52
city'nin klasik oyunuyla başlayıp ilk bölümde oyuna hükmettiği maç. bu bölümde liverpool daha çok arkaya atılan uzun topları kovalayarak rakip savunmanın hata yapmasını bekledi. bir süre liverpool'un topa sahip olduğunda ne yapacağını merak ettim. kısa süre sonra liverpool bu merakıma karşılık vererek golü buldu. erken gelen gol iki takımın da maç konsantrasyonuna önemli ölçüde etki etti. ilk yarının geri kalanında klasik oyununu oynamaya çalışan city'e karşılık her topa ölüm kalım maçıymışçasına saldıran liverpool vardı. sahanın her yerinde boştaki topları kazanmada liverpool'un ezici üstünlüğü vardı. oyun kuralları içinde sertliği çok yerinde uygulayarak city'i sindirdiler. buna city savunmasının hataları da eklenince henüz 30. dakikada turun akıbeti belli oldu.
ikinci yarıda yine ilk yarının başındakine benzer bir görüntü vardı. city sertliği biraz daha artırmış göründü. ardından salah'ın oyundan çıkmasıyla ipler city'nin eline geçti. salah'ın ciddi bir şeyi olduğunu sanmıyorum, ama skor 3-0 olduğu için risk almamış olabilirler. yine de city'nin bu üstün görüntüsü fazla sürmedi. gelmeyen gol ve hücumcuların etkisizliği city'nin aynı oyun iştahını sürdürmesini engelledi ve agresiflikten kaynaklanan sarı kartlar gelmeye başladı. salah'ın oyundan çıkışıyla önceliği iç sahada gol yememe avantajını korumak olan liverpool da savunmada hata yapmayınca city adına oyun kilitlendi. de bruyne'ün maç boyunca topla fazla geride buluşması nedeniyle hücumda yalnızca sane'nin sürüklediği ve biraz da silva'nın sorumluluk aldığı bir city vardı. ama gabriel jesus'un etkisizliği nedeniyle çabaları sonuçsuz kaldı. sonradan oyuna giren sterling de oyuna etki edemedi. city'nin bulacağı bir gol turun yönünü değiştirebilecekken guardiola'nın tiki taka takıntısı nedeniyle maçın son bölümleri otamendi-kompany-fernandinho üçgeninin paslaşmalarıyla geçti.
maçta bana göre en büyük fark bir takımın sadece topa sahipken varlık göstermesiyken diğer takımın top rakipteyken de ne yapacağını bilmesiydi. klopp, dortmund'daki oyun anlayışını takıma giderek daha iyi benimsetiyor. buna karşılık guardiola'nın city'si topu rakibe ne kadar zor veriyorsa rakipten de o kadar zor alıyor. bunu yapmak için ya pozisyon bilgisi ya da agresifliği daha yüksek bir orta saha kurmaya ihtiyacı var. city orta saha ve hücum hattı tek tek büyük isimlerden kurulmuş olsa da barça'daki xavi ve iniesta veya bayern'deki schweinsteiger ve lahm ikilisi gibi bu isimleri komuta edecek nitelikte bir oyuncunun eksikliğini hissediyor. bu tür oyuncular parayla alınabilecek oyunculardan ziyade kulübün kültürüyle yetişecek oyuncular oldukları için city ve psg başta olmak üzere kimi kulüpler ligi domine etse de şampiyonlar ligi'nde çuvallıyor. örneğin chelsea'nin elit şampiyonlar ligi takımları arasına girebilmesini kolaylaştıran şey de terry ve lampard* gibi kendini takıma adamış lider oyuncuların koyduğu karakter olmuştu.
ikinci yarıda yine ilk yarının başındakine benzer bir görüntü vardı. city sertliği biraz daha artırmış göründü. ardından salah'ın oyundan çıkmasıyla ipler city'nin eline geçti. salah'ın ciddi bir şeyi olduğunu sanmıyorum, ama skor 3-0 olduğu için risk almamış olabilirler. yine de city'nin bu üstün görüntüsü fazla sürmedi. gelmeyen gol ve hücumcuların etkisizliği city'nin aynı oyun iştahını sürdürmesini engelledi ve agresiflikten kaynaklanan sarı kartlar gelmeye başladı. salah'ın oyundan çıkışıyla önceliği iç sahada gol yememe avantajını korumak olan liverpool da savunmada hata yapmayınca city adına oyun kilitlendi. de bruyne'ün maç boyunca topla fazla geride buluşması nedeniyle hücumda yalnızca sane'nin sürüklediği ve biraz da silva'nın sorumluluk aldığı bir city vardı. ama gabriel jesus'un etkisizliği nedeniyle çabaları sonuçsuz kaldı. sonradan oyuna giren sterling de oyuna etki edemedi. city'nin bulacağı bir gol turun yönünü değiştirebilecekken guardiola'nın tiki taka takıntısı nedeniyle maçın son bölümleri otamendi-kompany-fernandinho üçgeninin paslaşmalarıyla geçti.
maçta bana göre en büyük fark bir takımın sadece topa sahipken varlık göstermesiyken diğer takımın top rakipteyken de ne yapacağını bilmesiydi. klopp, dortmund'daki oyun anlayışını takıma giderek daha iyi benimsetiyor. buna karşılık guardiola'nın city'si topu rakibe ne kadar zor veriyorsa rakipten de o kadar zor alıyor. bunu yapmak için ya pozisyon bilgisi ya da agresifliği daha yüksek bir orta saha kurmaya ihtiyacı var. city orta saha ve hücum hattı tek tek büyük isimlerden kurulmuş olsa da barça'daki xavi ve iniesta veya bayern'deki schweinsteiger ve lahm ikilisi gibi bu isimleri komuta edecek nitelikte bir oyuncunun eksikliğini hissediyor. bu tür oyuncular parayla alınabilecek oyunculardan ziyade kulübün kültürüyle yetişecek oyuncular oldukları için city ve psg başta olmak üzere kimi kulüpler ligi domine etse de şampiyonlar ligi'nde çuvallıyor. örneğin chelsea'nin elit şampiyonlar ligi takımları arasına girebilmesini kolaylaştıran şey de terry ve lampard* gibi kendini takıma adamış lider oyuncuların koyduğu karakter olmuştu.