4
galatasaray yazarlarından beklediğimiz yazıyı bir beşiktaşlı olarak kaleme almış bir tarafsız milliyet yazarı. bugünkü yazısında maç değerlendirmesinin altında uzun bir e.s. analizi yapmış mutlaka okunası. özellikle aşağıdaki kısma dikkat!!
"bu keskin ve hızlı yükselişe itiraz eden galatasaray yöneticilerine bir müdür arkadaşımız şöyle soruyor : “siz galatasaray’ın problemleriyle uğraşmak yerine kendi medyanızı mı dizayn etmeye kalkıyorsunuz ? ”
şimdi şu soruyu da sormak gerekmez mi : acaba fenerbahçe de kendi medyasını mı dizayn etti de galatasaray bundan rahatsız oldu ?"
--- alinti ---
bu gündeme girmeye pek niyetim yoktu.
kendimce doğru yanlış saptamalarım olduğunda zaten taze taze görüşlerimi dile getirebiliyordum (lig tv /günaydın futbol).
fakat mesele giderek dallanıp budaklanmaya, dikenli uzantılar vermeye başladı. herkes bir ucundan tutarak aklından geçeni, içinden geleni söylemeye, yazmaya başladı.
fotoğrafın tamamına bakmayı (bilerek ya da bilmeyerek) ihmal ettiler.
belki benim gördüğüm fotoğraf da yetersizdir. kendimce kötü bir kadraj yapmış olabilirim ama...
meseleye daha geniş açıdan bakmaya karar verdim.
konu, beklediğiniz gibi ercan saatçi’nin adı etrafında yoğunlaşıyor.
ercan saatçi, bir müzik adamı... endüstriyel dünyaya ayak uydurmuş, o nedenle “yaratım” aşamasından “üretim” moduna geçmiş bir pop müzik mensubu...
şahsen pek meraklı olmadığım bu alanda aklımda kalan bir şarkısı var yine de :
“sarı mavi, yeşil meşil fark etmez... aynı yolun yolcusuyuz biiz” diye sürüp giden bir şarkıydı.
koyu fenerbahçe taraftarı bir pop sanatçısından futbolda renklerin kardeşliğini çağrıştıran bu şarkı, arka planda vokal yapan oğuz çetin gibi kulak fukarası futbolcularla beni çok etkiliyordu. doksanlı yılların başıydı sanırım... o kadar etkilendim ki ercan saatçi’yi “fair play” ödülüne aday gösterdim. tmok’ta fair play kavramını eze büze değerlendiren büyüğümüz (!) hiç kale almadı bu önerimi (canı sağolsun)!
neyse...
zaman çabuk geçiyor. köprülerin altından çok sular akıp denize, okyanusa ulaştı, buharlaştı...
ercan saatçi, sırf futbolu ve fenerbahçe’yi sevdiği için yazar oldu. sadece fenerbahçe’nin bakıldığı, sadece fenerbahçe’nin tartıldığı, sadece fenerbahçeli futbolcuların kürsüye çıkarıldığı yazılar yazmaya başladı...
kimse itiraz etmedi!
o tek taraflı, yarım porsiyonluk maç analizleri, bilgisini de sezgilerini ve tespitlerini de alıp götürüyordu. ama maalesef taraftar yazarlığın gün geçtikçe yayılıp kitleler önünde kulüp misyonuna dönüştüğü günlerdeydik... birileri bu işi üstleniyor, kendi yıldızını parlatmaya çalışıyordu. taraftar kimliğiyle yazıp çizenlerin içinde naif ve ilkeli, hoşgörülü ve vizyon sahibi insanlar da vardı, ercan saatçi de !
bu duruma kimse itiraz etmedi.
bugün ercan saatçi, künyesinde esat yılmaer olarak bildiğimiz hürriyet spor servisi müdürü olarak tanıtılıyor medyada... kimi yerde koordinatörlük yaptığı yazılıyor.
ercan saatçi’nin etkisiyle hürriyet’te gözle görülür bazı değişiklikler oldu. artık yazı yazması istenmeyen korkut göze, ilhan söyler, meriç enercan’la yollar ayrıldı. yücel telören’in sayfa sekreterliği (mizanpaj) dönemi sona erdirildi. haber ve yorumlarda ilgi çekici magazin ağırlıklı renkli içerikler zenginleşti.
arada nasıl yapıldığı tartışma konusu bir bünyamin gezer haber/röportajı var.
maalesef gerçek bu...
izlemeye devam ediyoruz.
bazı spor yazarı arkadaşlar, ercan saatçi’nin böyle bir statüye yükselmesini elbette yadırgıyorlar.
oysa yanıldıkları bir şey var : türkiye bir “know how” ülkesi değil. ama kesinlikle bir “know who” ülkesi.
türkçesi, bilgi toplumu değiliz... o nedenle liyakatin önemi yok. ama kim olduğun, kime yakın olduğun önemli.
ercan saatçi’nin pozisyonu, buna iyi bir örnek. spor gazeteciliğinin artık hiç önemsenip ciddiye alınmadığı bir ülkede taraftarlık aidiyeti, hiç muhabirlik, editörlük, röportajcılık yapmasan da seni bir yerlere getirip iktidar koltuğuna oturtabilir.
maalesef gerçek budur.
o nedenle ercan saatçi’nin göreve gelmesine galatasaray’dan yükselen itiraz seslerinden önce ben meslektaşlarımın sesini duymak isterdim. cem kurel, turgay demir ve coşkun türk itiraz ettiler sadece. fenerbahçe şampiyon olduğunda stattaki kutlamalarda rol üstlenip galatasaray’a göndermeli slogan attıran arkadaşımız, şimdi medyada bizim aramıza katıldı.
bu keskin ve hızlı yükselişe itiraz eden galatasaray yöneticilerine bir müdür arkadaşımız şöyle soruyor : “siz galatasaray’ın problemleriyle uğraşmak yerine kendi medyanızı mı dizayn etmeye kalkıyorsunuz ? ”
şimdi şu soruyu da sormak gerekmez mi : acaba fenerbahçe de kendi medyasını mı dizayn etti de galatasaray bundan rahatsız oldu ?
...ve asıl soru : hangisi bizi dizayn ediyor ?
taraftarlık aidiyeti mi, yoksa gazetecilik liyakati mi ?
ercan’ın hakkı
hepimiz gibi ercan saatçi’nin de kendi özel yaşamını, o yaşamın sınırlarını savunmak, mahremiyetine sahip çıkmak hakkı vardır.
doğru ya da yanlış. o mahremiyete saygı göstermeliyiz.
ercan saatçi ile bir melek gibi görüp sevdiğim metin özülkü’nün kendi aralarındaki “mahalle çocuğu” geyikleri, üç yıl aradan sonra önümüze çıkarılıp servise konuldu.
bu işi beceren arkadaş (!) da büyük bir olasılıkla medya mensubu.
oradaki konuşmaları kamuoyuna taşıyıp bundan öfke, tepki, protesto ve hır gür çıkardığı için mutlu mudur acaba ?
ben sıkılıyorum.
birkaç ay önce de arda’nın kız arkadaşıyla bir evde çekilmiş masum fotoğraflar yayınlanmıştı internet sitelerinde.
ercan saatçi de arda turan da mahremiyet haklarına karşı açık saldırıya uğradılar. hele metin özülkü, bu olayın en günahsız kurbanı oldu.
şu teknolojiye bakın...
sovyetler birliği’ni dağıttı, utanç duvarını bir günde yıktı.
ama bir yandan da utanç kuleleri inşa ediyor. yazık.
bu arada sayın mehmet helvacıoğlu’na bir öneri :
ercan saatçi’yi, kınayabilirsiniz... metin özülkü’ye kızabilirsiniz...
itiraz etmem.
ama dava açmak...
biraz abartı, biraz fırsattan vazife çıkarmak, biraz da taraftara selam çakmaksa...
adamlar özür diledi...
hayır! uzatmayın, bitsin!
--- alinti ---
"bu keskin ve hızlı yükselişe itiraz eden galatasaray yöneticilerine bir müdür arkadaşımız şöyle soruyor : “siz galatasaray’ın problemleriyle uğraşmak yerine kendi medyanızı mı dizayn etmeye kalkıyorsunuz ? ”
şimdi şu soruyu da sormak gerekmez mi : acaba fenerbahçe de kendi medyasını mı dizayn etti de galatasaray bundan rahatsız oldu ?"
--- alinti ---
bu gündeme girmeye pek niyetim yoktu.
kendimce doğru yanlış saptamalarım olduğunda zaten taze taze görüşlerimi dile getirebiliyordum (lig tv /günaydın futbol).
fakat mesele giderek dallanıp budaklanmaya, dikenli uzantılar vermeye başladı. herkes bir ucundan tutarak aklından geçeni, içinden geleni söylemeye, yazmaya başladı.
fotoğrafın tamamına bakmayı (bilerek ya da bilmeyerek) ihmal ettiler.
belki benim gördüğüm fotoğraf da yetersizdir. kendimce kötü bir kadraj yapmış olabilirim ama...
meseleye daha geniş açıdan bakmaya karar verdim.
konu, beklediğiniz gibi ercan saatçi’nin adı etrafında yoğunlaşıyor.
ercan saatçi, bir müzik adamı... endüstriyel dünyaya ayak uydurmuş, o nedenle “yaratım” aşamasından “üretim” moduna geçmiş bir pop müzik mensubu...
şahsen pek meraklı olmadığım bu alanda aklımda kalan bir şarkısı var yine de :
“sarı mavi, yeşil meşil fark etmez... aynı yolun yolcusuyuz biiz” diye sürüp giden bir şarkıydı.
koyu fenerbahçe taraftarı bir pop sanatçısından futbolda renklerin kardeşliğini çağrıştıran bu şarkı, arka planda vokal yapan oğuz çetin gibi kulak fukarası futbolcularla beni çok etkiliyordu. doksanlı yılların başıydı sanırım... o kadar etkilendim ki ercan saatçi’yi “fair play” ödülüne aday gösterdim. tmok’ta fair play kavramını eze büze değerlendiren büyüğümüz (!) hiç kale almadı bu önerimi (canı sağolsun)!
neyse...
zaman çabuk geçiyor. köprülerin altından çok sular akıp denize, okyanusa ulaştı, buharlaştı...
ercan saatçi, sırf futbolu ve fenerbahçe’yi sevdiği için yazar oldu. sadece fenerbahçe’nin bakıldığı, sadece fenerbahçe’nin tartıldığı, sadece fenerbahçeli futbolcuların kürsüye çıkarıldığı yazılar yazmaya başladı...
kimse itiraz etmedi!
o tek taraflı, yarım porsiyonluk maç analizleri, bilgisini de sezgilerini ve tespitlerini de alıp götürüyordu. ama maalesef taraftar yazarlığın gün geçtikçe yayılıp kitleler önünde kulüp misyonuna dönüştüğü günlerdeydik... birileri bu işi üstleniyor, kendi yıldızını parlatmaya çalışıyordu. taraftar kimliğiyle yazıp çizenlerin içinde naif ve ilkeli, hoşgörülü ve vizyon sahibi insanlar da vardı, ercan saatçi de !
bu duruma kimse itiraz etmedi.
bugün ercan saatçi, künyesinde esat yılmaer olarak bildiğimiz hürriyet spor servisi müdürü olarak tanıtılıyor medyada... kimi yerde koordinatörlük yaptığı yazılıyor.
ercan saatçi’nin etkisiyle hürriyet’te gözle görülür bazı değişiklikler oldu. artık yazı yazması istenmeyen korkut göze, ilhan söyler, meriç enercan’la yollar ayrıldı. yücel telören’in sayfa sekreterliği (mizanpaj) dönemi sona erdirildi. haber ve yorumlarda ilgi çekici magazin ağırlıklı renkli içerikler zenginleşti.
arada nasıl yapıldığı tartışma konusu bir bünyamin gezer haber/röportajı var.
maalesef gerçek bu...
izlemeye devam ediyoruz.
bazı spor yazarı arkadaşlar, ercan saatçi’nin böyle bir statüye yükselmesini elbette yadırgıyorlar.
oysa yanıldıkları bir şey var : türkiye bir “know how” ülkesi değil. ama kesinlikle bir “know who” ülkesi.
türkçesi, bilgi toplumu değiliz... o nedenle liyakatin önemi yok. ama kim olduğun, kime yakın olduğun önemli.
ercan saatçi’nin pozisyonu, buna iyi bir örnek. spor gazeteciliğinin artık hiç önemsenip ciddiye alınmadığı bir ülkede taraftarlık aidiyeti, hiç muhabirlik, editörlük, röportajcılık yapmasan da seni bir yerlere getirip iktidar koltuğuna oturtabilir.
maalesef gerçek budur.
o nedenle ercan saatçi’nin göreve gelmesine galatasaray’dan yükselen itiraz seslerinden önce ben meslektaşlarımın sesini duymak isterdim. cem kurel, turgay demir ve coşkun türk itiraz ettiler sadece. fenerbahçe şampiyon olduğunda stattaki kutlamalarda rol üstlenip galatasaray’a göndermeli slogan attıran arkadaşımız, şimdi medyada bizim aramıza katıldı.
bu keskin ve hızlı yükselişe itiraz eden galatasaray yöneticilerine bir müdür arkadaşımız şöyle soruyor : “siz galatasaray’ın problemleriyle uğraşmak yerine kendi medyanızı mı dizayn etmeye kalkıyorsunuz ? ”
şimdi şu soruyu da sormak gerekmez mi : acaba fenerbahçe de kendi medyasını mı dizayn etti de galatasaray bundan rahatsız oldu ?
...ve asıl soru : hangisi bizi dizayn ediyor ?
taraftarlık aidiyeti mi, yoksa gazetecilik liyakati mi ?
ercan’ın hakkı
hepimiz gibi ercan saatçi’nin de kendi özel yaşamını, o yaşamın sınırlarını savunmak, mahremiyetine sahip çıkmak hakkı vardır.
doğru ya da yanlış. o mahremiyete saygı göstermeliyiz.
ercan saatçi ile bir melek gibi görüp sevdiğim metin özülkü’nün kendi aralarındaki “mahalle çocuğu” geyikleri, üç yıl aradan sonra önümüze çıkarılıp servise konuldu.
bu işi beceren arkadaş (!) da büyük bir olasılıkla medya mensubu.
oradaki konuşmaları kamuoyuna taşıyıp bundan öfke, tepki, protesto ve hır gür çıkardığı için mutlu mudur acaba ?
ben sıkılıyorum.
birkaç ay önce de arda’nın kız arkadaşıyla bir evde çekilmiş masum fotoğraflar yayınlanmıştı internet sitelerinde.
ercan saatçi de arda turan da mahremiyet haklarına karşı açık saldırıya uğradılar. hele metin özülkü, bu olayın en günahsız kurbanı oldu.
şu teknolojiye bakın...
sovyetler birliği’ni dağıttı, utanç duvarını bir günde yıktı.
ama bir yandan da utanç kuleleri inşa ediyor. yazık.
bu arada sayın mehmet helvacıoğlu’na bir öneri :
ercan saatçi’yi, kınayabilirsiniz... metin özülkü’ye kızabilirsiniz...
itiraz etmem.
ama dava açmak...
biraz abartı, biraz fırsattan vazife çıkarmak, biraz da taraftara selam çakmaksa...
adamlar özür diledi...
hayır! uzatmayın, bitsin!
--- alinti ---