240
daha bir gece öncesinden, ertesi akşam yayınlayacağı maçtan dolayı bizleri uyutmayan televizyon kanalıydı,
kırmızı ya da mavi logoları ile...
o zamanlar terim'i pek tartışmazdık,
zaten o da tartışılacak pek fazla işin altından çıkmazdı...
aysal'ı tanımazdık...
hakan bizim için büyüktü, büyük hakan'dı.
f tipi mi, ak tip mi bilemezdik o günlerde...
bir de küçük hakan vardı, ki o hala küçük laflar ediyor...
emre'yi galatasaraylı sandığımız yıllardı.
canlı yayınlara çıkıp, "bir gün türkiye'ye dönersem, o takım galatasaray olur" dediği günlerdi bastı bacağın.
allah'tan dediğini yapmadı, o ayrı...
sabah uyanıp okula gittiğimizde, akşamki kadroyu kağıtlara yazardık.
teneffüslerde, heyecanımızı yeşil tahtalara kazırdık,
tek kelimeydi,
ama çok şey ifade ederdi;
"galatasaray"...
bülent'e güvenirdik, taş gibi popescu'muz vardı,
"bir gün hagi bırakır mı acaba" diye korkardık;
ama akşam kesin bir golü vardı...
derste konuştuğumuzu görüp de bizi uyaran hocamız, ders arasında yanımıza gelip, "suat'ın asisti var akşam" derdi.
o gün altı saatlik ders programı bitmek bilmezdi.
hoş, bitse de, bu sefer akşam 21.45'e kadar olan zaman geçmezdi.
büyükken maçtan önce kız arkadaşınla vakit geçirmek,
arkadaşlarınla iki tek atmak normaldir...
ama daha 11-12 yaşlarındayken, yapılacak ödevlerin vardır sırt çantanda.
hele bir de sabahçıysan, uykusuzluk da koyar adama...
ancak nafile,
daha saat 9 demeden geçerdin star tv'nin başına...
kim var, kim sakat, kim cezalı,
işte o an netleşirdi artık kadrolar.
karşı tarafta dünya yıldızları,
büyük yakalı formalar,
kalın pazubantlar...
senin takımında, mağrur avrupa fatihi aslanlar...
sulu boya ile boyardın belki yanaklarını,
bir taraf sarı,
diğer taraf kırmızı...
boynuna örme atkını alırdın belki,
ve futbol ile ilgilenmeyen annen bile başarılar dilerdi sana...
evde futbolla ilgilenen tek erkeksen,
baban da yoksa belki başında,
ya da olsa bile izlemezse maçları,
koskoca salonda, bir başına izlerdin maçını...
ford o zamanlar da sponsordu,
amstel beer'ı ilk o zamanlar görmüştün belki...
gol olduğunda koltuğun üzerinde bağırıp çağırırken ev halkını uyandırırdın...
küfür ederken ilk defa o zaman utanmazdın, evdekiler duyar mı diye...
çünkü hakemler cidden ipnelik yapardı bizimkilere.
maç bittiğinde dünya pek anlam ifade etmezdi,
2 hafta sonraki maçı şimdiden düşünmeye başlardın.
sabah arkadaşlarınla buluştuğunda, turu geçme hesapları yapardın.
çocukluğumdu benim star tv.
hd değildi,
ses kalitesi güzel denemezdi,
monitör ise 106 inç yerine, 50 ekran tüplü televizyon idi...
ama o günler, çok farklıydı...
bambaşkaydı...
kırmızı ya da mavi logoları ile...
o zamanlar terim'i pek tartışmazdık,
zaten o da tartışılacak pek fazla işin altından çıkmazdı...
aysal'ı tanımazdık...
hakan bizim için büyüktü, büyük hakan'dı.
f tipi mi, ak tip mi bilemezdik o günlerde...
bir de küçük hakan vardı, ki o hala küçük laflar ediyor...
emre'yi galatasaraylı sandığımız yıllardı.
canlı yayınlara çıkıp, "bir gün türkiye'ye dönersem, o takım galatasaray olur" dediği günlerdi bastı bacağın.
allah'tan dediğini yapmadı, o ayrı...
sabah uyanıp okula gittiğimizde, akşamki kadroyu kağıtlara yazardık.
teneffüslerde, heyecanımızı yeşil tahtalara kazırdık,
tek kelimeydi,
ama çok şey ifade ederdi;
"galatasaray"...
bülent'e güvenirdik, taş gibi popescu'muz vardı,
"bir gün hagi bırakır mı acaba" diye korkardık;
ama akşam kesin bir golü vardı...
derste konuştuğumuzu görüp de bizi uyaran hocamız, ders arasında yanımıza gelip, "suat'ın asisti var akşam" derdi.
o gün altı saatlik ders programı bitmek bilmezdi.
hoş, bitse de, bu sefer akşam 21.45'e kadar olan zaman geçmezdi.
büyükken maçtan önce kız arkadaşınla vakit geçirmek,
arkadaşlarınla iki tek atmak normaldir...
ama daha 11-12 yaşlarındayken, yapılacak ödevlerin vardır sırt çantanda.
hele bir de sabahçıysan, uykusuzluk da koyar adama...
ancak nafile,
daha saat 9 demeden geçerdin star tv'nin başına...
kim var, kim sakat, kim cezalı,
işte o an netleşirdi artık kadrolar.
karşı tarafta dünya yıldızları,
büyük yakalı formalar,
kalın pazubantlar...
senin takımında, mağrur avrupa fatihi aslanlar...
sulu boya ile boyardın belki yanaklarını,
bir taraf sarı,
diğer taraf kırmızı...
boynuna örme atkını alırdın belki,
ve futbol ile ilgilenmeyen annen bile başarılar dilerdi sana...
evde futbolla ilgilenen tek erkeksen,
baban da yoksa belki başında,
ya da olsa bile izlemezse maçları,
koskoca salonda, bir başına izlerdin maçını...
ford o zamanlar da sponsordu,
amstel beer'ı ilk o zamanlar görmüştün belki...
gol olduğunda koltuğun üzerinde bağırıp çağırırken ev halkını uyandırırdın...
küfür ederken ilk defa o zaman utanmazdın, evdekiler duyar mı diye...
çünkü hakemler cidden ipnelik yapardı bizimkilere.
maç bittiğinde dünya pek anlam ifade etmezdi,
2 hafta sonraki maçı şimdiden düşünmeye başlardın.
sabah arkadaşlarınla buluştuğunda, turu geçme hesapları yapardın.
çocukluğumdu benim star tv.
hd değildi,
ses kalitesi güzel denemezdi,
monitör ise 106 inç yerine, 50 ekran tüplü televizyon idi...
ama o günler, çok farklıydı...
bambaşkaydı...