5766
drogba'nın ilk çıktığı akhisar maçında attığı golü unutamıyorum. normal standartlarda bi futbolcu için o ortanın gol olması imkansıza yakınken, drogba allah ne verdiyse zıplayıp havada süzüm süzüm süzülerek yükselmiş ve golü bulmuştuk. golü bulmamıza değil, drogba'nın müthiş gayretine sevinmiştim. bizim hayalini kurduğumuz, özlemini duyduğumuz, maçın en "ulan ah şimdi ben orda olucaktım ki!" dakikalarında oyuna girmiş ve o cümlede "ben" olmuştu drogba. buna sevinmiştim. ben galatasaray'ı bazen vücudumda bana ait bi parça, bazen de parçası olduğum bi bütünlük gibi hissediyorum. o yüzden biri kötü bişiy söylese, bi başka takımla kıyaslasa ya da alaya alsa canım sıkılır, moralim bozulur. içsel olarak sahiplenmişim galatasaray'ı ama bu bende şartlanmış bi refleks değil. yani kardeşimle kavga ederim, tartışırım, günlerce konuşmam belki çok sinirlenir bi kaşık suda boğmak isterim ama eğer bi başkasının ona kötü davrandığını ya da hakkında kötü konuştuğunu duyarsam onun belasını sikerim. ben galatasaray'ı böyle seviyorum ve belki bi çoğunuza garip gelicek ama drogba'nın o golünde bu tutkunun kıvılcımını görmüştüm. böylesi bi adamın, benim renklerine bakmaya doyamadığım, iki maçı arasındaki günlerin ömür kadar uzun geldiği takımımın formasını daha ilk maçından bu hırsla taşıması beni onurlandırmıştı. galatasaray, metin oktay'ın da dediği gibi köklü bir gelenektir ve drogba, gerek saha içindeki ciddiyeti ve disipliniyle, gerekse saha dışındaki hayatıyla, kişilik özellikleriyle bu geleneğe yakışan ve kulüp tarihinde hep gururla bahsedilecek bi insandır.