30
bu konudaki bir anımı paylaşmak istediğim mantıksız durum:
2013 yılında mezun olduğum liseden sonra tıp fakültesi okumak için kosova'nın prizren şehrinden istanbul'a gelmiştim... çok farklı ve gergin bir ortamdı benim için. üniversitenin ilk haftası paso koordinasyon dersleri vardı, bir nevi öğrencileri üniversite hayatına alıştırmaya yönelik dersler ve tavsiyeler veriliyordu bu bir haftalık dönemde... bunlardan biri de aynı dönem öğrencilerini kaynaştırma adına yapılan tanışma kısmıydı. her öğrenci 140 kişinin önünde sahneye çıkıp, hızlı bir şekilde mikrofonla kendini ve ileriye dönük amaçlarını tanıtıyordu... arada bir gergin ortamı yumuşatma adına fakülte dekanı espriler yapmaya çalışıyordu...
ve sıra bana gelmişti, o zamanlar pek güzel olmayan türkçe aksanımdan dolayı utana sıkıla, hata yapıp rezil olmaktan korka korka 140 kişinin önüne çıktım, sesim titreye titreye kendimi ve ülkemi tanıttım, amaçlarımdan bahsettim. tam sözümü bitirmişken sonradan fenerbahçe'li olduğunu öğrendiğim fakülte dekanı bileğimdeki sarı kırmızı bileklikleri farkedip ''yoksa sen galatasaray'lı mısın?'' diye sordu. bu soru belkide hayatımda en rahat biçimde cevap vereceğim soruydu ve üstümden heyecanımı bir anda aldı ve sakince ''evet, galatasaray'lıyım'' dedim. bunun üzerine dekan şaşkın bir biçimde ''peki neden galatasaray?'' diye sorunca, hayatım boyunca verdiğim en mantıklı cevap geldi aklıma... belki de bu cevap beni onların gözünde itici biri yapacaktı fakat bu fırsatı kaçıramazdım...
ve birden fatih terim edasıyla iki elimi açarak:
''hocam, ben bir avrupa ülkesinden geliyorum, bizim oralarda türkiye'den genelde iki takım bilinir bunlar açık bir biçimde galatasaray ve fenerbahçe... biri avrupa kupalarındaki başarılarından dolayı bilinir, biri de yaptığı şikeden dolayı bilinir... şimdi siz olsanız kimi tutardınız?'' dedim.
ardından dekanın şaşkın ifadesi ve dinleyenlerin alkışları eşliğinde sakinliğimi koruyarak sahneden indim. itici biri olarak ineceğimi düşündüğüm o sahneden sonra bu kısa konuşmayı dinleyen hiç tanımadığım birçok galatasaray'lının yanıma gelerek bana sarıldığını gördüm, utanmasak dekanın önünde üçlü çekecektik...
işte orada galatasaray'ın din, dil, ırk, köken gözetmeksizin her kesimden insanı bağrına basan, din gibi, mezhep gibi yerleşmiş köklü bir inanç olduğunu anladım. ben o gün metin oktay'ı anladım...
2013 yılında mezun olduğum liseden sonra tıp fakültesi okumak için kosova'nın prizren şehrinden istanbul'a gelmiştim... çok farklı ve gergin bir ortamdı benim için. üniversitenin ilk haftası paso koordinasyon dersleri vardı, bir nevi öğrencileri üniversite hayatına alıştırmaya yönelik dersler ve tavsiyeler veriliyordu bu bir haftalık dönemde... bunlardan biri de aynı dönem öğrencilerini kaynaştırma adına yapılan tanışma kısmıydı. her öğrenci 140 kişinin önünde sahneye çıkıp, hızlı bir şekilde mikrofonla kendini ve ileriye dönük amaçlarını tanıtıyordu... arada bir gergin ortamı yumuşatma adına fakülte dekanı espriler yapmaya çalışıyordu...
ve sıra bana gelmişti, o zamanlar pek güzel olmayan türkçe aksanımdan dolayı utana sıkıla, hata yapıp rezil olmaktan korka korka 140 kişinin önüne çıktım, sesim titreye titreye kendimi ve ülkemi tanıttım, amaçlarımdan bahsettim. tam sözümü bitirmişken sonradan fenerbahçe'li olduğunu öğrendiğim fakülte dekanı bileğimdeki sarı kırmızı bileklikleri farkedip ''yoksa sen galatasaray'lı mısın?'' diye sordu. bu soru belkide hayatımda en rahat biçimde cevap vereceğim soruydu ve üstümden heyecanımı bir anda aldı ve sakince ''evet, galatasaray'lıyım'' dedim. bunun üzerine dekan şaşkın bir biçimde ''peki neden galatasaray?'' diye sorunca, hayatım boyunca verdiğim en mantıklı cevap geldi aklıma... belki de bu cevap beni onların gözünde itici biri yapacaktı fakat bu fırsatı kaçıramazdım...
ve birden fatih terim edasıyla iki elimi açarak:
''hocam, ben bir avrupa ülkesinden geliyorum, bizim oralarda türkiye'den genelde iki takım bilinir bunlar açık bir biçimde galatasaray ve fenerbahçe... biri avrupa kupalarındaki başarılarından dolayı bilinir, biri de yaptığı şikeden dolayı bilinir... şimdi siz olsanız kimi tutardınız?'' dedim.
ardından dekanın şaşkın ifadesi ve dinleyenlerin alkışları eşliğinde sakinliğimi koruyarak sahneden indim. itici biri olarak ineceğimi düşündüğüm o sahneden sonra bu kısa konuşmayı dinleyen hiç tanımadığım birçok galatasaray'lının yanıma gelerek bana sarıldığını gördüm, utanmasak dekanın önünde üçlü çekecektik...
işte orada galatasaray'ın din, dil, ırk, köken gözetmeksizin her kesimden insanı bağrına basan, din gibi, mezhep gibi yerleşmiş köklü bir inanç olduğunu anladım. ben o gün metin oktay'ı anladım...