183
sene 2003, pertevniyal spor klübüyle çeşme'de yaz kampındayız. idman, gırgır, yemek, havuz derken hızla geçti, bitti kamp. o zamanlar takımın yöneticisi olarak a. hoca var otobüste başımızda. dönüş yolunda elimize birer a4 verildi. "kalem çıkarın".
bilen bilir, pertevniyal özellikle gençler takımında türkiye'nin en iyi kulüplerindendir. efes pilsen'e, ülker'e deli gibi oyuncu verirdi ben oynarken. o zamanlar da genç takım türlü maddi güçlükle final oynamıştı ülker'le. a. hoca'nın derdini sonradan yaptığı açıklamadan anladık. "ülker gitmiş ersen ilyasov diye bir çocuğu devşirmiş 1-2 sene önce, çocuk 30 sayı 15 ribaund'la maçı tek başına aldı. finalde kaybettik. maç sonrası ismet badem bir yazı yazmış, ülker'i desteklemiş. şimdi ona tepki mektupları göndereceğiz hep birlikte. türk oyuncuların desteklenmesi, devşirmenin gereksiz ve etiksizliği konusunda. hepiniz yazıyorsunuz."
derdi anlaşılmıştı: kuyruk acısı. e dedik yazalım. sevgili ismet badem, ersan'ı niye desteklediğinizi sorabilir miyiz? 2 gün önce bizim takımı adeta s.kip atmış, 14-15 yaş grubuyuz ve şu anda orta yaş üstü bir adamın egosunu tatmin etmekle uğraşıyoruz. hem de yazarak.
bilmem kaç tane mektup, ismet badem'e postalandı. o günden sonrası şöyle. büyüyen basketbolcular, gazetede her ay "ersan barcelona'da", "ersan bucks'da", "ersan milli takımı sırtladı" yazılarını okuyup, milli maçları izlediğinde "kalıbımızı s.keyim olm" diye kendilerine kızıyor. resmen utanç kaynağı oldu bizim adımıza. basketbolu bırakıp okumayı seçen iki-üç maldan biri olan ben ise daha da çok utanıyordum. en azından diğerlerimizin sahada özür dileme şansı olabilecekti. ben ise ersan'a karşı duyduğum sorumluluğun ağırlığı yüzünden ne yapacağımı şaşırıp insanların ağızlarına elimi sokmaya başlayacaktım.
şimdi düşünüyorum. kendimize kızmamızı da anlamsız buluyorum çünkü utanması gereken, yüzü kızarması gereken sayıyla bir adam var bu hikayede. "ersan ilyasova" şu an bana göre milli takımın en iyi oyuncusu.
sözün özü şu; böyle takıntılardan kurtulmamız gerek bizim, elvan için de konuşuluyordu bu tip şeyler. oyuncuyu 12-13 yaşında kendi alt yapına alıp kendin eğitiyorsan bunda etik dışı bir durum yoktur. bugün mesut alman milli takımını seçmişse, sonuna kadar haklıdır. almanya da uğruna zaman, emek, para harcayarak mesut'u "oynatabilmekte" sonuna kadar haklıdır.
bir ağaç tohumu alıyorsun türkiye'den, götürüyorsun ülkene. uğraşıyorsun, büyütüyorsun, meyve verme döneminde sana tohumu veren türk diyor ki, ağaç benimdi, meyveler benimdir. yok ya. ersan da aynı hesap.
iyi ki varsın ersan, seni milli takıma kazandıranlar iyi ki var.
bilen bilir, pertevniyal özellikle gençler takımında türkiye'nin en iyi kulüplerindendir. efes pilsen'e, ülker'e deli gibi oyuncu verirdi ben oynarken. o zamanlar da genç takım türlü maddi güçlükle final oynamıştı ülker'le. a. hoca'nın derdini sonradan yaptığı açıklamadan anladık. "ülker gitmiş ersen ilyasov diye bir çocuğu devşirmiş 1-2 sene önce, çocuk 30 sayı 15 ribaund'la maçı tek başına aldı. finalde kaybettik. maç sonrası ismet badem bir yazı yazmış, ülker'i desteklemiş. şimdi ona tepki mektupları göndereceğiz hep birlikte. türk oyuncuların desteklenmesi, devşirmenin gereksiz ve etiksizliği konusunda. hepiniz yazıyorsunuz."
derdi anlaşılmıştı: kuyruk acısı. e dedik yazalım. sevgili ismet badem, ersan'ı niye desteklediğinizi sorabilir miyiz? 2 gün önce bizim takımı adeta s.kip atmış, 14-15 yaş grubuyuz ve şu anda orta yaş üstü bir adamın egosunu tatmin etmekle uğraşıyoruz. hem de yazarak.
bilmem kaç tane mektup, ismet badem'e postalandı. o günden sonrası şöyle. büyüyen basketbolcular, gazetede her ay "ersan barcelona'da", "ersan bucks'da", "ersan milli takımı sırtladı" yazılarını okuyup, milli maçları izlediğinde "kalıbımızı s.keyim olm" diye kendilerine kızıyor. resmen utanç kaynağı oldu bizim adımıza. basketbolu bırakıp okumayı seçen iki-üç maldan biri olan ben ise daha da çok utanıyordum. en azından diğerlerimizin sahada özür dileme şansı olabilecekti. ben ise ersan'a karşı duyduğum sorumluluğun ağırlığı yüzünden ne yapacağımı şaşırıp insanların ağızlarına elimi sokmaya başlayacaktım.
şimdi düşünüyorum. kendimize kızmamızı da anlamsız buluyorum çünkü utanması gereken, yüzü kızarması gereken sayıyla bir adam var bu hikayede. "ersan ilyasova" şu an bana göre milli takımın en iyi oyuncusu.
sözün özü şu; böyle takıntılardan kurtulmamız gerek bizim, elvan için de konuşuluyordu bu tip şeyler. oyuncuyu 12-13 yaşında kendi alt yapına alıp kendin eğitiyorsan bunda etik dışı bir durum yoktur. bugün mesut alman milli takımını seçmişse, sonuna kadar haklıdır. almanya da uğruna zaman, emek, para harcayarak mesut'u "oynatabilmekte" sonuna kadar haklıdır.
bir ağaç tohumu alıyorsun türkiye'den, götürüyorsun ülkene. uğraşıyorsun, büyütüyorsun, meyve verme döneminde sana tohumu veren türk diyor ki, ağaç benimdi, meyveler benimdir. yok ya. ersan da aynı hesap.
iyi ki varsın ersan, seni milli takıma kazandıranlar iyi ki var.