171
galatasaray'la ikinci sezonuma başladığım oyun.
ilk sezonda takıma hiç bir takviye yapmadım. malum finansal durum ve yabancı kısıtlamasından dolayı, eldekilerden maksimum verimi almaya çalıştım. oyun tabiriyle "4-1-2-3 dos geniş alan" bizim tabirimizle "4-5-1" taktiğini takıma benimsetmeye çalıştım. sezona fırtına gibi başladık. süper kupayı aldık önce fener'den. şampiyonlar ligi'nde de real madrid, zenit ve sparta prag'ın bulunduğu grupta önce zenit'i sahamızda 2-0'la geçtik. 2. maçta sparta prag'ı sparta'da 1-0 yenerek 2'de 2 yaptık ve real madrid maçlarını düşünmeye başladık.
real madrid karşısında ilk maç sami yen'deydi. sahamızda da olsak, ofansif bir anlayış benimsemedim. taktikten ödün vermeden, kanatlara açılacak uzun toplarla ve kontra ataklarla real madrid'e karşı gol bulmayı hedefledim. henüz 1. dakikada olcan muhteşem sol ayağıylan yabıştırdı ve 1-0 öne geçtik. real madrid afallamıştı. toparlanmalarına fırsat vermeden kornerden gelen yan topla semih kaya'nın boşta kalan topu tamamlamasıyla 2-0'ı bulduk. bu sefer ben afalladım. real karşısında 11 dakikada 2-0 yapmak rüya gibiydi. bir yandan da korkmaya başladım, ulan bunlar sağlı sollu gelir bir anda 2-2 filan olur mu diye. takıma yürekli oynamaları talimatını verdim. inanır mısınız real pozisyon bulamadı. ronaldo topu aldığı an hayvani prese maruz kalıyordu. bunun üzerine bale sakatlandığında her ne kadar "oh" çekecek olduysam da yerine james rodriguez girince hevesim kursağımda kaldı.
ikinci yarıya da ilk yarıdaki düzenle çıktık. real başlarda çok bastırdı ancak 55. dakikada yine kanatlara açılan uzun topta, bruma rakiplerini çalımlayarak girdi ceza sahasına, attı golünü. 3-0 oldu. sahada oyuncular, tribünde taraftarlar, bilgisayar başında ben mutluluktan halay çekiyoruz. real madrid de moralman çöktü. artık oyunun kontrolü tamamen bizdeydi. maçı uzun bir süre zafer marşları eşliğinde rölantide oynadık. son dakikalarda ceza sahasına doldurulan topta burak yerde kalınca alman hakem verdi penaltıyı. selçuk geldi topun başına, skor tabelasına 4-0 yazdırdı. maç bu skorla bitti. ben mutluluktan ağlama noktasına geldim. ancak maç sonrası ancelotti'nin "onlarla madrid'de hesaplaşacağız" demesi altıma sıçmama sebep oldu.
her neyse, rövanşta real madrid'in 38, bizim 14 şut çektiğimiz maçta 7-3 mağlup olduk. zenit'e deplasmanda yenilip, son maçta sparta prag'ı sami yen'de yenince bir üst tur vizesi aldık. rakibimiz juventus oldu. juventus karşısına, melo, sneijder, pandev, muslera ve yasin öztekin'den (kendisi 10 numara bir yedek olup inanılmaz faydalı olduğu için yazıyorum) yoksun çıktık. sahamızda bu kadar eksiğe rağmen 1-1 berabere kalabildik. rövanştaysa juventus bizi evire çevire tokatladı, 4-2 mağlup ayrıldık sahadan. zaten o juventus, şampiyonlar ligi finali'nde bayern'i de tokatladı ve şampiyonlar şampiyonu oldu.
ligdeyse, juventus karşısındaki sakatların olmadığı dönemde çok büyük puan kayıpları yaşadık. bu süreçte fenerbahçe'nin 6 puan gerisine düştük. ama yılmadık. 33. haftada maç saraçoğlu'ndaydı çünkü. fark 3'e düşsün, saraçoğlu'nda bunları tokatlayıp şampiyon oluruz hesapları yapıyordum. nitekim fark 31. haftada 3 puandı da. ancak ne olduysa 32. haftada oldu. rize karşısında oyunu domine etmişken, 10 kişi kaldık. 1-0 öndeydik. son dakikaya kadar da taşıdık üstünlüğümüzü. ancak son dakikada yediğimiz golle maç 1-1 tamamlandı. puan farkı 5 oldu. yani kadıköy'de galibiyet almamız da yetmeyecekti bize. moraller bozuldu. basın üzerimize oynadı. kadıköy'de çıkıp aslanlar gibi topumuzu oynadık. 3 topumuzun direkten döndüğü maçta fenerbahçe balı sayesinde 2-2'lik beraberliği kurtardı ve şampiyonluğunu ilan etti. buna rağmen ünal başganımız bana maçın ertesi günü yeni sözleşme teklif ederek medya maymunlarının ağzını kapatmayı da bildi.
2. sezonda takımın genel yapısını korumaya çalıştım. dany ve amrabat'ı 1,3 ve 1,9 milyon euro'ya sattım. alex telles'e ac milan'dan 8 milyon euroluk bir teklif geldi ve reddedemedim. bunların yanı sıra eray işcan ve umut gündoğan'ı da mutsuz oldukları için yolladım. pandev, sabri ve engin baytar'ı da sözleşmeleri bitince yolladım.
takıma ise 3 transfer yaptım. bunların ilki, alex telles'in yerine bonservisi elinde olan urby emmanuelson'u almak oldu. ikinci olarak sinan bolat'ı bonservisiyle 650k euro'ya aldım. son olarak da forvet hattını sadece umut ve burak'a emanet etmek istemediğimden, sampdoria'dan 4,5 milyon euro'ya stefano okaka'yı aldım. sezona şampiyonlar ligi ilk eleme turundaki 2-0'lık slovan liberec galibiyetleriyle başladık. bir üst tur play-off'unda rakibimiz dnipro. bakalım neler olacak.
dipnot: bir önceki sezon şampiyonlar liginde aldığım puanlar dolayısıyla kulübün avrupadaki puanı 77,... küsürdü. bu sayede 76,.... küsür puanı olan ajax'ı geride bırakarak play-off kurasına seri başı olarak katılabildik. hani olur da 2014-2015 sezonunu 2. kapatırsak ve ön eleme oynama durumunda kalırsak, prandelli'nin kulaklarını çınlatmamız için bir sebep daha olsun diye söylüyorum.
ilk sezonda takıma hiç bir takviye yapmadım. malum finansal durum ve yabancı kısıtlamasından dolayı, eldekilerden maksimum verimi almaya çalıştım. oyun tabiriyle "4-1-2-3 dos geniş alan" bizim tabirimizle "4-5-1" taktiğini takıma benimsetmeye çalıştım. sezona fırtına gibi başladık. süper kupayı aldık önce fener'den. şampiyonlar ligi'nde de real madrid, zenit ve sparta prag'ın bulunduğu grupta önce zenit'i sahamızda 2-0'la geçtik. 2. maçta sparta prag'ı sparta'da 1-0 yenerek 2'de 2 yaptık ve real madrid maçlarını düşünmeye başladık.
real madrid karşısında ilk maç sami yen'deydi. sahamızda da olsak, ofansif bir anlayış benimsemedim. taktikten ödün vermeden, kanatlara açılacak uzun toplarla ve kontra ataklarla real madrid'e karşı gol bulmayı hedefledim. henüz 1. dakikada olcan muhteşem sol ayağıylan yabıştırdı ve 1-0 öne geçtik. real madrid afallamıştı. toparlanmalarına fırsat vermeden kornerden gelen yan topla semih kaya'nın boşta kalan topu tamamlamasıyla 2-0'ı bulduk. bu sefer ben afalladım. real karşısında 11 dakikada 2-0 yapmak rüya gibiydi. bir yandan da korkmaya başladım, ulan bunlar sağlı sollu gelir bir anda 2-2 filan olur mu diye. takıma yürekli oynamaları talimatını verdim. inanır mısınız real pozisyon bulamadı. ronaldo topu aldığı an hayvani prese maruz kalıyordu. bunun üzerine bale sakatlandığında her ne kadar "oh" çekecek olduysam da yerine james rodriguez girince hevesim kursağımda kaldı.
ikinci yarıya da ilk yarıdaki düzenle çıktık. real başlarda çok bastırdı ancak 55. dakikada yine kanatlara açılan uzun topta, bruma rakiplerini çalımlayarak girdi ceza sahasına, attı golünü. 3-0 oldu. sahada oyuncular, tribünde taraftarlar, bilgisayar başında ben mutluluktan halay çekiyoruz. real madrid de moralman çöktü. artık oyunun kontrolü tamamen bizdeydi. maçı uzun bir süre zafer marşları eşliğinde rölantide oynadık. son dakikalarda ceza sahasına doldurulan topta burak yerde kalınca alman hakem verdi penaltıyı. selçuk geldi topun başına, skor tabelasına 4-0 yazdırdı. maç bu skorla bitti. ben mutluluktan ağlama noktasına geldim. ancak maç sonrası ancelotti'nin "onlarla madrid'de hesaplaşacağız" demesi altıma sıçmama sebep oldu.
her neyse, rövanşta real madrid'in 38, bizim 14 şut çektiğimiz maçta 7-3 mağlup olduk. zenit'e deplasmanda yenilip, son maçta sparta prag'ı sami yen'de yenince bir üst tur vizesi aldık. rakibimiz juventus oldu. juventus karşısına, melo, sneijder, pandev, muslera ve yasin öztekin'den (kendisi 10 numara bir yedek olup inanılmaz faydalı olduğu için yazıyorum) yoksun çıktık. sahamızda bu kadar eksiğe rağmen 1-1 berabere kalabildik. rövanştaysa juventus bizi evire çevire tokatladı, 4-2 mağlup ayrıldık sahadan. zaten o juventus, şampiyonlar ligi finali'nde bayern'i de tokatladı ve şampiyonlar şampiyonu oldu.
ligdeyse, juventus karşısındaki sakatların olmadığı dönemde çok büyük puan kayıpları yaşadık. bu süreçte fenerbahçe'nin 6 puan gerisine düştük. ama yılmadık. 33. haftada maç saraçoğlu'ndaydı çünkü. fark 3'e düşsün, saraçoğlu'nda bunları tokatlayıp şampiyon oluruz hesapları yapıyordum. nitekim fark 31. haftada 3 puandı da. ancak ne olduysa 32. haftada oldu. rize karşısında oyunu domine etmişken, 10 kişi kaldık. 1-0 öndeydik. son dakikaya kadar da taşıdık üstünlüğümüzü. ancak son dakikada yediğimiz golle maç 1-1 tamamlandı. puan farkı 5 oldu. yani kadıköy'de galibiyet almamız da yetmeyecekti bize. moraller bozuldu. basın üzerimize oynadı. kadıköy'de çıkıp aslanlar gibi topumuzu oynadık. 3 topumuzun direkten döndüğü maçta fenerbahçe balı sayesinde 2-2'lik beraberliği kurtardı ve şampiyonluğunu ilan etti. buna rağmen ünal başganımız bana maçın ertesi günü yeni sözleşme teklif ederek medya maymunlarının ağzını kapatmayı da bildi.
2. sezonda takımın genel yapısını korumaya çalıştım. dany ve amrabat'ı 1,3 ve 1,9 milyon euro'ya sattım. alex telles'e ac milan'dan 8 milyon euroluk bir teklif geldi ve reddedemedim. bunların yanı sıra eray işcan ve umut gündoğan'ı da mutsuz oldukları için yolladım. pandev, sabri ve engin baytar'ı da sözleşmeleri bitince yolladım.
takıma ise 3 transfer yaptım. bunların ilki, alex telles'in yerine bonservisi elinde olan urby emmanuelson'u almak oldu. ikinci olarak sinan bolat'ı bonservisiyle 650k euro'ya aldım. son olarak da forvet hattını sadece umut ve burak'a emanet etmek istemediğimden, sampdoria'dan 4,5 milyon euro'ya stefano okaka'yı aldım. sezona şampiyonlar ligi ilk eleme turundaki 2-0'lık slovan liberec galibiyetleriyle başladık. bir üst tur play-off'unda rakibimiz dnipro. bakalım neler olacak.
dipnot: bir önceki sezon şampiyonlar liginde aldığım puanlar dolayısıyla kulübün avrupadaki puanı 77,... küsürdü. bu sayede 76,.... küsür puanı olan ajax'ı geride bırakarak play-off kurasına seri başı olarak katılabildik. hani olur da 2014-2015 sezonunu 2. kapatırsak ve ön eleme oynama durumunda kalırsak, prandelli'nin kulaklarını çınlatmamız için bir sebep daha olsun diye söylüyorum.