16
zamanında ingiltere'de, albert einstein'in isaac newton'u çürüten teorilerinden birinin kanıtlanmasını müteakip birçok bilimadamının olduğu ünlü bir salonda einstein'in haklı olduğunu açıklayan sunucu, konuşmasına newton'un koskoca portresine bakarak "üzgünüm sör nivtın fakat siz haksızdınız!" diyerek başlamış.
aha da o dramatiklikte bir giriş için "evet her vitgenyştayn, siz haklıydınız!" diyerek başlamak isterim. ne demişti özetle ludwig wittgenstein, "eğer felsefe yapmak istiyorsan yeğen, önce sözcüklerini doğru seçecen." daha ciddi olmak gerekirse vikipedya'nın tanımıyla, "felsefenin araştırma nesnesi, günlük konuşma dilidir. biz kelimeleri, günlük kullanım metafizikleriyle bağlantılarız. felsefenin amacı (iyileştirme) terapidir. filozof bir problemi tıpkı bir hastalık gibi ele alır, inceler. ‘dil karmaşıklığı’na esir olmuş biri bu durumdan kurtarılmalıdır."
evet kendisi karizmatik olmasının yanı sıra -http://upload.wikimedia.org/...by_Ben_Richards.jpg- oldukça haklıydı da. söz gelimi bu başlıkta eleştirilen insan, "siyasi görüşünü", "taraftarlığının" önüne koyuyor. biz de bu konuyu pek tabi ki kavramlara hapsolmuş biçimde tartışmaya çalışıyoruz.
halbuki tartışmadan önce neyi tartıştığımızı bilmek zorundayız. bunun nedeni, bir başka zeki anca karizmaya tepki olarak doğmuş -http://1000kitap.com/..._118_1383312991.jpg- yazar george orwell'in "bin dokuz yüz seksen dört" ya da daha havalı şekliyle "nineteen eighty-four" adlı kitabındaki "newspeak" örneğiyle gösterdiği gibi bir süre sonra konuştuğumuz sözcüklerle meramımızı anlatamayacak hale gelmememiz. komplo teorisyeni tarzıyla söylemek gerekirse: onlar da zaten bunu istiyor!
kitabı okumayan varsa eğer newspeak'ın ufak bir örneğini vereyim. romanın başlarında kahramanımızla konuşan dilbilimci hevesle gelecek planlarını anlatırken rejime katkı amacıyla en sonunda aynı kelimenin birkaç duygunun karşılığı olacağından hevesle bahseder. "iyi" ile "kötü"yü aynı kelimeyle, örneğin "bobo" kelimesiyle anlatmaya çalışsaydık bir şeyi iyi ya da kötü bulduğumuzu ne yazık ki anlam karmaşasına yol açmadan bilemezdik. bu durumda bir durum, olay ya da nesne hakkında "bobo" dediğimizde bir sonuca varamamış olurduk. bir şeyi tanımlayamamız, sözcüklerin anlam karşılamada yetersizliği ise iletişim yetersizliği ile beraber tabi ki totaliter rejimin devamını destekler nitelikte olurdu.
"öyle mallık mı olur ulan?" tepkisi verecek arkadaşlar için ise örnek sözcüğümüz "bobo" yerine asıl tartıştığımız konu ve dolayısıyla sözcük grubu olan "siyasi fikir"i tartışma sahasına sokuyorum. çıkan oyuncu 9 numarayla bobo...
siyaset kökeni "seyis"ten gelen *, özetle devlet ortaya çıktığından bu yana yürütme işlerine bakan sistem hakkındaki görüşlerin tümüdür. "devlet nedir?" sorusundan başlayarak bizi yönetenlerle ilgili düşündüğümüz, yazdığımız her şey siyaset tanımının içine girer. gayet tabi insanların yaşam tarzlarına doğrudan müdahale edilmesi, buna karşı protesto yapılması vb. konular da siyasetin içindedir. "siyaset" kelime olarak çekilip ekranda birkaç adamın batı avrupa televizyalarına özenip "parlamenter demokrasinin açmazları"nun konuşulması olarak kabul edilip toplumdan soyutlanmaya çalışılsa da özellikle bizimki gibi bir ülkede yaşamımızın akşamın bilmem kaçından sonra içki alamamamızı sağlayan faktörlerinin de, başörtülü kızlarımızın zamanında üniversiteye gidememesinin faktörlerinin de başında yer almaktadır ve bu tip sorunların konuşulacağı tek merciidir. "büyük usta" kültünün oluşturulmaya çalışıldığı, "o ne derse doğrudurculuğun" oynandığı bu zamanda, bu yerde siyaset konuşmak, protesto sırasında ölen insanlardan bahsetmek ve dolayısıyla üstüne basa basa söylüyorum siyaset yapmak insan onurunun en büyük gerekliliklerinden olmuş durumdadır.
halkın yaşadığı sorunların temelinin yürütmeye dayandığı bir gerçek ise o halkın, halkın bir kişisi olan insanın ilk yapması gereken siyaset konuşmak, siyasetin en önemli ülke gündemi olduğunun farkına varmaktır. dolayısıyla bu insan, gururla söyleyebilirim ki benim.
aha da o dramatiklikte bir giriş için "evet her vitgenyştayn, siz haklıydınız!" diyerek başlamak isterim. ne demişti özetle ludwig wittgenstein, "eğer felsefe yapmak istiyorsan yeğen, önce sözcüklerini doğru seçecen." daha ciddi olmak gerekirse vikipedya'nın tanımıyla, "felsefenin araştırma nesnesi, günlük konuşma dilidir. biz kelimeleri, günlük kullanım metafizikleriyle bağlantılarız. felsefenin amacı (iyileştirme) terapidir. filozof bir problemi tıpkı bir hastalık gibi ele alır, inceler. ‘dil karmaşıklığı’na esir olmuş biri bu durumdan kurtarılmalıdır."
evet kendisi karizmatik olmasının yanı sıra -http://upload.wikimedia.org/...by_Ben_Richards.jpg- oldukça haklıydı da. söz gelimi bu başlıkta eleştirilen insan, "siyasi görüşünü", "taraftarlığının" önüne koyuyor. biz de bu konuyu pek tabi ki kavramlara hapsolmuş biçimde tartışmaya çalışıyoruz.
halbuki tartışmadan önce neyi tartıştığımızı bilmek zorundayız. bunun nedeni, bir başka zeki anca karizmaya tepki olarak doğmuş -http://1000kitap.com/..._118_1383312991.jpg- yazar george orwell'in "bin dokuz yüz seksen dört" ya da daha havalı şekliyle "nineteen eighty-four" adlı kitabındaki "newspeak" örneğiyle gösterdiği gibi bir süre sonra konuştuğumuz sözcüklerle meramımızı anlatamayacak hale gelmememiz. komplo teorisyeni tarzıyla söylemek gerekirse: onlar da zaten bunu istiyor!
kitabı okumayan varsa eğer newspeak'ın ufak bir örneğini vereyim. romanın başlarında kahramanımızla konuşan dilbilimci hevesle gelecek planlarını anlatırken rejime katkı amacıyla en sonunda aynı kelimenin birkaç duygunun karşılığı olacağından hevesle bahseder. "iyi" ile "kötü"yü aynı kelimeyle, örneğin "bobo" kelimesiyle anlatmaya çalışsaydık bir şeyi iyi ya da kötü bulduğumuzu ne yazık ki anlam karmaşasına yol açmadan bilemezdik. bu durumda bir durum, olay ya da nesne hakkında "bobo" dediğimizde bir sonuca varamamış olurduk. bir şeyi tanımlayamamız, sözcüklerin anlam karşılamada yetersizliği ise iletişim yetersizliği ile beraber tabi ki totaliter rejimin devamını destekler nitelikte olurdu.
"öyle mallık mı olur ulan?" tepkisi verecek arkadaşlar için ise örnek sözcüğümüz "bobo" yerine asıl tartıştığımız konu ve dolayısıyla sözcük grubu olan "siyasi fikir"i tartışma sahasına sokuyorum. çıkan oyuncu 9 numarayla bobo...
siyaset kökeni "seyis"ten gelen *, özetle devlet ortaya çıktığından bu yana yürütme işlerine bakan sistem hakkındaki görüşlerin tümüdür. "devlet nedir?" sorusundan başlayarak bizi yönetenlerle ilgili düşündüğümüz, yazdığımız her şey siyaset tanımının içine girer. gayet tabi insanların yaşam tarzlarına doğrudan müdahale edilmesi, buna karşı protesto yapılması vb. konular da siyasetin içindedir. "siyaset" kelime olarak çekilip ekranda birkaç adamın batı avrupa televizyalarına özenip "parlamenter demokrasinin açmazları"nun konuşulması olarak kabul edilip toplumdan soyutlanmaya çalışılsa da özellikle bizimki gibi bir ülkede yaşamımızın akşamın bilmem kaçından sonra içki alamamamızı sağlayan faktörlerinin de, başörtülü kızlarımızın zamanında üniversiteye gidememesinin faktörlerinin de başında yer almaktadır ve bu tip sorunların konuşulacağı tek merciidir. "büyük usta" kültünün oluşturulmaya çalışıldığı, "o ne derse doğrudurculuğun" oynandığı bu zamanda, bu yerde siyaset konuşmak, protesto sırasında ölen insanlardan bahsetmek ve dolayısıyla üstüne basa basa söylüyorum siyaset yapmak insan onurunun en büyük gerekliliklerinden olmuş durumdadır.
halkın yaşadığı sorunların temelinin yürütmeye dayandığı bir gerçek ise o halkın, halkın bir kişisi olan insanın ilk yapması gereken siyaset konuşmak, siyasetin en önemli ülke gündemi olduğunun farkına varmaktır. dolayısıyla bu insan, gururla söyleyebilirim ki benim.