42
1 aralık 2013 kasımpaşa galatasaray maçından sonraki yazısında sanki hepimizin ayrı ayrı bu sözlükte yazdıklarını toplayıp özetlemiş yazısında: http://amkspor.com/...tasaraya-iat-223293/
--- alıntı ---
sadece renkler galatasaray'a ait
galatasaray maçları başlamadan önce, “bu maçtaki kişi, kurum ve kuruluşlar tamamen hayal ürünüdür” benzeri bir uyarı ifadesi gelmesi şart ekranlara… çünkü bu sezon izlediğimiz galatasaray, son iki yılın şampiyonu galatasaray değil.
evet; oyuncuların üzerlerindeki forma taraftarın aşık olduğu o efsane parçalı forma… hatta isimleri de şampiyon olan kadrodaki oyuncularla hemen hemen aynı.
ama oynanan oyunun, hırsın, arkadaşlığın, saha içinde kaptanına posta koyan oyuncunun galatasaray’la, galatasaray kültürüyle uzaktan yakından alakası yok.
bir defans var, evlere şenlik… özgül ağırlığı sıfır… bedenleri resmen geçirken… adeta yürüyerek içinden geçmek mümkün galatasaray defansının arasından.
kasımpaşa’nın golü de böyle bir pozisyonda geldi.
zaten içinden geçemesen de refakat ediyorlar rakip oyunculara… bir tek, “nereye gidiyordunuz? kaleye mi? gelin ben sizi götüreyim” demedikleri eksik.
hücum hattı desen o bir başka alem… maçta kaleyi bulan ilk şut, 58. dakikada sabri’den geldi… ki o da aslında orta yapmıştı.
oysa oyuncuların bu maça motive olmak için ekstra bir şeye ihtiyacı da yoktu… bir gece önce karşılaşan iki ezeli rakibi 2’şer puan bırakmıştı derbide… kasımpaşa desen zaten 3 puan önündeydi sahaya çıkarken… sadece bir 90 dakika, koskocaman bir sezona dair pek çok umudu yeşertecekti sarı-kırmızılı camiada…
ne acıdır ki galatasaray bunu sağlayacak çabayı sahaya koymadı; koyamadı.
ne oyuncularda vardı bu ışık, ne de kabusa dönen madrid deplasmanının en iyi iki ismi gökhan zan ve umut bulut’u ilk 11’a almayan teknik heyette vardı.
drogba’nın 90 dakika boyunca klasını gösterdiği belki de tek hareketle ceza sahasına girip, kral burak’a “al da at” demesiyle beraberliği de buldu galatasaray.
sonrasında babel kaçırdı ya da eray kurtardı…
ardından burak kaçırdı ya da isaksson kurtardı…
sonra da başka bir şey olmadı.
şimdi birileri çıkıp “eboue’ye yapılan hareket penaltıydı” diyebilir… hatta onlar haklı da olabilir…
ancak, hakemlerin ve galatasaray’ı hiç mi hiç sevmeyen bu federasyonun galatasaray’ın hakkını yediğini söylemek için sahada savaşmak, gerçekten bir şeyleri hak etmek gerekiyor.
bu takım, bu haliyle maalesef hiçbir şeyi hak etmiyor.
ve ‘takım’ ifadesi sadece sahada mücadele edenleri kapsamıyor.
--- alıntı ---
--- alıntı ---
sadece renkler galatasaray'a ait
galatasaray maçları başlamadan önce, “bu maçtaki kişi, kurum ve kuruluşlar tamamen hayal ürünüdür” benzeri bir uyarı ifadesi gelmesi şart ekranlara… çünkü bu sezon izlediğimiz galatasaray, son iki yılın şampiyonu galatasaray değil.
evet; oyuncuların üzerlerindeki forma taraftarın aşık olduğu o efsane parçalı forma… hatta isimleri de şampiyon olan kadrodaki oyuncularla hemen hemen aynı.
ama oynanan oyunun, hırsın, arkadaşlığın, saha içinde kaptanına posta koyan oyuncunun galatasaray’la, galatasaray kültürüyle uzaktan yakından alakası yok.
bir defans var, evlere şenlik… özgül ağırlığı sıfır… bedenleri resmen geçirken… adeta yürüyerek içinden geçmek mümkün galatasaray defansının arasından.
kasımpaşa’nın golü de böyle bir pozisyonda geldi.
zaten içinden geçemesen de refakat ediyorlar rakip oyunculara… bir tek, “nereye gidiyordunuz? kaleye mi? gelin ben sizi götüreyim” demedikleri eksik.
hücum hattı desen o bir başka alem… maçta kaleyi bulan ilk şut, 58. dakikada sabri’den geldi… ki o da aslında orta yapmıştı.
oysa oyuncuların bu maça motive olmak için ekstra bir şeye ihtiyacı da yoktu… bir gece önce karşılaşan iki ezeli rakibi 2’şer puan bırakmıştı derbide… kasımpaşa desen zaten 3 puan önündeydi sahaya çıkarken… sadece bir 90 dakika, koskocaman bir sezona dair pek çok umudu yeşertecekti sarı-kırmızılı camiada…
ne acıdır ki galatasaray bunu sağlayacak çabayı sahaya koymadı; koyamadı.
ne oyuncularda vardı bu ışık, ne de kabusa dönen madrid deplasmanının en iyi iki ismi gökhan zan ve umut bulut’u ilk 11’a almayan teknik heyette vardı.
drogba’nın 90 dakika boyunca klasını gösterdiği belki de tek hareketle ceza sahasına girip, kral burak’a “al da at” demesiyle beraberliği de buldu galatasaray.
sonrasında babel kaçırdı ya da eray kurtardı…
ardından burak kaçırdı ya da isaksson kurtardı…
sonra da başka bir şey olmadı.
şimdi birileri çıkıp “eboue’ye yapılan hareket penaltıydı” diyebilir… hatta onlar haklı da olabilir…
ancak, hakemlerin ve galatasaray’ı hiç mi hiç sevmeyen bu federasyonun galatasaray’ın hakkını yediğini söylemek için sahada savaşmak, gerçekten bir şeyleri hak etmek gerekiyor.
bu takım, bu haliyle maalesef hiçbir şeyi hak etmiyor.
ve ‘takım’ ifadesi sadece sahada mücadele edenleri kapsamıyor.
--- alıntı ---