320
alanyaspor – galatasaray: 2-3 yattığı yeri yadırgayanlar
tespit gibi tespitle başlıyorum yazıya. galatasaray takımının deplasmanda başarısız olmasının sebebi bütün takımın yattığı yeri yadırgaması bence. düşünüyorum, düşünüyorum başka bir sebep gelmiyor aklıma. takım içerdeki maçlarda yardırırken deplasmanda nasıl böyle olur ki? hem de başlarında takımı teknik, taktik dışında mental olarak da hazırlamasıyla meşhur hoca varken. daha önce de muslera formsuzken “yeni bebeği oldu, gece uyuyamıyor mu” demiştim. galatasaray uykusuz arkadaşlar, özellikle deplasmanda.
bu sorunun çözümü belli, alacaksın bir yatak üreticisi sponsor mışıl mışıl uyuyacak topçular. bunu da ben mi organize edeyim yani.
şaka bir yana takımın deplasmanda bu kadar silik olması çok canımızı sıktı bu sezon. ha şimdi kalkıp birileri, ligin son haftaları ve gerginlik yüzünden topçular böyle diyebilir, demesin çünkü sezon başından beri takım aynı sorunu yaşıyor.
maça galatasaray hızlı değilse bile golle başladı. dakika 4’tü. sonrasında alanyaspor birkaç kez çok tehlikeli geldi, muslera gole izin vermedi. yine erken dakikalardan birinde fernando’dan mariano’ya çok iyi bir pas çıktı, mariano da şahane kesti, bu defa araya girip kendi kalesine golü atan alanyalı tzavellas (galiba adı buydu) oldu.
galatasaray çok iyi oynamadan, gol kaçırmadan, kalesinde gol pozisyonları görürken 2-0 öne geçti. zaten gevşek olan vidalar iyice gevşedi. alanyaspor moral bozukluğunu çabuk atlatıp galatasaray’ın üstüne gelmeye devam etti, nitekim güzel bir golle 2-1’i de buldular.
ikinci devre iki takımdaki tek değişiklik alanyaspor’un daha bir inançla galatasaray’ın üzerine gelmesiydi. galatasaray’da bir değişiklik yoktu. ilk devre neyse aynı. üzerinde ölü toprağımı vardı, basiretimi bağlanmıştı, laubalilik mi, babamın dediği gibi gayri ciddilik mi? sanki bunların hepsi gibi. valla mehmet demirkol’la irmak kazuk’a twit attım, ciddiyetten uzak programına deplasmandaki galatasaray’ı çıkarın diye.
hoca da bu durumdan oldukça şikayetçi. deplasman maçlarından sonra ve hatta akhisar’a kaybedilen kupa maçı sonrasında yumuşak bir şekilde de olsa, topçulara ayarı verdi. ha, hoca zaten sürekli topçularla konuşuyordur, onları motive etmeye çalışıyordur ama bazılarına ulaşamıyor sanırım. bazı insanların kabukları o kadar kalındır ki, ulaşamazsınız. bazıları da o kadar ciddiyetsizdir ki, kabukları kalın değil ama yağlanmıştır, bir şey değse içeri girmeden kayar gider. belhanda ve feg biraz böyle topçular gibi duruyor. tamam da bütün takımın deplasmanda böyle olma sebebini bulmak lazım. ya da boş verip buna rağmen şampiyon olmaya bakmak lazım. sanırım hoca da bunlarla uğraşmak yerine, teknik-taktik konuları iyileştirip şampiyon olmaya bakıyor.
ikinci yarıda yenen ikinci gol ciddiyetsizliğin adeta tescili gibiydi. olay orta saha çizgisinde geçiyor, dikkat. gelen uzun topu denayer saçma sapan bir şekilde göğüs-karın arasıyla yüzü bizim kaleye dönük mariano’ya verdi. mariano da daha da ciddiyetsiz bir şekilde geriye doğru şişirdi. top ne muslera’ya ne de serdar aziz’e geldi, alanyalının önüne düştü. derken serdar da adama bodoslama dalınca penaltı ve sarı kart. akıl tutulması üçlemesi. ki maç boyunca buna benzer çok pozisyon oldu. oldu mu sana 2-2.
2-2 olunca galatasaray kıpırdar alanya geriye yaslanır mı diye bekledik. beklentimiz yine boşa çıktı. ne galatasaray kıpırdadı ne de alanya geriye çekildi. aksine alanya pozisyon üzerine pozisyon bulmaya başladı. nasıl olduysa, takımda uykusunu almış tek adam olan muslera mükemmel ve ötesi oynadı. maçın adamı net muslera.
hoca oyuna müdahale etti. hafta içi kendisini delirten üç adama güvenmek zorunda kaldı. yasin, eren, sinan.
sinan dakika 83’te golü atıp maçı galatasaray’ın kazanmasını sağlamasın mı? vay arkadaş.
şampiyonluk yolunda çok önemli bir galibiyet alınmışken sanki takım yenilmiş gibi bir yazı yazmak saçma gelebilir. ama bütün maçı bu hissiyatla izledim arkadaşlar. ne yapabilirim. sizin de böyle izlediğinizi biliyorum.
elbette çok sevindim, elbette iyi oyun umurumda bile bu saatten sonra, önemli olan kazanmak ama olmuyor öyle işte, hissettiklerimi ve gördüklerimi yazmazsam rahat edemiyorum. kutlamayı anlık olarak twitterda yapıyorum zaten.
bir cumartesi gecesi armağanı oldu bu üç puan. allah sevdiği kullara önce eşeğini kaybettirirmiş sonra buldururmuş ya, o hesap oldu.
neyse, şerefe.
tespit gibi tespitle başlıyorum yazıya. galatasaray takımının deplasmanda başarısız olmasının sebebi bütün takımın yattığı yeri yadırgaması bence. düşünüyorum, düşünüyorum başka bir sebep gelmiyor aklıma. takım içerdeki maçlarda yardırırken deplasmanda nasıl böyle olur ki? hem de başlarında takımı teknik, taktik dışında mental olarak da hazırlamasıyla meşhur hoca varken. daha önce de muslera formsuzken “yeni bebeği oldu, gece uyuyamıyor mu” demiştim. galatasaray uykusuz arkadaşlar, özellikle deplasmanda.
bu sorunun çözümü belli, alacaksın bir yatak üreticisi sponsor mışıl mışıl uyuyacak topçular. bunu da ben mi organize edeyim yani.
şaka bir yana takımın deplasmanda bu kadar silik olması çok canımızı sıktı bu sezon. ha şimdi kalkıp birileri, ligin son haftaları ve gerginlik yüzünden topçular böyle diyebilir, demesin çünkü sezon başından beri takım aynı sorunu yaşıyor.
maça galatasaray hızlı değilse bile golle başladı. dakika 4’tü. sonrasında alanyaspor birkaç kez çok tehlikeli geldi, muslera gole izin vermedi. yine erken dakikalardan birinde fernando’dan mariano’ya çok iyi bir pas çıktı, mariano da şahane kesti, bu defa araya girip kendi kalesine golü atan alanyalı tzavellas (galiba adı buydu) oldu.
galatasaray çok iyi oynamadan, gol kaçırmadan, kalesinde gol pozisyonları görürken 2-0 öne geçti. zaten gevşek olan vidalar iyice gevşedi. alanyaspor moral bozukluğunu çabuk atlatıp galatasaray’ın üstüne gelmeye devam etti, nitekim güzel bir golle 2-1’i de buldular.
ikinci devre iki takımdaki tek değişiklik alanyaspor’un daha bir inançla galatasaray’ın üzerine gelmesiydi. galatasaray’da bir değişiklik yoktu. ilk devre neyse aynı. üzerinde ölü toprağımı vardı, basiretimi bağlanmıştı, laubalilik mi, babamın dediği gibi gayri ciddilik mi? sanki bunların hepsi gibi. valla mehmet demirkol’la irmak kazuk’a twit attım, ciddiyetten uzak programına deplasmandaki galatasaray’ı çıkarın diye.
hoca da bu durumdan oldukça şikayetçi. deplasman maçlarından sonra ve hatta akhisar’a kaybedilen kupa maçı sonrasında yumuşak bir şekilde de olsa, topçulara ayarı verdi. ha, hoca zaten sürekli topçularla konuşuyordur, onları motive etmeye çalışıyordur ama bazılarına ulaşamıyor sanırım. bazı insanların kabukları o kadar kalındır ki, ulaşamazsınız. bazıları da o kadar ciddiyetsizdir ki, kabukları kalın değil ama yağlanmıştır, bir şey değse içeri girmeden kayar gider. belhanda ve feg biraz böyle topçular gibi duruyor. tamam da bütün takımın deplasmanda böyle olma sebebini bulmak lazım. ya da boş verip buna rağmen şampiyon olmaya bakmak lazım. sanırım hoca da bunlarla uğraşmak yerine, teknik-taktik konuları iyileştirip şampiyon olmaya bakıyor.
ikinci yarıda yenen ikinci gol ciddiyetsizliğin adeta tescili gibiydi. olay orta saha çizgisinde geçiyor, dikkat. gelen uzun topu denayer saçma sapan bir şekilde göğüs-karın arasıyla yüzü bizim kaleye dönük mariano’ya verdi. mariano da daha da ciddiyetsiz bir şekilde geriye doğru şişirdi. top ne muslera’ya ne de serdar aziz’e geldi, alanyalının önüne düştü. derken serdar da adama bodoslama dalınca penaltı ve sarı kart. akıl tutulması üçlemesi. ki maç boyunca buna benzer çok pozisyon oldu. oldu mu sana 2-2.
2-2 olunca galatasaray kıpırdar alanya geriye yaslanır mı diye bekledik. beklentimiz yine boşa çıktı. ne galatasaray kıpırdadı ne de alanya geriye çekildi. aksine alanya pozisyon üzerine pozisyon bulmaya başladı. nasıl olduysa, takımda uykusunu almış tek adam olan muslera mükemmel ve ötesi oynadı. maçın adamı net muslera.
hoca oyuna müdahale etti. hafta içi kendisini delirten üç adama güvenmek zorunda kaldı. yasin, eren, sinan.
sinan dakika 83’te golü atıp maçı galatasaray’ın kazanmasını sağlamasın mı? vay arkadaş.
şampiyonluk yolunda çok önemli bir galibiyet alınmışken sanki takım yenilmiş gibi bir yazı yazmak saçma gelebilir. ama bütün maçı bu hissiyatla izledim arkadaşlar. ne yapabilirim. sizin de böyle izlediğinizi biliyorum.
elbette çok sevindim, elbette iyi oyun umurumda bile bu saatten sonra, önemli olan kazanmak ama olmuyor öyle işte, hissettiklerimi ve gördüklerimi yazmazsam rahat edemiyorum. kutlamayı anlık olarak twitterda yapıyorum zaten.
bir cumartesi gecesi armağanı oldu bu üç puan. allah sevdiği kullara önce eşeğini kaybettirirmiş sonra buldururmuş ya, o hesap oldu.
neyse, şerefe.