18
"sert adımlarla her yer inlesin, inlesin.."
cork city maçıydı, belga gibi tam tarih veremem, ilk defa "bizden olmayan" bir takıma karşı, mabedde izliyordum galatasaray'ı, farklı bir çoşku vardı tribünlerde, tarif etmesi namümkün, anlaması da öyle. o vizyon birikse de kodlarında, küçük bir çocuğun, ali sami yen'in koyduğu büyük hedefi algılayabilmesi zor tabii.
"bu gök deniz nerede var.."
maç içerisinde amigoların ani çıkışları ve tribünün hep bir ağızdan söylemeye başladığı gençlik marşı, bir başka şaşkınlık da, sadece okul sıralarında duyacağını düşündüğün bir marşı tüm tribünün söylüyor olması. tüyler diken diken, sanki okulda flütle çalınmaya çalışılıp söylendiğinde alabildiğine sıkılan ben değilmişim gibi, ve çünkü bu sefer gerçekten bir hedefe hep beraber yürürmüş gibi.
"bu ağaçlar güzel kuşlar.."
sonra diğerleri oldu tabii, hatırlaması acı veren psg gibi, ya da tarihe geçen, gururla çocuklarımıza anlatacağımız hepimizin bildiği zaferleri. fakat öyle bir aydınlanma noktasıydı ki ilk maç, hep beraber çıkışa doğru yürürken, hala inatla marşı söylemeye devam eden o zamanın abilerini gördükçe, malum ali sami yen de bir hayli zor boşalırdı, ezilmeyelim diye bizleri kollayan büyüklerin kanatları altında.
"sesimizi yer gök su dinlesin.."
o günlerden beri hep ulaşılması zor gelen bir hayalim oldu benim, bu marşı yüksek sesle, "bizden olmayanların" mabedlerinde söylemek, bir fetihe gelmiş gibi. eğitim ve iş sebebiyle bilumum farklı ülkeye gitmeme rağmen ise, bir türlü öyle bir lüksüm olmadı maalesef. galatasaray avrupa'da koşar adım yürürken öğrenciydim ben, ben büyüdüm kırmızının avrupa seferleri ara verdi, o deplasman bizim için hep yüzlerinde tebessüm, gözlerde hırs yaratan bir yokluk hayaliydi, sonra fatih terim geri geldi.
"yürüyelim arkadaşlar.."
biz mart ayında almanya'ya gidiyoruz, dört bir yandan, koca ülkeyi kırmızıya boyamaya, belki ellerimizde birer meşale, ateşin rengiyle. kapısına geldiğinde dizlerinin titrediğini bildiğimiz o avrupalı devlere, ali sami yen'in hamuruyla yoğrulmuş bir stad nasıl olurmuş onu hatırlatmaya. ne mutlu ki, ileride "oradaydım" diyebileceğim, çok şükür..
galatasaray ulan !
cork city maçıydı, belga gibi tam tarih veremem, ilk defa "bizden olmayan" bir takıma karşı, mabedde izliyordum galatasaray'ı, farklı bir çoşku vardı tribünlerde, tarif etmesi namümkün, anlaması da öyle. o vizyon birikse de kodlarında, küçük bir çocuğun, ali sami yen'in koyduğu büyük hedefi algılayabilmesi zor tabii.
"bu gök deniz nerede var.."
maç içerisinde amigoların ani çıkışları ve tribünün hep bir ağızdan söylemeye başladığı gençlik marşı, bir başka şaşkınlık da, sadece okul sıralarında duyacağını düşündüğün bir marşı tüm tribünün söylüyor olması. tüyler diken diken, sanki okulda flütle çalınmaya çalışılıp söylendiğinde alabildiğine sıkılan ben değilmişim gibi, ve çünkü bu sefer gerçekten bir hedefe hep beraber yürürmüş gibi.
"bu ağaçlar güzel kuşlar.."
sonra diğerleri oldu tabii, hatırlaması acı veren psg gibi, ya da tarihe geçen, gururla çocuklarımıza anlatacağımız hepimizin bildiği zaferleri. fakat öyle bir aydınlanma noktasıydı ki ilk maç, hep beraber çıkışa doğru yürürken, hala inatla marşı söylemeye devam eden o zamanın abilerini gördükçe, malum ali sami yen de bir hayli zor boşalırdı, ezilmeyelim diye bizleri kollayan büyüklerin kanatları altında.
"sesimizi yer gök su dinlesin.."
o günlerden beri hep ulaşılması zor gelen bir hayalim oldu benim, bu marşı yüksek sesle, "bizden olmayanların" mabedlerinde söylemek, bir fetihe gelmiş gibi. eğitim ve iş sebebiyle bilumum farklı ülkeye gitmeme rağmen ise, bir türlü öyle bir lüksüm olmadı maalesef. galatasaray avrupa'da koşar adım yürürken öğrenciydim ben, ben büyüdüm kırmızının avrupa seferleri ara verdi, o deplasman bizim için hep yüzlerinde tebessüm, gözlerde hırs yaratan bir yokluk hayaliydi, sonra fatih terim geri geldi.
"yürüyelim arkadaşlar.."
biz mart ayında almanya'ya gidiyoruz, dört bir yandan, koca ülkeyi kırmızıya boyamaya, belki ellerimizde birer meşale, ateşin rengiyle. kapısına geldiğinde dizlerinin titrediğini bildiğimiz o avrupalı devlere, ali sami yen'in hamuruyla yoğrulmuş bir stad nasıl olurmuş onu hatırlatmaya. ne mutlu ki, ileride "oradaydım" diyebileceğim, çok şükür..
galatasaray ulan !