39
sadece para kazanmak amaçli oynatılan ve oynanan oyundur. iktisat mezunu olmaya çok yakin biri olarak şunu söylemeliyim ki para beni her zaman korkutmuştur. çocukken arkadaşlarim rüyalarinda 3 başli ejderhalar görürken, ben hep para görüp kendimi annemin kucağinda bulmuşumdur. okumalar, üflemeler, yüze vurulan soğuk sular korkumu bir nebze olsun hafifletmiştir belki ama korktuğum başima gelmiştir en nihayetinde. şu anda hesabinda 13 tl olan biri olarak bu satirlari yaziyorum. 6 sene kadar önce oynanan bir manisaspor maçinda karaborsacinin 13 tl'lik eski açik biletine istediği 50 tl'yi duyunca, polislere yalvararak para teklif eden, kabul edilmeyince ilk yariyi stadin dişinda, bir başina, tribün seslerine göre yorumlayip 2. yari kahveye gidip, oyuncusuna küfür eden adamlarin seslerini dinlemek zorunda kalan taraftarim ben. paranin bana kurdurduğu cümleye bakin. endüstriyel futbolun bizi getirdiği yere bakin. oysa biz sadece renkleri sevmiştik. renklerle eğlenip, guaj boyalari yanaklarimiza sürüp, babamizin omzunda maçlara gitmiştik. babamiz küfür eden taraftari, ''çocuk var, yapmayin'' diye uyarmişti. dedik ki, küfür etmemeliyiz. etmedik. ama, sahadaki, bizim paramizla evine pasta götüren oyuncular hep birbirlerine küfür ettiler. ediyorlar. ablam evdeki teybi esir alip, çelik, soner arica dinlerken, ben şahin marka arabimizda, aküyü bitirmecesine radyodan dinlemiştim, moldovan'in 99 senesindeki fener derbisinde bize attiği golü. arabada kahrolmuştum. 9 yaşindaydim ve hayatin zorluklarindan bir haber, babaanneme verem teşhisi konduğu gün, babama, bana ve ablama verdiği sözü hatirlatip, ''denizli maçina gitmeyecek miyiz'' diye sorabilmiştim. babam ''annem ölüyor, hayatta daha önemli şeyler var'' demişti. şüphesiz ki en önemlisi para, o en önemli şeylerin. ama çocuktum ben o zaman, o anda bilemezdim. şimdi biliyorum ki ağlari delinse ağ parasini hesap edecek başkanlarin yönettiği kulüplerin taraftarlariyiz biz. ama sizin zamaninizda öyle miydi mahalle takimi abi? değildi dimi captano abi? yahu 2000'de bile böyle değildi. ne değişti 13 senede? bir fotoğraf var, bilirsiniz, danimarka'dan, galatasaray ve fenerbahçe formali birkaç kişi, kopenhag sokaklarindan birinde, omuz omuza. neyse, çok geride kaldi değil mi? hayal artik, evet. şimdilerde, yolda rakip takimin formasini giyen birini gördüğünde onu taciz eden insanlar var. nedir yani, 2 renkten oluşan bir t-shirt giymiş adam, nedir, niyedir? ben, o, siz, o formaya para verip, onun var, herkesin var, benim de olmali diyerek, futbolun patronlarina ve onun kulu ve elçilerine gelir sağlamiyor muyuz? niye? bir parça mutluluk için. öyle ki, mutluluk artik içimizde bile değil. o artik, diğer bir kişinin üzüntüsü haline geldi. sosyal ağlarda rakibi yermek artik mutluluk. takipçi sayisi sayesinde para kazanan takimlari tutmuyor muyuz biz? evet, tutuyoruz. kim nasil anlarsa anlasin bu sözlerimi, ancak futbolun ve devletin ve nicesinin başinda gözünde amerikan dolari olan insanlar var ve hepimizin bir değeri var onlar için. senin bir forma parasi verecek kadar değerin var, benim bir kombine alacak kadar. bazilarinin değeri yok. para verip, kulübüne katki sağlamak amaçli aldiği forma yüzünden ya da kombine satin alip sirf yayinci kuruluş daha çok para kazansin diye oynatilan süper final müsabakasini izlerken kalp krizi geçirip ölen birinin önemi yok. futbol sadece futbol değil artik. bugün okula çikarken otostop çeken bir arkadaşimi sirf fenerbahçe formasi giydiği için bir adam durup almiş arabasina ve şu cümleyi sarfetmiş: ''forman olmasaydi almazdim.'' bu yazdiklarimi okuyan kişi; değerli olman için bile bir renge ihtiyacin var artik. rengini belli et! insanlarin birbirini eskisi kadar sevmesi için ve sicak ilişkilerin kurulabilmesi için artik para şart. rengini paran olmadan belli edemezsin. bu kisir döngünün içinde küçük bir noktasin sen, ben. vahim ve daha önemli bir noktaysa; endüstriyel fulbolun başladığı nokta = the end of football