1812
"aslen türk değilim, arnavut'um." minvalindeki son açıklamalarından sonra ismi apo'yla, dikkatinizi çekerim, abdullah öcalan'la aynı cümlede kullanılmış ve onunla aynı amaçlara, aynı politikaya hizmet ettiği yahut böyle bir amaç uğrunda piyon olarak kullanıldığı/kendisini kullandırttığı iddia edilen, gelmiş geçmiş en büyük galatasaraylılardan birisi.
nasıl bu kadar aşağılık komplo teorileri üretebiliyorsunuz allah aşkına? nasıl böyle kokuşmuş fikirler esaret altına alabiliyor beyinlerinizi? kimse kusura bakmasın, hiç de ağır konuşmuyorum.
birden fazla neslin çoğunun galatasaraylı olmasına sebep olan adamların birinden bahsediyoruz. store falan hayatımızda yokken, %100 korsan kumaştan terziye yaptırdığımız formaların arkasına özenle "9 - hakan" yazdırtırdık anne babamıza. adana'nın termometrede 40, hissedilen 60 derecelik sıcağında sırtımızdan hiç çıkarmaz, onunla koştururduk akşama kadar. belki içinde yanardık, belki de dünyanın en rahatsız kıyafetiydi üstümüzdeki ama aralarında 6 adım mesafe bulunan iki taşın arasından topu geçirmeye çalışırken hiç hissetmezdik o harareti.
akşam olduğu zaman eve girince yemeden, içmeden, banyodan önce aceleyle o formayı çıkarırdık. çıkarırdık ki annemiz bir an evvel yıkasın da sabaha tekrar giyebilelim. 50 kere tembihler, hemen yıkayıp asmasını isterdik. ama hep aklımızın bir köşesinde o kuşku olurdu; "hadi sabaha kurumazsa?". bilmezdik tabi o silme "naylon" kumaşın o sıcakta en fazla 1 saatte kuruyacağını. o üstümüzde olmazsa gol atamayacaktık sanki. nitekim o üstümüzde olmayınca da kaleye geçerdik. yakıştıramazdık kendimize onsuz gol atmayı.
az sesi kısık çıkmadık yukarıya akşam ezanı okunurken. tamam, terli terli buz gibi su içerdik ama ondan değildi ses kısılmasının sebebi. deliler gibi koştururken topun peşinde, "hakan şükür" ismini haykırmamızdı son perdeden. çok da azar işitirdik sessiz oynayın diye ama o'nun ismini zikretmeden, sokağı inletmeden de hiç tadı çıkmazdı oynanan topun, atılan golün...
şimdi çıkmış diyorlar ki, "ülkeyi bölmeye çalışanların atını koşturuyor.". bunu düşünürken, konuşurken, yazarken hiç mi için sızlamıyor? hiç mi ar damarın rahatsız etmiyor vicdanını? türk milli takımının en çok gol atan, dolayısıyla türk halkını en çok sevindiren futbolcusundan bahsediyorsun. 37 yaşında, milli formayla katılabileceği son büyük turnuvaya hazır olabilmek, kadroya seçilebilmek için kendisine yurtdışından özel kondisyoner getirten bir adamdan...
yoksa o da mı tezgahlanan bu büyük oyunun küçük bir parçasıydı? attığı her gol, planın yürümesi adına atılan ufak adımlar mıydı?
yazıklar olsun.
nasıl bu kadar aşağılık komplo teorileri üretebiliyorsunuz allah aşkına? nasıl böyle kokuşmuş fikirler esaret altına alabiliyor beyinlerinizi? kimse kusura bakmasın, hiç de ağır konuşmuyorum.
birden fazla neslin çoğunun galatasaraylı olmasına sebep olan adamların birinden bahsediyoruz. store falan hayatımızda yokken, %100 korsan kumaştan terziye yaptırdığımız formaların arkasına özenle "9 - hakan" yazdırtırdık anne babamıza. adana'nın termometrede 40, hissedilen 60 derecelik sıcağında sırtımızdan hiç çıkarmaz, onunla koştururduk akşama kadar. belki içinde yanardık, belki de dünyanın en rahatsız kıyafetiydi üstümüzdeki ama aralarında 6 adım mesafe bulunan iki taşın arasından topu geçirmeye çalışırken hiç hissetmezdik o harareti.
akşam olduğu zaman eve girince yemeden, içmeden, banyodan önce aceleyle o formayı çıkarırdık. çıkarırdık ki annemiz bir an evvel yıkasın da sabaha tekrar giyebilelim. 50 kere tembihler, hemen yıkayıp asmasını isterdik. ama hep aklımızın bir köşesinde o kuşku olurdu; "hadi sabaha kurumazsa?". bilmezdik tabi o silme "naylon" kumaşın o sıcakta en fazla 1 saatte kuruyacağını. o üstümüzde olmazsa gol atamayacaktık sanki. nitekim o üstümüzde olmayınca da kaleye geçerdik. yakıştıramazdık kendimize onsuz gol atmayı.
az sesi kısık çıkmadık yukarıya akşam ezanı okunurken. tamam, terli terli buz gibi su içerdik ama ondan değildi ses kısılmasının sebebi. deliler gibi koştururken topun peşinde, "hakan şükür" ismini haykırmamızdı son perdeden. çok da azar işitirdik sessiz oynayın diye ama o'nun ismini zikretmeden, sokağı inletmeden de hiç tadı çıkmazdı oynanan topun, atılan golün...
şimdi çıkmış diyorlar ki, "ülkeyi bölmeye çalışanların atını koşturuyor.". bunu düşünürken, konuşurken, yazarken hiç mi için sızlamıyor? hiç mi ar damarın rahatsız etmiyor vicdanını? türk milli takımının en çok gol atan, dolayısıyla türk halkını en çok sevindiren futbolcusundan bahsediyorsun. 37 yaşında, milli formayla katılabileceği son büyük turnuvaya hazır olabilmek, kadroya seçilebilmek için kendisine yurtdışından özel kondisyoner getirten bir adamdan...
yoksa o da mı tezgahlanan bu büyük oyunun küçük bir parçasıydı? attığı her gol, planın yürümesi adına atılan ufak adımlar mıydı?
yazıklar olsun.