek işledi. maçın genelinde del potro çıkması gereken yerlerde fileye çıkmayı hiç tercih etmedi. mesela novak'ın; delpo'nun baseline'ı adeta dövdüğü bir puanda aşırı zorlanarak 2 yüksek topla puana tutunduğu bir sekans var. del potro çizgiden 2 adet smaç vurmak zorunda kaldı ama takiben fileye gitmeyerek novak'ın epik bir puan kazanmasında resmen ekmeğine yağ sürdü. tie break'e uzanan 2. seti de novak djokovic kazanmayı başardı. novak/del potro moral oranının, 2-0 dan sonra novak lehine oluşu ve mevcut performanslarla da maçın 3-0 biteceğini öngörmek çok zor olmadı tenisseverler için.
ha bu arada novak djokovic'i genelin aksine çok sever, hemen hemen tüm tenisçilere olduğu gibi de büyük saygı duyarım. roger federer ve rafael nadal gibi muazzam sporcuların arasına girmeyi başarmış, onların olduğu bir dönemde haftalarca dünya 1 numarası koltuğunu işgal etmiş bir tenisçi sonuçta kendisi. ilerleyen dönemde tekrar bunu yapabilir mi? umarım. sağlıklı bir roger, sağlıklı bir rafa, sağlıklı bir andy ve sağlıklı bir delpo arasından bunu yapabilmesini umarım. (hatta stan the man'le beraber tsonga zorlasın, monfils oradan oraya uçsun spektaküler spektaküler, genç yetenekler devreye girsin, zverev, thiem, tsitsipas, coric, edmund, khachanov, de minaur, shapovalov ara ara büyük dörtlüye ciddi meydan okusun vs.) gerçi her biri sağlıklı olsun, epik maçlar, epik finaller izleyelim de dünya 1 numarasını aralarında değişip dursunlar...
edit: bkz ekleme
maçın ikinci setinin başlarında koçu patrick mouratoglou serena'ya, elleriyle "fileye daha yakın oyna" minvalinde bir işarette bulundu. hakem carlos ramos coaching uyarısı verdi. duruma büyük bir tepki gösteren serena hakeme "coaching almadım, şu anda coaching almadığımı anons etmek zorundasın ve bana özür borçlusun!" diyerek çıkışınca atmosfer ciddi manada gerildi arthur ashe'te. oyun arasında bench'te otururken serena hakemle olan diyaloğunu daha da ileri seviyeye taşıyarak ve carlos ramos'a "ben bir anneyim ve senin bu yaptığın hırsızlık!" özetinde yükselerek puan penaltısı aldı.
tüm bu olan bitene rağmen yalnızca 20 yaşında olan ve hayranlık uyandıracak şekilde sinirlerine inanılmaz derecede hakim olarak sadece oyununa odaklanan osaka takip eden oyunu kazandı. oyun sonunda serena, raketini kırmasının ardından gelen 3. uyarıyla birlikte oyun penaltısı aldı. korta saha hakemleri de girdi ve uzunca bir süre serena yaşadıklarını hakemlere anlatmaya çalıştı. maç final atmosferinden uzaklaşırken serena'nın şovuna dönüşmeye başladı. osaka'nın ezici oyunu maalesef bu şovun gerisinde kaldı.
şahsi görüşüm; 23 grand slam şampiyonluğu bulunan, kadın tenisinin gelmiş geçmiş en büyük oyuncuları içerisinde gösterilen serena'nın hakemin verdiği doğru karara yalnızca gülüp geçmesi gerektiğiydi. artık kafasından neler geçti, margaret court'un 24 slam'lik rekorunu egale etmeyi kendi seyircisi önünde başarmaya 2 set uzakta olmak üzerinde devasa bir baskı mı yaratıyordu? bir başkası tarafından uyarılmak zoruna mı gitti? gerçekten iftiraya maruz kaldığını mı düşündü? bunları bilemeyiz. mouratoglou maç sırasında coaching yaptığını itiraf etse de serena'nın bunu görüp görmediğini bilmiyoruz. her ne olursa olsun karşında ilk grand slam finalini oynayan ve idolü olarak seni benimsemiş gencecik bir raket var. senden gelecek saygıyı sonuna kadar hak etmiş bir raket. (gerçi rakibi kim olursa olsun tenis her zaman saygının tepede olduğu müsabakaların sporu olmuştur.) serena'nın hem biz izleyicilere hem finale hem de ve asıl osaka'ya yaşattıkları maalesef çok üzücü.
işin bir diğer kısmı ise maç sırasında ve sonrasında burada okuduklarım; milletçe, insanlara etiket yapıştırmak konusunda zirveye oynayabiliriz global manada. okuduğum "çirkef" kelimelerine çok üzüldüm. serena'nın yaptıklarına ben de kızdım, haydi benim final keyfimi mahvediyor oluşu bir yana osaka'ya yapılmış olan bu büyük saygısızlığa çok kızdım. çok ciddi bir tenis takipçisi ve tenissever olarak serena'dan pek de haz etmem esasında fakat bu ona duyduğum saygıyı asla değiştirmeyecek. yalnızca grand slam finalleri günün popüler aktivitesi olduğunda maç izleyip tenisi çok da takip etmeden yapıştırılan yaftaları hoş karşılamıyorum. eksik oldu. insanlara yapıştırılan "içi boş" yaftaları hoş karşılamıyorum. "fanboy, bilmemneciler, gamsız, aşağılar gibi cümle sonunda nokta hesabı kullanılan hırvat, kuzey afrikalı, arap vs., çirkef, ortalama anlamına gelen fakat çoğunluğun yanlış kullandığı vasat... uzar gider. ne gerek var? ha ben evde oturup şarabımı açıp bir yanda caz çalarken televizyonun sesini kısıp mı takip ediyorum misal galatasaray maçlarını? tabi ki hayır. olması gereken bu mu? kime göre neye göre? yeri gelince futbolcularımıza ben de cayır cayır küfrediyorum. (genelde hakemlere giydiririm ama olsun...) ama yalnızken. kendi kendime... ne bu kızgınlığımı sosyal mecralara taşıyarak ortalığı galeyana getiriyorum, ne toplu halde sporcumuza küfrediyorum... yanlış anlaşılmasın eleştirme demiyorum. dilediğince eleştir fakat dolu dolu eleştir! ben de diyeyim ki "kişi; bu şekilde düşünüyor ondan eleştiriyor/ kişi; benim göremediğim bunu bunu görmüş ve haklı/ kişi; bunu bunu düşünüp eleştiriyor fakat bence haksız..." konuşulsun kapansın gitsin. boşa küfür savurmaya, insanları yaftalamaya ne gerek var? bir sporcuyu seversin, sevmezsin, sempatik veya antipatik bulursun... insanız, farklı düşüncelere sahibiz, bu çok doğal... (bu paragraf yalnızca bir serzeniş. akıl vermek gibi bir niyetim yok. nasıl hoşunuza gidiyorsa öyle davranın... tek dileğim; olası insan hayatını negatif etkileyecek durumların meydana çıkmaması. örneğin ben güler geçerim, fakat tavrına sinir olan tribündeki bir manyak seninle laf dalaşına girer. olay büyür, hasar meydana gelir. bunlar maalesef günümüz şartlarında çok olası. geçen hafta, böyle saçma sapan bir laf dalaşı ile başlayan olay çok sevdiğim bir arkadaşımın hayatını yitirmesine sebep oldu!)
gelelim osaka'ya... umarım ivanovic gibi, sharapova gibi, jankovic gibi, azarenka gibi, radwanska gibi, kvitova gibi, lisicki gibi, wozniacki gibi, muguruza gibi, bencic gibi, ostapenko gibi, keys gibi, stephens gibi parlayıp parlayıp sönen, istikrarsız bir kariyer beklemez kendisini. günümüz tenisinin en mühim kısmını; iyi servis, sağlam baseline oyunu, başarılı fileye çıkışlar, vuruş çeşitliliği vs. ile fiziksel olarak kuvvet, esneklik, yumuşak eller, kondisyon vs. oluşturuyorsa tüm bunlara ek olarak mental süreklilik, her koşula ayak uydurmanızı sağlayacak sağlam sinirler ve istikrara sahip değilseniz "iyi oyuncu" kategorisinden "büyük oyuncu" kategorisine yükselemiyorsunuz. osaka bir final maçı ile kendisinde tüm bu özelliklerin olduğunu gösterdi. geriye yalnızca 1 kalem kalıyor istikrar. buna da ilerleyen zamanlarda şahit olacağız.
martina navratilova'nın son dönemlerine denk gelebildim sonrasında steffi graf, martina hingis, lindsay davenport, monica seles, kim clijsters, justine henin, jennifer capriati hatta amelie mauresmo üzerine, erkeklerdeki (roger, rafa, novak, andy) gibi zirveyi senelerce domine eden bir topluluğu çıkaramadı hiç wta. osaka, muguruza, ostapenko, keys, stephens gibi raketlerin istikrarını beklemekten başka çare yok.
baya sevdim seni osaka. takipçinim artık...
tek erkekler şampiyonu; çok yakın arkadaşı juan martin del potro'yu 6-3, 7-6(7-4) ve 6-3 ile geçen novak djokovic oldu. (bkz: 9 eylül 2018 juan martin del potro novak djokovic maçı) izlemesi büyük keyif veren ilk setin çekişmesi sırasında delpo'nun bir türlü o öldürücü groundstroke'larını neden ortaya daha fazla çıkarmadığını sevgili minnina gibi merak ettim durdum (maçın genelinde de o dev forehand'ler bir türlü çıkmak bilmedi delpo tarafından). del potro benim de çok sevdiğim bir sporcu, çok da büyük karakter fakat sağlam bir djokovic'i alaşağı etmek federer, nadal da dahil kolay kolay hiçbir babayiğidin harcı değil. turun, hatta tarihin en iyi return'cüsü olması bu durumun ana sebeplerinden. ne kadar dikkat ettiniz bilmiyorum fakat hemen hemen tüm return'lerini baseline'a gönderdi novak ve del potro'nun o devasa servis oyunlarına hemen dahil olup oyunları rally'lere çevirmeyi başardı. savunmadan hücuma geçerken de yine baseline'a gönderdiği toplar ve ardından gelen akıllı tercihlerle yeterince winner üretmeyi başardı djokovic.
oyun aralarında oyuncular bench'e gittiğinde açıp sözlükte yazılanları okudum. bazılarını şaşkınlıkla... del potro karşısında novak'ın hiç şansı olmadığının yazdığı bir entry'i gördüm. ilk sette! skor 2-1 novak lehineyken? novak'ın "genelde" ilk setin ilerleyen oyunlarında açılıp ritim bulan bir oyuncu olduğu ya bilinmiyordu veya unutulmuştu diye düşündüm...
şahsen delpo'nun seyircinin de vereceği yüksek enerjiyle 6-4/7-5 veya tie break ile ilk seti almasını ve novak'ın maçı 4 sette bitireceğini düşünüyordum maçtan önce. ilk sette de novak'ın delpo servislerini kontrollü geçireceğini, fazla zorlamadan oyuna iyice adapte olup 8. oyunda bir reaksiyon gösterip delpo'nun servisini zora sokacağını ve kırmak için her şeyi yapacağını(yanlış hatırlamıyorsam 8. oyunda kırdı servisi novak) düşünmüştüm.
kafa kafaya giden bir setin en önemli oyunlarıdır genellikle 8 veya 9. oyunlar. çünkü kıracağınız servis, akabinde tutunacağınız kendi servisinizle beraber setin hanenize yazılması demektir. velhasıl 8. oyunda del potro süratli bir şekilde 40-0'ı yakalayınca dedim ki bu set tie break'e gidiyor. ama birden del potro tarafında baş gösteren basit hatalar novak'ı oyuna dahil etti ve djokovic servis kırmanın kokusunu ciğerlerinin tamamında hissetti. nihayetinde de 0-40'tan gelip servisi kırdı, peşinden servisine tutunup ilk seti 6-3 ile almayı başardı.
ikinci sette del potro'dan bir hamle bekledim. istedim ki alsın şu seti 4. veya final setine gitsin, epik bir finale şahitlik edeyim...
20 küsür dakikalara giden o djoker servis oyununda da bekledim delpo'nun servis kırmasını. fakat novak öylesine zor maçlarda öylesine çıkılamaz denilen yerlerden çıkıp maç almış tecrübede bir oyuncu ki bu saçma oyuna da tutunmayı başararak del potro'nun kafasına "burada da olmadıysa nasıl olacak?" düşüncesini ilmek ilmek işledi. maçın genelinde del potro çıkması gereken yerlerde fileye çıkmayı hiç tercih etmedi. mesela novak'ın; delpo'nun baseline'ı adeta dövdüğü bir puanda aşırı zorlanarak 2 yüksek topla puana tutunduğu bir sekans var. del potro çizgiden 2 adet smaç vurmak zorunda kaldı ama takiben fileye gitmeyerek novak'ın epik bir puan kazanmasında resmen ekmeğine yağ sürdü. tie break'e uzanan 2. seti de novak djokovic kazanmayı başardı. novak/del potro moral oranının, 2-0 dan sonra novak lehine oluşu ve mevcut performanslarla da maçın 3-0 biteceğini öngörmek çok zor olmadı tenisseverler için.
ha bu arada novak djokovic'i genelin aksine çok sever, hemen hemen tüm tenisçilere olduğu gibi de büyük saygı duyarım. roger federer ve rafael nadal gibi muazzam sporcuların arasına girmeyi başarmış, onların olduğu bir dönemde haftalarca dünya 1 numarası koltuğunu işgal etmiş bir tenisçi sonuçta kendisi. ilerleyen dönemde tekrar bunu yapabilir mi? umarım. sağlıklı bir roger, sağlıklı bir rafa, sağlıklı bir andy ve sağlıklı bir delpo arasından bunu yapabilmesini umarım. (hatta stan the man'le beraber tsonga zorlasın, monfils oradan oraya uçsun spektaküler spektaküler, genç yetenekler devreye girsin, zverev, thiem, tsitsipas, coric, edmund, khachanov, de minaur, shapovalov ara ara büyük dörtlüye ciddi meydan okusun vs.) gerçi her biri sağlıklı olsun, epik maçlar, epik finaller izleyelim de dünya 1 numarasını aralarında değişip dursunlar...
edit: bkz ekleme