740
haşarı bir ortaokul çocuğundan hallice tipine rağmen takımını sahada 6 hatta 7 kişiymiş hissiyatına sokabilecek kadar bitip tükenmek bilmeyen bir enerjiye sahip insan.
(bkz: ben böyle yürek görmedim böyle sevgi)
--- uyarı ---
tanımı yaptık nasıl olsa, entrynin bundan sonrası sapıtabilir. peşin peşin uyaralım
--- uyarı ---
2007 yazında resmi siteye de verilen toplu imza fotoğrafında "ulan imza atanlardan birinin kardeşi falan heralde" dedirttiği günden beri şahsi radarımdadır.
bilenler bilir, bilmeyenlere de anlatıyoruz şurda. bu "kimseler bilmezken bilmek" enteresan bir hissiyattır. genelde fm hastası adamlara peydah olur. koca murat kosovada bile vardır. çağımızın internet hastalığı "ben demiştim" deme ihtiyacı ile aynı frekanstadır bu olay. ne kadar gıcık kapıyor da olsam bana da bu kısa sarı saçlı, ufak tefek kız sebebiyle yaşamak kısmet olmuştur. insan ne oldum dememeli, ne olacağım demeli...
bu arada hazır konusu geçmişken, hala ufak tefek görünüyor olsa da ilk geldiği günlerle alakası yoktur. elbette bir kas yığını olmamıştır ama, bir kadın olmasına rağmen kaydettiği gelişim inanılmazdır, "split screen" iki fotoğrafı konsa aradaki farkı görmemek için 20 derece miyop olmak gerekir. yıllardır "yetenekli ama fiziğini geliştirmesi lazım" seviyesinden kurtulamayan kulüpdaşlarına selam olsundur...
kimdir, nerden gelip nereye gitmiştir falan filan kısmını bir kere daha yazmanın alemi yok. hem artık herkesler öğrendiği için, hem de daha önce yeteri kadar yazdığım için. demin bir baktım, 51 tane entry girmişim. birkaç tanesini açayım dedim sanırsın gılgamış destanı. detay detay yazıp iyice yazının içine sıçmaya gerek yok, zaten yeterince anlam dağılması yaptık bu paragrafla...
küçükken rüyasında sahaya çıkıp, göğsünde yumuşattığı topu illa ki öne çıkmış kalecinin üzerinden aşırıp fenere/kartala/cimboma gol atan çocukların büyümüş halidir. 2007 yazında anlaştığı ispanyol kulübünden imzalması için gönderilen sözleşmeyi beklerken gelen bir telefonla ikiletmeden koşa koşa galatasaray'a gelmiştir. basit bir cümle gibi görünse de aslan gibi karaktere sahip biri için yapması zor bir eylemdir.
son 5 yıla iki büyük diz sakatlığı, 3-4 operasyon, 2 avrupa şampiyonluğu, birkaç türkiye&cumhurbaşkanlığı kupası, 1 türkiye şampiyonluğu; milli takımla iki avrupa şampiyonası madalyası ve bir olimpiyat macerası sığdırmıştır. bütün sakatlık ve şanssızlıklara rağmen türk kadın basketbolunun bütün zirve anlarında yer almış bir güzel insandır.
5 senede en kötüsünü yaşayabilecek kadar şanssız, en zirveyi görebilecek kadar da sabırlı ve inatlıdır. "kızların metin oktay'ı" da olmuştur, "sabri'nin kadın basketbol şubesi" de. "sahadaki biz" lafını da duymuştur, "galatasaray'ın sırtındaki bir kambur" lafını da. iki ıslık yediği zaman hayata küsüp formasını bırakıp gidenlere inat pes etmemiş, 3 yıla yakın bir süre rehabilitasyon çalışmalarıyla boğuşmuş, "olmayacak herahalde artık" diyenlere aldırış etmeden üstüne koya koya gelip sonunda eskisinden de sağlam olarak -biraz gecikmiş de olsa- anasının ak sütü gibi helal olan avrupa kadın basketbolunun zirvesine çıkmayı başarmıştır. yolu sonuna kadar açık, avrupa'da hangi takıma gitse seviye atlatabilecek durumdadır artık.
yazının başındaki "kimseler bilmezken bilmez" olayının daha bir üst versiyonu da "kimseler sevmezken sevmek"dir. 45. dakikada "ruhsuz herifler siktirin gidin" diye durum paylaşımı yapıp maçın 65. dakikasında skor tersine dönünce jet hızıyla silip "helal olsun hepinize be" diyen adamların "çok büyük taraftar"(!) olduğu günümüzde fazlasıyla aptalca ve meşakatli bir iştir. radara ilk girişinden bahsetmiştim kaptanın. ondan sonrası en az kariyeri kadar karışık, dağınık, acayip, mantıkdışı...
ilk sakatlandığı gece oturup ciddi ciddi ağladığımı bilirim mesela. sakatlık sonrası tek tük haberleri geldikçe sevindiğimi, tekrar sakatlandığında doktorlarına saydırdığımı, burası başta olmak üzere çoğu platformda hakkında yazılanları gördükçe sinirden dişlerimi sıktığımı falan. hatta bir defasında iyice gaza gelip * "takımla birlikte çalışmalara başladı" haberinden sonra fellik fellik gezinip bir okulda basket oynayan çocukların arasına daldığımı falan. artık işsizliğin boyutunu sen düşün. talihimiz de, kariyerimiz de, kafamız da hep bomboktu be kaptan, tutunacak başka dalımız yoktu ki...
o yıllar sıkıntılı yıllardı. "büyük tecrübe" desem de aslında hiç yaşamamış olmayı dilediğim yıllardı. beş yıl sonra dönüp bakınca verilmiş 40'a yakın kilo, sıfırdan başlanıp bitirilmiş bir okul, hayata dair yepyeni bir bakış, yeni umutlar, yepyeni ve sapasağlam dostluklar falan filan. tıpkı kaptanın birbirini takip eden iki sakatlığı darmadağın edip sıfırdan ve daha büyük bir kariyer inşa etmesi gibi; ben de kendimce büyük, en azından 5 yıl önce hayal edilemeyecek bir comeback yapmayı başardım. bir tek aşklar hep yalan dolan hala, o da kaderimiz artık yapacak bişey yok...
bıkmadan hala okuyanlar için; öylesine güzel bir insan, öylesine bir rol modeldir. sezon boyu 40 dakika aynı ritim oynayacak kadar güçlü, açılmış kaşıyla bir topun peşinden yere doğru düşerken kameraya gülümseyecek kadar deli, "bütün kupalara ambargo koymadan bir yere gitmem" dediği hayallerinin takımında üç büyük kupayı tek sezonda kaldıracak kadar sözünün eri..
ve bütün bunların ardından, önümüzdeki sezon başka bir takım forması giyeceği söylenendir.
verdiği sözü tutmuş, bu forma altında kupalara ambargo koyabilmiştir. camianın önemli bir kısmının "skorlara göre" tepkisini çektiği dönemler olsa da asla pes etmeyerek onu sevenleri üzmemiştir.
(bkz: bizi sevenleri üzmeyelim baba)
yazının başlarında bir yerde söylediğim gibi yolu sonuna kadar açıktır. avrupa üzerinde gideceği herhangi bir takıma seviye atlatabilecek düzeydedir.
ülkemizdeki siktiriboktan galatasaray-fenerbahçe rekabeti diye adlandırılan sidik yarışının kısır döngüsünde sıkışıp kalmasını istemek fazlasıyla bencilliktir.
söylenenler, yazılanlar, çizilenler; teklifin sezon ortasında ve çok temiz yapılmış bir teklif olduğu yönündedir.
bir de kaçınılmaz realite(!) var ki, bugüne kadar kimi sevdiysek hep gitti be abi.
şimdi kaptan'a kal demek biraz da bu yüzden zor geliyor. manyaklık işte...
kalır, gider, hatta kaçar. ne olacağı birkaç aya belli olur.
geriye tek bir gerçek kalır...
(bkz: ayrılıklar da sevdaya dahil)
(bkz: çünkü ayrılanlar hala sevgili)
(bkz: ben böyle yürek görmedim böyle sevgi)
--- uyarı ---
tanımı yaptık nasıl olsa, entrynin bundan sonrası sapıtabilir. peşin peşin uyaralım
--- uyarı ---
2007 yazında resmi siteye de verilen toplu imza fotoğrafında "ulan imza atanlardan birinin kardeşi falan heralde" dedirttiği günden beri şahsi radarımdadır.
bilenler bilir, bilmeyenlere de anlatıyoruz şurda. bu "kimseler bilmezken bilmek" enteresan bir hissiyattır. genelde fm hastası adamlara peydah olur. koca murat kosovada bile vardır. çağımızın internet hastalığı "ben demiştim" deme ihtiyacı ile aynı frekanstadır bu olay. ne kadar gıcık kapıyor da olsam bana da bu kısa sarı saçlı, ufak tefek kız sebebiyle yaşamak kısmet olmuştur. insan ne oldum dememeli, ne olacağım demeli...
bu arada hazır konusu geçmişken, hala ufak tefek görünüyor olsa da ilk geldiği günlerle alakası yoktur. elbette bir kas yığını olmamıştır ama, bir kadın olmasına rağmen kaydettiği gelişim inanılmazdır, "split screen" iki fotoğrafı konsa aradaki farkı görmemek için 20 derece miyop olmak gerekir. yıllardır "yetenekli ama fiziğini geliştirmesi lazım" seviyesinden kurtulamayan kulüpdaşlarına selam olsundur...
kimdir, nerden gelip nereye gitmiştir falan filan kısmını bir kere daha yazmanın alemi yok. hem artık herkesler öğrendiği için, hem de daha önce yeteri kadar yazdığım için. demin bir baktım, 51 tane entry girmişim. birkaç tanesini açayım dedim sanırsın gılgamış destanı. detay detay yazıp iyice yazının içine sıçmaya gerek yok, zaten yeterince anlam dağılması yaptık bu paragrafla...
küçükken rüyasında sahaya çıkıp, göğsünde yumuşattığı topu illa ki öne çıkmış kalecinin üzerinden aşırıp fenere/kartala/cimboma gol atan çocukların büyümüş halidir. 2007 yazında anlaştığı ispanyol kulübünden imzalması için gönderilen sözleşmeyi beklerken gelen bir telefonla ikiletmeden koşa koşa galatasaray'a gelmiştir. basit bir cümle gibi görünse de aslan gibi karaktere sahip biri için yapması zor bir eylemdir.
son 5 yıla iki büyük diz sakatlığı, 3-4 operasyon, 2 avrupa şampiyonluğu, birkaç türkiye&cumhurbaşkanlığı kupası, 1 türkiye şampiyonluğu; milli takımla iki avrupa şampiyonası madalyası ve bir olimpiyat macerası sığdırmıştır. bütün sakatlık ve şanssızlıklara rağmen türk kadın basketbolunun bütün zirve anlarında yer almış bir güzel insandır.
5 senede en kötüsünü yaşayabilecek kadar şanssız, en zirveyi görebilecek kadar da sabırlı ve inatlıdır. "kızların metin oktay'ı" da olmuştur, "sabri'nin kadın basketbol şubesi" de. "sahadaki biz" lafını da duymuştur, "galatasaray'ın sırtındaki bir kambur" lafını da. iki ıslık yediği zaman hayata küsüp formasını bırakıp gidenlere inat pes etmemiş, 3 yıla yakın bir süre rehabilitasyon çalışmalarıyla boğuşmuş, "olmayacak herahalde artık" diyenlere aldırış etmeden üstüne koya koya gelip sonunda eskisinden de sağlam olarak -biraz gecikmiş de olsa- anasının ak sütü gibi helal olan avrupa kadın basketbolunun zirvesine çıkmayı başarmıştır. yolu sonuna kadar açık, avrupa'da hangi takıma gitse seviye atlatabilecek durumdadır artık.
yazının başındaki "kimseler bilmezken bilmez" olayının daha bir üst versiyonu da "kimseler sevmezken sevmek"dir. 45. dakikada "ruhsuz herifler siktirin gidin" diye durum paylaşımı yapıp maçın 65. dakikasında skor tersine dönünce jet hızıyla silip "helal olsun hepinize be" diyen adamların "çok büyük taraftar"(!) olduğu günümüzde fazlasıyla aptalca ve meşakatli bir iştir. radara ilk girişinden bahsetmiştim kaptanın. ondan sonrası en az kariyeri kadar karışık, dağınık, acayip, mantıkdışı...
ilk sakatlandığı gece oturup ciddi ciddi ağladığımı bilirim mesela. sakatlık sonrası tek tük haberleri geldikçe sevindiğimi, tekrar sakatlandığında doktorlarına saydırdığımı, burası başta olmak üzere çoğu platformda hakkında yazılanları gördükçe sinirden dişlerimi sıktığımı falan. hatta bir defasında iyice gaza gelip * "takımla birlikte çalışmalara başladı" haberinden sonra fellik fellik gezinip bir okulda basket oynayan çocukların arasına daldığımı falan. artık işsizliğin boyutunu sen düşün. talihimiz de, kariyerimiz de, kafamız da hep bomboktu be kaptan, tutunacak başka dalımız yoktu ki...
o yıllar sıkıntılı yıllardı. "büyük tecrübe" desem de aslında hiç yaşamamış olmayı dilediğim yıllardı. beş yıl sonra dönüp bakınca verilmiş 40'a yakın kilo, sıfırdan başlanıp bitirilmiş bir okul, hayata dair yepyeni bir bakış, yeni umutlar, yepyeni ve sapasağlam dostluklar falan filan. tıpkı kaptanın birbirini takip eden iki sakatlığı darmadağın edip sıfırdan ve daha büyük bir kariyer inşa etmesi gibi; ben de kendimce büyük, en azından 5 yıl önce hayal edilemeyecek bir comeback yapmayı başardım. bir tek aşklar hep yalan dolan hala, o da kaderimiz artık yapacak bişey yok...
bıkmadan hala okuyanlar için; öylesine güzel bir insan, öylesine bir rol modeldir. sezon boyu 40 dakika aynı ritim oynayacak kadar güçlü, açılmış kaşıyla bir topun peşinden yere doğru düşerken kameraya gülümseyecek kadar deli, "bütün kupalara ambargo koymadan bir yere gitmem" dediği hayallerinin takımında üç büyük kupayı tek sezonda kaldıracak kadar sözünün eri..
ve bütün bunların ardından, önümüzdeki sezon başka bir takım forması giyeceği söylenendir.
verdiği sözü tutmuş, bu forma altında kupalara ambargo koyabilmiştir. camianın önemli bir kısmının "skorlara göre" tepkisini çektiği dönemler olsa da asla pes etmeyerek onu sevenleri üzmemiştir.
(bkz: bizi sevenleri üzmeyelim baba)
yazının başlarında bir yerde söylediğim gibi yolu sonuna kadar açıktır. avrupa üzerinde gideceği herhangi bir takıma seviye atlatabilecek düzeydedir.
ülkemizdeki siktiriboktan galatasaray-fenerbahçe rekabeti diye adlandırılan sidik yarışının kısır döngüsünde sıkışıp kalmasını istemek fazlasıyla bencilliktir.
söylenenler, yazılanlar, çizilenler; teklifin sezon ortasında ve çok temiz yapılmış bir teklif olduğu yönündedir.
bir de kaçınılmaz realite(!) var ki, bugüne kadar kimi sevdiysek hep gitti be abi.
şimdi kaptan'a kal demek biraz da bu yüzden zor geliyor. manyaklık işte...
kalır, gider, hatta kaçar. ne olacağı birkaç aya belli olur.
geriye tek bir gerçek kalır...
(bkz: ayrılıklar da sevdaya dahil)
(bkz: çünkü ayrılanlar hala sevgili)