1
"bestekar" lakaplı orhan ölçen’in hazırladığı; galatasaray tribün tarihini anlatan, “aslan yürekliler” kitabından alıntıdır..
azmi tuncay (1968)
azmi’yi çocuk denecek yaşta tanıdım. o yıllarda çok yakın bir arkadaşlığımız olmasa da ilerideki yıllarda kurduğumuz “kadıköylü aslanlar grubu”nda beraber çok çalıştık. azmi’yi ilk gördüğümden beri gözü kara ve galatasaray’a gönülden bağlı biri olarak tanımışımdır.
evlenip şile’de yaşamaya başlaması, belli bir süre onu tribünlerden koparsa da içindeki galatasaray sevgisi hep taze kalmıştı. azmi’yle anılarını konuşmaya şile’ye gittiğimde, onun şile galatasaraylılar derneği başkanı olduğunu öğrendim. bu görev azmi’ye yakışan bir görevdi ve başkan oluşuna hiç şaşırmadım.
14 yıl sonra gelen şampiyonluk sezonuydu ve şampiyonluk maçından önceki antalya’ya deplasmanına gitmiştik. maçta gözümüz sahada, kulağımız istanbul’da aynı saatte oynanan beşiktaş maçındaydı. aslında benim fazla bir umudum yoktu. beşiktaş’ın ne yapıp edip istanbul’da kendi taraftarı önünde denizli’yi yeneceğini düşünüyordum. iki maç da bitmek üzereyken radyodan gelen haber antalya’da deprem etkisi yaptı. beklediğimiz haber gelmiş. beşiktaş son dakikalarda denizli’den golü yemişti. galatasaray o gün antalya’yı 3-1 yenmiş, iş artık son maça kalmıştı. son maçımızda eskişehir’i ali sami yen’de yendiğimiz takdirde 14 yıl sonra tekrar şampiyon olacaktık.
o an tribünde yaşadığımız mutluluğu kelimelerle anlatmam mümkün değil. hiç unutmam, kendimizi kaybetmiş bir şekilde stadın dışına çıkmıştık. tam bir karnaval havası vardı. antalya’da apartmanlardan üzerimize konfetiler, çiçekler yağıyordu. herkes camlarda, balkonlarda, seneler sonra gelen şampiyonluğu henüz her şey belli olmamasına rağmen kutluyordu.
çok güzel bir yaz akşamıydı ve hava çok sıcaktı. grup halinde topluca limana doğru yürüdük. limana yaklaşmıştık ki meydanda bir yerde bir süs havuzu gördük. herkes birer ikişer elbiselerle havuzun içine atlamaya başladı. millet atlar da biz eksik kalır mıyız? koştum ayaklarımı çömlek yapıp havuza atladım. atlamamla birlikte korkunç bir acıyla ayağa fırlamam bir oldu. havuzun tam ortasında bulunan demir vananın üstüne düşmüştüm. kaba etimden belime kadar gelen morluk bir ay geçmedi.” diyor tribünlerin hızlı taraftarı azmi tuncay.
“hayatım boyunca hiç unutmayacağım günlerden biri de kopenhag’da maç çıkışındaki ambiyanstır. maçtan çıktığımda kendimi türkiye’de şampiyonluk kutlamasında zannettim. bana öyle geldi ki sanki orada bir milyon türk vardı. bütün caddeler, her sokak sarı kırmızıya bürünmüştü” diyerek sözlerini noktaladı azmi.
azmi tuncay (1968)
azmi’yi çocuk denecek yaşta tanıdım. o yıllarda çok yakın bir arkadaşlığımız olmasa da ilerideki yıllarda kurduğumuz “kadıköylü aslanlar grubu”nda beraber çok çalıştık. azmi’yi ilk gördüğümden beri gözü kara ve galatasaray’a gönülden bağlı biri olarak tanımışımdır.
evlenip şile’de yaşamaya başlaması, belli bir süre onu tribünlerden koparsa da içindeki galatasaray sevgisi hep taze kalmıştı. azmi’yle anılarını konuşmaya şile’ye gittiğimde, onun şile galatasaraylılar derneği başkanı olduğunu öğrendim. bu görev azmi’ye yakışan bir görevdi ve başkan oluşuna hiç şaşırmadım.
14 yıl sonra gelen şampiyonluk sezonuydu ve şampiyonluk maçından önceki antalya’ya deplasmanına gitmiştik. maçta gözümüz sahada, kulağımız istanbul’da aynı saatte oynanan beşiktaş maçındaydı. aslında benim fazla bir umudum yoktu. beşiktaş’ın ne yapıp edip istanbul’da kendi taraftarı önünde denizli’yi yeneceğini düşünüyordum. iki maç da bitmek üzereyken radyodan gelen haber antalya’da deprem etkisi yaptı. beklediğimiz haber gelmiş. beşiktaş son dakikalarda denizli’den golü yemişti. galatasaray o gün antalya’yı 3-1 yenmiş, iş artık son maça kalmıştı. son maçımızda eskişehir’i ali sami yen’de yendiğimiz takdirde 14 yıl sonra tekrar şampiyon olacaktık.
o an tribünde yaşadığımız mutluluğu kelimelerle anlatmam mümkün değil. hiç unutmam, kendimizi kaybetmiş bir şekilde stadın dışına çıkmıştık. tam bir karnaval havası vardı. antalya’da apartmanlardan üzerimize konfetiler, çiçekler yağıyordu. herkes camlarda, balkonlarda, seneler sonra gelen şampiyonluğu henüz her şey belli olmamasına rağmen kutluyordu.
çok güzel bir yaz akşamıydı ve hava çok sıcaktı. grup halinde topluca limana doğru yürüdük. limana yaklaşmıştık ki meydanda bir yerde bir süs havuzu gördük. herkes birer ikişer elbiselerle havuzun içine atlamaya başladı. millet atlar da biz eksik kalır mıyız? koştum ayaklarımı çömlek yapıp havuza atladım. atlamamla birlikte korkunç bir acıyla ayağa fırlamam bir oldu. havuzun tam ortasında bulunan demir vananın üstüne düşmüştüm. kaba etimden belime kadar gelen morluk bir ay geçmedi.” diyor tribünlerin hızlı taraftarı azmi tuncay.
“hayatım boyunca hiç unutmayacağım günlerden biri de kopenhag’da maç çıkışındaki ambiyanstır. maçtan çıktığımda kendimi türkiye’de şampiyonluk kutlamasında zannettim. bana öyle geldi ki sanki orada bir milyon türk vardı. bütün caddeler, her sokak sarı kırmızıya bürünmüştü” diyerek sözlerini noktaladı azmi.