resim
Hakan Şükür
Takım:Kariyer Sonu
Mevki:Santrfor
Yaş:53
Boy:1.91
Uyruk:Türkiye
  • 3216
    şu an iktidarı elinde tutan parti ile o dönemin "hoca efendi hazretleri", şimdinin terörist başısı zat eğer ki 4 sene önce kabineye girecek bakanlıkların sayısında anlaşmazlığa düşmemiş olsa idi şu sıralar en kötü ihtimalle spor bakanı olacaktı. ülkenin şirazesini kaydırıp coğrafyanın da ebesini bellemeye başladıkları güç savaşı sonrası "dinci" geçinen kimselerin karısına kızına sıkılıp sıkılıp küfrettiği bir boy hedefi haline geldi. düşünsene hoşgörü dini islam ama en çok dinciler küfrediyor, taciz ediyor vs.. hayat garip, kuşlar uçuyor falan...

    şimdi ilgi alanımız tarafından baktığın zaman hakan şükür futbolcu. bildiği, yapabildiği tek şey futbol oynamak. futbolculuğu dönemlerinden beri "saha dışında" ne olduğu bilinen bir insandı. kariyerinin başlarında yaptığı düğünü kılan kişi recep tayyip erdoğan, nikah şahidi de o zamanın hoca efendisi idi. golcü oyuncuların gol atamadan geçirdiği dönemler için kullanılan gol orucu lafının çıkış noktası her ramazan dönemi haliyle düşen performansıyla hakan şükür'dür. arif erdem ve hakan ünsal da dönemin afişe olmuş isimleriydi. hakan ünsal eşinden dolayı, arif erdem de 2 yıl kadar aşk yaşadığı dönemin ünlü spikeri ece özbek ile başını kapama konusunda anlaşmazlık yaşadığı için ayrılmasıyla. suat kaya ve okan buruk ise dönem dönem katıldıkları mitingler ile kendilerini açığa çıkardılar. o değil de o pırasa saçları, dişlek sırıtması ve çiroz fiziğiyle arif erdem bir dönem "hızlı çapkın"dı, vay anasınıydı sayın seyirciler...

    futbolculuğu sonrası hizmet(!) maksadıyla milletvekili oldu. aynı dönemde fahiş ücretler karşılığında bir dönem lig tv'de, bir dönem de devlet televizyonunda yorumculuk yaptı. bu güç savaşının başlamasıyla safını seçip istifayı bastı. süreci normalleştirmek adına bir sonraki dönem bağımsız olarak milletvekili adayı oldu. daha sonra sessiz sedasız yurtdışına yerleşti. 15 temmuz'da yaşanan darbe girişimine kadar da unutuldu aslında.

    15 temmuz 2016 gecesi dünya tarihinin en ilginç(!) ve vahşi gecelerinden biri oldu. 20 yıla yakın bir süre sistematik olarak birlikte çalışıp dipten en tepeye çıkan iki güruh arasındaki savaşın en ateşli safhası yaşandı. "hoşgörü dini" islamı kalkan edinenlerin ne kadar vicdansız olabileceğini gördük-yaşadık. ülkeyi ve ülkenin varlıklarını paylaşamayan bu güruhların anlaşmazlığı ülkeyi bir gecede bambaşka yerlere götürdü. sosyolojik ve psikolojik anlamda bir atom bombasına eşdeğer bir travma yaşadık. siyasi, akademik, sanat hatta spor alanında yaşanan kıyımların ve buna bağlı kırılmaların etkisinin kaç yıl sürebileceğini öngörmek imkansız.

    tabi darbe sonrası dönemin ilginçliklerinden biri de "bir zamanlar kardeştik" muhabbetleri oldu. bunca yıldır güce yaranarak geçinen, omurgasızlığını sermaye etmiş çoğunlukları bir telaş aldı. 20 yıla yakın süredir kucak kucağa yazılan tarih bir anda baştan yazılmaya çalışıldı. yaratılan baskı ve korku ortmının etkisiyle "aşırı" hareketler bir omurgasızlık turnusolu oldu adeta. fetö aleyhinde anlamsız derecede aşırı ve uç tepki veren bir dolu adam/kadın itibar görmeye, yeni düzende saf tutmaya çalıştı. biraz eşelenince istisnasız hepsinin "hocaefendi" ile kucak kucağa geçtiği dönemlere rastlandı.

    bugün vatan haini olarak anılan hakan şükür bu sürecin neresindeydi peki. takımı hep beraber "hocaefendi" ile sohbete götürmesi ve "valiz dolusu ümmet parasını amerika'ya götürmek" dışında ortaya çıkmayı geçtim iddia edilebilecek bir "örgütsel" faaliyeti yok. millet askeri liselerde, devlet dairelerinde falan adam doğrayıp kendilerine kadro oluştururken arif erdem'in bir dönem tüm altyapıya yayılmış yeğenlerinden birini bile a takıma çıkaramadılar. yeniçeri ocağı muhabbetleri vardı elbette ama, o olay da ilerleyen yıllarda her "büyük" takımı virüs gibi saran bir yerli futbolcu dayanışması olup çıktı.

    bugün hakan'a söven, hakaret eden kitleyi ikiye ayırmak mümkün. bence azınlıkta olan kısmını yönlendiren demeyeyim bu olayın içine sokan galatasaray nefreti. onları zaten herhangi bir değerlendirmeye almak yersiz. kitlenin kalan kısmı ise tamamen hakan şükür'ün saha dışı kimliği sebebiyle herşeyine nefret edip laf söyleme derdinde. bu insanların acaba kaç tanesi hayatında "hiç" sohbete katılmamış, "ümmet" parası vermemiş, "pilav" yememiş, yurtta kalmamış, dershaneye gitmemiş... tabi bu kitlenin içinde asıl uç tepkileri veren yine bir dönem sırf yarar sağlamak için cemaat yanlısı "takılan"lar oluyor. çünkü ortada büyük bir korku var. aynı yolda yürüdüğü insanlara bunu yapanlar ne mal olduğunu açık ettiği anda "arada derede" takılanlara neler yapmaz? bu da şimdi yaşadığımız cinnet ortamına katkı olarak yansıyor.

    hakan şükür bugün firari durumda. gemileri yakıp ülkeye gelse bile hakkında getirilebilecek olan suçlamaları kendisini yargılayacak olan insanlar dahil milyonlarca insan yapmıştır bugüne kadar. tek farkı göz önünde bulunan bir insan olması, bu da kendisinden beklenen "hizmet"in buna paralel olarak daha büyük olması. savunuyor değilim, bugün nefret etmesem de gönül rahatlığıyla bağrıma basabileceğim bir idol değil bu yüzden. ama sırf bilinen, tanınan bir insan olması hakan şükür'ün örgüt(!) içinde önemli bir yere sahip olduğu ya da karar verici bir etkisi olduğu anlamına gelmez. kaldı ki bu da sadece bir kanaat.

    sırf bu sebepten kendisinin galatasaray sporcusu olarak kazandığı bir hakkı iptal etmek galatasaray'ı dalkavuk durumuna düşürmek olurdu. darbe sonrası dönemde "kandırıldım" diyerek bir iki fetöye sallayıp, "kardeşiniz hakan şükür olarak aranıza dönmek istiyorum" diyerek işin içinden güzelce sıyrılıp şimdi memleketinde göğsünü gere gere gezmeye devam edebilirdi. o zaman da bugün üyeliğinin ihraç kararını tartışıyor, aynı çevreler tarafından bu sefer de böyle bir isme saygısızlık yaptığımız için suçlanıyor olurduk. düşünsene yıllarca çuvallarla para taşıdıyıp güçlendirdiğin(!), misyonerliğini yaptığın(!) bir örgüt(!) hakkında çıkıp iki cümle söyleyerek aklanabilliyorsun. müthiş bir demokrasi, korkunç bişey...

    böylesine karmaşık bir düzende, böylesine uyduruk bir savaşta tabi dengelerin algıların karışmamasının imkanı yok. kendisinin ihraç edilmemesi ise ne örgütsel bir olay, ne de bir sahiplenmedir. altı üstü fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür olmakla açıklanabilir. omurgasızlığın prim yaptığı, hatta "devlet politikası" olduğu bir dönemde tabi anlaşılması, idrak edilmesi, hele ki sindirilebilmesi kolay değildir.

    gerçi belki de en güzeli böyle olur. bir hışımla saldırıp donumuza kadar alırlar da başımızdaki akbabalardan kurtulmuş bir şekilde yolumuza devam ederiz...
App Store'dan indirin Google Play'den alın