• 747
    ihsan eliaçık'ın kaleminden kurban bayramı

    --- alıntı ---

    kurban ne anlama geliyor?

    kurban bayramından ne anlamamız lazım?

    gurbân (kurban) kelimesi yakınlaşmak demektir; aynı zamanda, yumuşak g (ğ)  ile söylendiğinde, ğarip (garip), ğurebâ (gureba) aynı kökten gelen kelimelerdir. garip, gureba kelimeleri, kuran’ın kullandığı kavramlar. [yalnız kalmış, garip kalmış bir yetime…] diye de, beled suresi’nde geçer.

    kurban, gariplerle, kimsesizlerle, yoksullarla, itilmişlerle, dışlanmışlarla, ötekileştirilmişlerle yakınlaşmak, onlarla hemhal olmak demektir. peygamberimiz bu bayramda yani garip gureba ile yakınlaşma bayramında, sabah, bayram namazından sonra ilk yaptığı şey, ashab-ı suffa diye bildiğimiz, gariplerin, yoksul kimselerin, evsiz sahabelerin kaldığı yere gelip, onlarla bayramlaşmak idi. kendi evinden ve ailesinden, eşlerinden önce, kimsesiz, garibân diye ifade ettiğimiz sahabelerle bayramlaşırdı. onlarla kahvaltı eder, sohbet eder, gününü onlarla geçirmeye gayret ederdi. bu, sadece bayramlarda değil, başka zamanlarda da böyle idi.

    malum, islam’ın ilk doğuş yıllarında müslümanlar günlük toplanırlar, yani salât ederlerdi. hayye ale’ssalâh diye çağırılırlar, bu, haydin yardımlaşmaya ve dayanışmaya demekti. ve herkes toplanır. abdest alınır, salâta katılırken el yüz yıkanır, toplantıya temiz çıkılır. ve insanlar, çalıştıklarında, ürettiklerinde hayvan olarak ihtiyaçtan fazla ne varsa, onu salât toplantısına getirirler, onu orada ihtiyaç sahibi alır. bunu haftalık olarak cumada, yıllık olarak da hacda yaparlar.

    kameri aylara göre, yılın son ayı zilhicce ayıdır. zilhicce, hac sahibi, ziyaret sahibi ay demektir. zilhiccenin dokuzuncu günüde, arabistan’ın hatta dünyanın her yerinden gelenler, allah’ın evinin etrafında toplananlar, arafat’ta vakfeye dururlar, sonra kâbe’yi tavaf ederler. herkes, bulundukları yerden, ihtiyacından fazla ne varsa oraya getirir, cumada haftalık yaptığımızı, orada yıllık olarak yaparız ve başka diyarlardan gelen ihtiyaç sahipleri de, onları oradan alır. şimdi bu, dünya genelinde oluyor. peygamberimiz zamanında mekke çapında ve giderek arabistan çapında oluyordu. peygamberimiz vefat ettiğinde, islamiyet arabistan dışına çıkmamıştı. allah’ın evi kâbe, kamuyu temsil ediyor. o zamanların tarım toplumunda, ihtiyaçtan fazlası dendiğinde, koyun, deve akla geliyordu ve onun ihtiyaçtan fazlasını kâbe’ye getiriyorlardı. ne için? ihtiyacı olan alsın, taşımada, çift sürmede kullansın diye. o hayvan, bir anlamıyla sermaye olmuş oluyor, oraya kesilmesi için geliyor değil.

    bu, aynı zamanda, eski bir kültürün (islam öncesi kültürün) devamıdır. sümerlerde ihtiyaç fazlası tapınağa getirilen mallar yine koyun, deve, inekti. ortadoğu halkları binlerce yıl, sermaye olarak bu hayvanları kullandı, bunlardan iki tanesine sahip olursan yoksulluktan kurtuluyordun. bunlar getiriliyordu ve üzerlerine “tanrı malı” diye damga vuruluyordu ve ona kimse dokunamıyordu. neden? çünkü o, mabede getirilmiş. o kimin hakkı? ihtiyaç sahibinin, yoksulun hakkı. ona dokunamazsın. tanrı malı, demek, yoksulun hakkı demek. o hayvanların üzerine çentik atılarak işaretleniyordu. tanrı malı olduğunu bildiren işaretler, sümerlerden fenikelilere geçerek, matematikteki x, y, w ifadeleri doğdu. dil bilimde, bu böyle anlatılmaktadır. sümer tapınaklarına bu hayvanlar neden getiriliyordu, orada da mabedin görevi (cuma toplantısı ve hac ile) aynıydı, ihtiyaç fazlası olan oraya getirecek, ihtiyaç sahibi oradan alacak. bu kültür devam etti etti etti, kâbe’ye geldiğinde de, aynı kültürü islamiyet sürdürdü. sümer’in peygamberi sümerlilere bunu anlatmıştı, babil’in peygamberi hz ibrahim babillilere onu anlatmıştı, asur’un peygamberi asurlulara, ninova’da hz yunus peygamber ninovalılara onu anlatmıştı. mekke’de çıkan peygamber hz. muhammed’de, insanlara aynı şeyi anlattı. dedi ki, burası allah’ın evidir, ihtiyacından fazla olanı herkes buraya getirsin. getirdiler ve oraya bıraktılar. üzerinde, allah’ın ismi anılmak, üzerine tanrı damgası vurulması kültürünün devamıdır.

    üzerine allah’ın adı anmayı, bıçağı eline alıp, bismillahirrahmanirrahim diyerek, böyle fışkırtarak hayvanın kanını dökmeye çevirdiler. üzerinde allah’ın ismi anılmak bu değildir! üzerinde allah’ın ismi anılmak demek, ben bu keçiyi, koyunu, deveyi, kamuya, yoksula, gitsin diye adıyorum demektir. üzerinde yazıyor işte tanrı malı, eskiden böyleydi, kuran’dan sonra buna, üzerine allah’ın ismini anmak dendi, bu sözler, bu hayvan kamu malıdır, yoksulun malıdır, kimse almasın demektir. işte bunlara [hedy] denilir.

    ilk bakışta bunların, kesmekle alakası yoktur. fakat daha sonra, uzak diyarlardan gelenler (hacılar) olduğu için, o hayvanlardan kesip, o insanların karınlarını doyurmak için de kullanılmıştır. zamanla, önceki asli vazifesi unutulup, kesme ön plana çıkarılarak, getirilip kesiliyor, bırakılıp gidiliyor şekline dönüştü. kuran geldiğinde araplar bunu zaten yapıyorlardı, kâbe’nin etrafı, kesilmiş kurbanlarla doluyordu. kuran geldi ve bu insanlara dedi ki, bu kestiğiniz hayvanların etleri ve kanları allah’a ulaşmaz, ulaşacak olan sizin takvanızdır. bu şu demektir: bunları kesiyorsunuz da, bunlar bana ulaşmıyor, dolayısı ile, kesip durmanıza gerek yok, siz asıl, kendi aranızdaki davranışlarınıza bakın, birbirinize iyilik etmeyi öğrenin, adaletle davranın, işçinizi ezmeyin, kimseyi sömürmeyin, kul hakkı yemeyin, ben bunlara bakarım, kestiğinize ve kana değil! bunu açıkça söylüyor. fakat bunu da şöyle anladılar: tamam, allah ete ve kana bakmaz, takvaya bakar, yani bıçağı eline alır, hayvanı keserken ki duygularına bakar, bunu allah için kesiyorum derken ki duygularına bakar, takva budur, diyorlar. böyle yorumladılar. ben bu yoruma da katılmıyorum, yanlış bir yorumdur. kuran diyor ki, onların etleri kanları allah’a ulaşmaz! yani, boşuna kesip durmayın. allah diyor ki, onlar bana ulaşmaz, ben sizden iyilik, doğruluk, dürüstlük, kardeşlik, merhamet, sevgi, bunları bekliyorum; karz-ı hasen, salât, zekât, ihtiyaç fazlasını verme, isâr, birbirinize kendinizi feda etme, yoksulları gözetme, zayıfın elinden tutma, düşmüşü kaldırma, bunları beliyorum, takva budur. her yeri kan gölüne çevirdiğin zaman, allah bundan mutlu oluyor değildir. işin aslı buydu, sonra döndü dolaştı ve başka bir şeye dönüştü.

    bugün yoksul insanlar, çevre baskısında kalarak, ben kurban kesemedi dedirtmem diyor ve gidiyor bankadan bayram kredisi, kurban kredisi alıyor, faizli kredi kartı taksiti ile, kurban borcuna giriyor. bu insanlara  bu eziyeti yapmaya  kimsenin hakkı yok. diyanet açıklama yapmalı ve demeli ki, kuran’da kurban ayetleri, genellikle hacda geçer, şuanda orada büyük bir toplantı oluyor, insanlar uzak diyarlardan geliyor, orada kesilenler hem yenmek hem yoksullara dağıtmak içindir; madem orada bu kesimi yapıyorsunuz, onu üçe bölün, paylaştırın ve yoksullara, garibanlara bunu verin diyor. bu sözler kimedir, hacılaradır. bu, hacda sürüp gelen bir kültürdür. şimdi bunu, hacca gitmeyenlere de teşmil ederek, bütün herkes, giden gitmeyen (hacda olan olmayan), yediden yetmişe, hem de ikişer üçer, dörder tane..! vatandaşı bunun altına sokmak, bunu yapmazsanız dini vecibeniz yerine gelmez demek, insanlara, kan dökerseniz onu alnınıza sürerseniz, gelecek kurbana kadar günahlarınız af olur, kan aktıkça pir-u pak olursun diye bir itikat telkin etmek, son derece yanlıştır. böyle şeyler, bu dinde yoktur.

    bakın, açık açık söylüyorum. ben kendimi söyleyeyim, yirmi yıldır bayramda hayvan kesmiyorum. ama, gurban, yakınlaşma, garip gureba ile yoksulla yakınlaşma bayramını çok seviyorum. hayvan kesmiyorum ama bayram kutluyorum. bayram çok güzeldir. temiz elbiseler giyiyorsun, küsler barışıyor, insanlar birbirlerine güler yüzlü davranıyor, hediyeleşiyor, karşılıksız yardımlara alabildiğine coşuyor. kalplere sevinç bırakılıyor, insanlar seviyor, sevgi yayılıyor, ne güzel. bayramlar ne güzel! ama, bayramda illa hayvan keseceksin diye bir şey yok kardeşim. böyle bir dini mecburiyet ve zarurette yok. allah, herkesten böyle bir şey istiyor da değil. allah bizden, yardımlaşma, dayanışma, iyilik, güzellik, sevgi, merhamet istiyor, başka bir yarattığı olan hayvanın kanını akıtmanızı değil. onların etleri ve kanları allah’a ulaşmaz. allah’a ulaşacak olan, birbirimize karşı yaptığımız iyilikler, doğruluklar, dürüstlükler, isârlardır, burada anlattığımız yardımlaşmalar ve destekleşmelerdir. islam’ın bu konuda söylediği budur

    --- alıntı ---

    http://www.adilmedya.com/...ma-evet-h43352.haber
App Store'dan indirin Google Play'den alın