curling'le ilgili ilginç bi anım var, sizlerle de paylaşmak isterim..
geçen sene bu vakitlerde, evde can sıkıntısı eşliğinde televizyonda zaplıyorum. baktım
eurosport'ta
curling denen bu meret var, "biraz izliyim bari, sonuçta spor spordur anasını satiyim" dedim. maç da danimarka'yla isveç bayanları arasında..
neyse, izlemeye başladım.. o oynadıkları aleti
* bi o kaydırıyo, bi bu kaydırıyo, çaat diye birbirine vurduruyolar, çığırıyolar filan bi garip geldi en başta ama izledikçe ben de moda girmeye başladım sanki kırk yıllık curlingsevermişim gibi "ulan o öyle mi atılır bee? ayıp be ayıp, şu cefakar taraftara yazık!" falan diye..
sonra izlerken bi baktım ekrandan iki çift göz resmen beni süzüyo. "oha!" dedim "nası olur?! bana değildir heralde başkasına bakıyodur.." çaktırmadan arkama filan baktım, arkamda perdeden başka bi şey yok. ardından allah ne verdiyse ben de ona bakmaya başladım. sonra spikere sordum, "kim bu kız hacı yeaa? neyin nesi, kimin fesi?" diye.. spiker de "danimarka'nın kaptanı o" dedi, "
madeleine dupont." "vaay!" dedim, "kaptanmış bizimki.."
ha bu arada maç da kora kor gidiyo.. madeleine'in hatrına desteklemeye başladım danimarka'yı. ardından benim de desteğimi arkasına alan madeleine ve arkadaşları şaha kalktı, çat çut çat çut taşları birbirine vurdurmalar, arka arkaya iyi atışlar falan.. iyi atış yaptıkça madeleine de bana bakıp bakıp gülücük atıyo. içimden gayri ihtiyari "yapma kız, utanıyorum!" diyorum ama bi yandan da çok pis havalanıyorum. hatun nerdeyse parmağını öpüp beni işaret edicek yani o derece! hatta bi ara formasını başına geçirmeye falan çalıştı da formanın altındaki atlette mert yazmadığı aklına gelince vazgeçti.
neyse, maç bitti.. sonra madeleine bana son bi bakış attı ve çiuuvv!
eurosport yayını sona erdirdi.. ulan maç sonu bi röportaj olur, röportajda madeleine "bugün mert olmasaydı kazanamazdık, ona çok şey borçluyuz. iyi ki varsın mert, seninle görüşmeyi çok isterim, mutlaka ara beni bak telefon numaram sıfır beş yüz elli beş.." gibi bi şeyler söyler belki diyorum ama yok arkadaş, sanki dalga geçer gibi herifler
amerikan güreşi koyuyolar yayına..
ne yapsam, ne etsem de bu kıza ulaşsam diye düşünüyorum.. kafamda aniden bi ampul yanıveriyo sonra! ulan diyorum, adını sanını bildiğime göre ben bu kızı neden facebook'ta aratmıyorum?
direk oturuyorum pc başına, ismail yk gibi facebook'a giriyorum ve arama kısmına yazıyorum; "
madeleine dupont".
* bi kaç sonuç çıkıyo ve işte aradığım kişi orada!
mesaj yazmaya başlıyorum gayri ihtiyari türk insanı olarak "carpets? do you want nice turkish carpets? also we have really nice turkish delights, sish kebap.." diye.. "sonra laan ben napıyorum?!" diyip kendime geliyorum ve efendi gibi "hello there.. excuse me but do you have any connections with curling?" yazıp enter'lıyorum.
ertesi gün mesaj kutumda cevap olarak "yeah, why?" yazan bi mesaj.. sevinç ve burukluk aynı anda, karmaşık duygular içindeyim. "ulan!" diyorum, "beni nasıl hatırlamaz?". sonra yine kendime geliyorum, televizyonda
galatasaray maçı izlerken yaptığım gibi yine kendimi fazla kaptırdığımı anlıyorum. tam bir turkish gentle boy edasıyla olayı kendisine izah ediyorum, bu durum çok hoşuna gidiyo ve bir gün önce binlerce kilometre öteden televizyonda canlı olarak maçını izlediğim güzeller güzeli kızla nette konuşmaya başlıyoruz. şaka gibi!
curling de olsa, bak danimarka milli takımı diyorum, kaptan diyorum,
eurosport diyorum! cidden şaka gibi..
en son
2010 vancouver kış olimpiyatları'ndan önce olimpiyatlara hazırlanırken konuşmuştum kendisiyle ve "make your shots for me!" tarzı bi cümleme gülerek cevap vermişti.
sahi uzun zaman olmuş konuşmayalı, dur ben şu kızı bi yoklayayım..
*işte
curling deyince benim aklıma hep bu kız ve bu olay gelir.
bu da başımdan geçen hoş bi anıydı sayın seyirciler, esen kalın..
(bkz:
true story)