100
aklı selim taraftar grubudur.
bir kere şunu anlamak lazım, 2000’li yılların başında avrupa futbolu endüstriyelleşti. bu süreci doğru yöneten liglere ve kulüplere bugün dünyanın en zengin kulüpleri, en iyi ligleri diyoruz. yönetemeyen kulüpler ve liglerde ise büyük bir gerileme başladı.
misal, 2000’li yıllarda akan deportivo, leeds, dortmund, mallorca gibi orta üst seviye takımlar ile hemen hemen bütün italya takımları büyük çöküşler yaşadı ve hemen hepsi avrupa’dan silindi gitti. inter kaç senedir clde yok, milan taraftarı clye kalmayı şampiyonluk gibi kutladı, 2000 efsanesi lazio oyuncu satıp para kazanma derdinde, leeds halen götü doğrultamadı. istisna olan dortmund, doğru transfer politikası ve muazzam bir hoca ile küme direğinden dönüp götü doğrulttu ama sütten öyle bir ağzı yanmış olacak ki, en önemli oyuncularına istedikleri kontratları vermeyerek götze, kagawa, lewa, hummels, mkhitaryan, ilkay gibi kendilerine şampiyonlar ligi finalini getiren adamların gitmesine ses etmedi.
efsanevi italyan takımları yabancılara satılana kadar götü doğrultamazken, tarihi boyunca ekonomik süreci doğru yöneten napoli ile, şike skandalı sonrasında küme düşerek zoraki bir küçülmeye giden juventus ikilisi uzunca süredir 1 ve 2. sıradalar.
türkiye, hemen her konuda olduğu gibi endüstriyel futbolun da altyapısını düşünmeden üst kısmına odaklandı; bu kapsamda büyük bonservisler ve büyük maaşlar ödendi. gel gör ki son 7-8 sene dışında, hiçbir türk kulübünün başarı istediği avrupa’daki rakiplerine denk, hatta bunlara yakın bir geliri olmadı. kurdaki artış ile zarar boyutu daha da arttı ve bugün, büyük dediğimiz kulüplerde borç makası giderek açıldı.
avrupa’da başarılı olmak aslında bir paradoks. şampiyonlar liginde yer almak demek ciddi paralar kazanmak demek, orada düzenli olarak yer alabilmenin ön koşulu ise ekonomik ve sportif dengenin sağlanmasından geçiyor. aksi halde, 1-2 sene katılıp 2-3 sene katılamamak gibi saçma bir durum ortaya çıkıyor.
işte muhasip taraftar, asgari başarı olarak sayılması gereken şampiyonlar liginde mücadele etme kriterini uzun yıllar sağlayabilmek adına, moneyball mantığı ile, doğru hamlelerin yapılarak ekonomik olarak düzlüğe çıkmak istemektedir. bu düşüncesi dünyanın en mantıklı düşüncesidir. şöyle ki;
garry rodrigues özelinden bahsedelim. konuşulan piyasa değeri 10-15 m euro civarı. ya zam yapıp 2.5 m euro verilecek, ya 15’e satılacak. artısı hızlı olması, eksileri ise 29 yaşında bir kanat oyuncusu olması ve futbolu beyninden ziyade içgüdüleri ile oynaması. bu şu demek; rodri bu saatten sonra daha hızlanmayacak ve yavaşlayacak, aynı zamanda oyunu da bugünkünden daha bilinçli olmayacak çünkü insan 30 yaşında laps diye futbol zekası kazanmaz.
öte yanda kendisini 15 m euroya satıp, istatistik olarak, kendisinden daha kötü bir kadroda en az kendisi kadar gole katkı yapan, 4-5 yaş genç, 10 m euro ucuz bir adam alınması mümkün. hadi diyelim rodri iyi, rodri, 6/10 ise trezeguet 5/10. 8/10 da olabilir, 6/10’da 5/10 bile kalsa oyuna katkı anlamında ciddi bir fark yaratmaz.
öte yandan rodrinin 15 gibi bir rakama gitmesi ve trezeguet’in 5-6 m euroya gelmesi faraziyesinde rodriden elde ettiğin gelir ile kalbur üstü bir 8 numara alabilirsin. hatta fernando’nun geldiği, trezeguet’in serbest kalma bedeli ve nagatomo için bahsi geçen bonservis bedellerine bakarsak, rodrigues’i satıp 1 trezeguet (6m) , 1 fernando (5m) 1 nagatomo (4m) alabilirsin. bu kapsamda, evet bir adet iyi topçu kaybediyor olabilirsin ama onun ikamesi ile 2 kanayan bölge topçusu aldığında, bu durumun kümülatif katkısı ligde en az + 7-8 puan demektir.
bu kapsamda olay menajerlik oyunu değil, basit matematik ve futbol mantığıdır.
bir kere şunu anlamak lazım, 2000’li yılların başında avrupa futbolu endüstriyelleşti. bu süreci doğru yöneten liglere ve kulüplere bugün dünyanın en zengin kulüpleri, en iyi ligleri diyoruz. yönetemeyen kulüpler ve liglerde ise büyük bir gerileme başladı.
misal, 2000’li yıllarda akan deportivo, leeds, dortmund, mallorca gibi orta üst seviye takımlar ile hemen hemen bütün italya takımları büyük çöküşler yaşadı ve hemen hepsi avrupa’dan silindi gitti. inter kaç senedir clde yok, milan taraftarı clye kalmayı şampiyonluk gibi kutladı, 2000 efsanesi lazio oyuncu satıp para kazanma derdinde, leeds halen götü doğrultamadı. istisna olan dortmund, doğru transfer politikası ve muazzam bir hoca ile küme direğinden dönüp götü doğrulttu ama sütten öyle bir ağzı yanmış olacak ki, en önemli oyuncularına istedikleri kontratları vermeyerek götze, kagawa, lewa, hummels, mkhitaryan, ilkay gibi kendilerine şampiyonlar ligi finalini getiren adamların gitmesine ses etmedi.
efsanevi italyan takımları yabancılara satılana kadar götü doğrultamazken, tarihi boyunca ekonomik süreci doğru yöneten napoli ile, şike skandalı sonrasında küme düşerek zoraki bir küçülmeye giden juventus ikilisi uzunca süredir 1 ve 2. sıradalar.
türkiye, hemen her konuda olduğu gibi endüstriyel futbolun da altyapısını düşünmeden üst kısmına odaklandı; bu kapsamda büyük bonservisler ve büyük maaşlar ödendi. gel gör ki son 7-8 sene dışında, hiçbir türk kulübünün başarı istediği avrupa’daki rakiplerine denk, hatta bunlara yakın bir geliri olmadı. kurdaki artış ile zarar boyutu daha da arttı ve bugün, büyük dediğimiz kulüplerde borç makası giderek açıldı.
avrupa’da başarılı olmak aslında bir paradoks. şampiyonlar liginde yer almak demek ciddi paralar kazanmak demek, orada düzenli olarak yer alabilmenin ön koşulu ise ekonomik ve sportif dengenin sağlanmasından geçiyor. aksi halde, 1-2 sene katılıp 2-3 sene katılamamak gibi saçma bir durum ortaya çıkıyor.
işte muhasip taraftar, asgari başarı olarak sayılması gereken şampiyonlar liginde mücadele etme kriterini uzun yıllar sağlayabilmek adına, moneyball mantığı ile, doğru hamlelerin yapılarak ekonomik olarak düzlüğe çıkmak istemektedir. bu düşüncesi dünyanın en mantıklı düşüncesidir. şöyle ki;
garry rodrigues özelinden bahsedelim. konuşulan piyasa değeri 10-15 m euro civarı. ya zam yapıp 2.5 m euro verilecek, ya 15’e satılacak. artısı hızlı olması, eksileri ise 29 yaşında bir kanat oyuncusu olması ve futbolu beyninden ziyade içgüdüleri ile oynaması. bu şu demek; rodri bu saatten sonra daha hızlanmayacak ve yavaşlayacak, aynı zamanda oyunu da bugünkünden daha bilinçli olmayacak çünkü insan 30 yaşında laps diye futbol zekası kazanmaz.
öte yanda kendisini 15 m euroya satıp, istatistik olarak, kendisinden daha kötü bir kadroda en az kendisi kadar gole katkı yapan, 4-5 yaş genç, 10 m euro ucuz bir adam alınması mümkün. hadi diyelim rodri iyi, rodri, 6/10 ise trezeguet 5/10. 8/10 da olabilir, 6/10’da 5/10 bile kalsa oyuna katkı anlamında ciddi bir fark yaratmaz.
öte yandan rodrinin 15 gibi bir rakama gitmesi ve trezeguet’in 5-6 m euroya gelmesi faraziyesinde rodriden elde ettiğin gelir ile kalbur üstü bir 8 numara alabilirsin. hatta fernando’nun geldiği, trezeguet’in serbest kalma bedeli ve nagatomo için bahsi geçen bonservis bedellerine bakarsak, rodrigues’i satıp 1 trezeguet (6m) , 1 fernando (5m) 1 nagatomo (4m) alabilirsin. bu kapsamda, evet bir adet iyi topçu kaybediyor olabilirsin ama onun ikamesi ile 2 kanayan bölge topçusu aldığında, bu durumun kümülatif katkısı ligde en az + 7-8 puan demektir.
bu kapsamda olay menajerlik oyunu değil, basit matematik ve futbol mantığıdır.