118
geçen sezon şampiyonlar ligi grupları belli olduktan sonra umarım tarihi fark yemeyiz diye umut etmiştim. anderlecht dışında hiçbir takımı yenemeyeceğimizi düşünüyordum. tabii maç günleri insanın aklına bir "acaba" duygusallığı baskın geliyordu. sonuçta biz avrupa'da farklı oynayan bir takımdık ancak geçen sezon kazın ayağının öyle olmadığını gördük. bu sezon taraftar daha gerçekçi bir görüntüde, duygusallığın baskın gelmesi için sanki özel olarak uğraşıyor, sinerji yakalamaya çalışıyor gibiler.
bu maç için, geçmiş başarıların getirdiği bir belirsizlik hakim olsa da oynadığımız leş futbolun herkes farkında. tekrar ediyorum hakim olan unsur umut değil belirsizlik. yarın belki küçük takımların haddini bilmesi gibi tamamen defansif, kontrollü, kontradan gol arayan bir takım kimliğinde oynayacağız. belki beraberlik alabiliriz belki galipte gelebiliriz ama kesin olan şey yarın büyük, kazanan bir takım kimliği gösteremeyecek olmamızdır.
2006 yılında şampiyonlar ligi'nde psv ile kendi evimizde yaptığımız maç aklıma geldi. ilk yarı yanlış hatırlamıyorsam arda'nın golüyle öne geçmiştik. arkadaşlar sevinse de ben pek sevinememiştim maçı alabileceğimize pek inanmıyordum, ikinci yarıda da psv maçı çevirmişti. ama o sezon bile bu sezon olduğu gibi hüsran yaşarız nasılsa diye düşünmemiştim. çünkü kısıtlı kadromuza rağmen büyük takım gibi oynuyorduk. o sezonun finalisti liverpool'a karşı karakterli bir futbol sergileyebilmiştik. ama şimdi benimle birlikte pek çok galatasaray taraftarında karamsarlık hakim bunun sebebi transferler, o veya bu değil. takım uzun zamandır futbol oynamıyor. avrupa futboluna gözünü kapatmış, yeniliklerden, gelişmelerden uzak bir galatasaray manzarası ortaya çıkmaya başladı; az olsun bizim olsun, bizden olsun gibi lokal bir felsefe takımın kimyasına kasıtlı olarak işleniyor sanki.
taraftarın isyan ettiği şey tam olarak bu geriye gidiş, irticadır. kimse 4. yıldızdan sonra bu sezonda şampiyon olmalıyız illa ki demiyor. hazır 4. yıldız yükünü üzerimizden atmışken avrupa'ya konsantre olalım, en azından bir sistem kuralım bu sezon olmasa da diğer sezonlar sadece bireysel yeteneklerle değil futbolumuzla da en büyük kulüplere karşı kafa kafaya oynayalım diye bekliyor. pek tabii şampiyonlar ligi içinde ilk 2'den kopmamak gerektiğini beyan etmeye gerek yok. ee herhangi bir sistemin, modern futbola ve büyük bir takıma yakışan futbol anlayışın yoksa o zaman yıldız transferi yapılması gerekir. sonuçta taraftarı artık müşteri profilinde değerlendiriyorsun. sms'le ürün satmaya çalıştığın taraftar da senden yıldız oyuncu bekler ve bu gayet doğaldır. şayet formadan, kombineden, yayın haklarından yeterli geliri sağlayamıyorsan. 30 milyon taraftarı olan hadi bunun 7-8 milyonu alıcı taraftar olsun bu taraftardan para kazanmayı bilmiyorsan bazı makamları işgal etmenin gereği yok.
çok basit bir formül varsayalım. taraftar ibrahimoviç'i istediği anda bağış anlamında değil herhangi bir çekiliş, hediye vaad ederek sms'le yeterli kaynak oluşturulabilirdi. galibiyet sonralarında, şampiyonluk sonrasında yine bu tür pazarlama teknikleri çok rahat uygulanabilirdi. ama bunları geçtim 4. yıldızı formaya doğru düzgün iliştirmekten aciz, pazarlamaktan aciz adamların yönetici, idari veya başka kurumsal makamlara gelmesi başlı başına rezalettir.
hem iş bilmez hem dürüst olmayan adamlar ne yazık ki sadece galatasaray'ı değil ülkeyi ve ülkenin resmi diğer kurumlarını, kuruluşlarını yönetiyor. bir arkadaş doğru bir tespitte bulunmuş. hamza hamzaoğlu gönderilse bülent korkmaz'ı getirir bu yönetim diye.
herşeye rağmen galip gelmek güzeldir. yarın da inşallah kazanırız.
bu maç için, geçmiş başarıların getirdiği bir belirsizlik hakim olsa da oynadığımız leş futbolun herkes farkında. tekrar ediyorum hakim olan unsur umut değil belirsizlik. yarın belki küçük takımların haddini bilmesi gibi tamamen defansif, kontrollü, kontradan gol arayan bir takım kimliğinde oynayacağız. belki beraberlik alabiliriz belki galipte gelebiliriz ama kesin olan şey yarın büyük, kazanan bir takım kimliği gösteremeyecek olmamızdır.
2006 yılında şampiyonlar ligi'nde psv ile kendi evimizde yaptığımız maç aklıma geldi. ilk yarı yanlış hatırlamıyorsam arda'nın golüyle öne geçmiştik. arkadaşlar sevinse de ben pek sevinememiştim maçı alabileceğimize pek inanmıyordum, ikinci yarıda da psv maçı çevirmişti. ama o sezon bile bu sezon olduğu gibi hüsran yaşarız nasılsa diye düşünmemiştim. çünkü kısıtlı kadromuza rağmen büyük takım gibi oynuyorduk. o sezonun finalisti liverpool'a karşı karakterli bir futbol sergileyebilmiştik. ama şimdi benimle birlikte pek çok galatasaray taraftarında karamsarlık hakim bunun sebebi transferler, o veya bu değil. takım uzun zamandır futbol oynamıyor. avrupa futboluna gözünü kapatmış, yeniliklerden, gelişmelerden uzak bir galatasaray manzarası ortaya çıkmaya başladı; az olsun bizim olsun, bizden olsun gibi lokal bir felsefe takımın kimyasına kasıtlı olarak işleniyor sanki.
taraftarın isyan ettiği şey tam olarak bu geriye gidiş, irticadır. kimse 4. yıldızdan sonra bu sezonda şampiyon olmalıyız illa ki demiyor. hazır 4. yıldız yükünü üzerimizden atmışken avrupa'ya konsantre olalım, en azından bir sistem kuralım bu sezon olmasa da diğer sezonlar sadece bireysel yeteneklerle değil futbolumuzla da en büyük kulüplere karşı kafa kafaya oynayalım diye bekliyor. pek tabii şampiyonlar ligi içinde ilk 2'den kopmamak gerektiğini beyan etmeye gerek yok. ee herhangi bir sistemin, modern futbola ve büyük bir takıma yakışan futbol anlayışın yoksa o zaman yıldız transferi yapılması gerekir. sonuçta taraftarı artık müşteri profilinde değerlendiriyorsun. sms'le ürün satmaya çalıştığın taraftar da senden yıldız oyuncu bekler ve bu gayet doğaldır. şayet formadan, kombineden, yayın haklarından yeterli geliri sağlayamıyorsan. 30 milyon taraftarı olan hadi bunun 7-8 milyonu alıcı taraftar olsun bu taraftardan para kazanmayı bilmiyorsan bazı makamları işgal etmenin gereği yok.
çok basit bir formül varsayalım. taraftar ibrahimoviç'i istediği anda bağış anlamında değil herhangi bir çekiliş, hediye vaad ederek sms'le yeterli kaynak oluşturulabilirdi. galibiyet sonralarında, şampiyonluk sonrasında yine bu tür pazarlama teknikleri çok rahat uygulanabilirdi. ama bunları geçtim 4. yıldızı formaya doğru düzgün iliştirmekten aciz, pazarlamaktan aciz adamların yönetici, idari veya başka kurumsal makamlara gelmesi başlı başına rezalettir.
hem iş bilmez hem dürüst olmayan adamlar ne yazık ki sadece galatasaray'ı değil ülkeyi ve ülkenin resmi diğer kurumlarını, kuruluşlarını yönetiyor. bir arkadaş doğru bir tespitte bulunmuş. hamza hamzaoğlu gönderilse bülent korkmaz'ı getirir bu yönetim diye.
herşeye rağmen galip gelmek güzeldir. yarın da inşallah kazanırız.