oruç tutacağı haberi gerçeği yansıtıyor mu bilmiyorum. eğer tutacaksa ultra anlamsız bir hareket olur. kendisinin takımın başına geçmesi beni mutlu etti, geçmişte yaptıklarına baktığımda son derece güven duyuyorum. öte yandan beni rahatsız eden bir durum var: gs tv programlarında, yönetici demeçlerinde falan sürekli kendisinin ne kadar babacan, sıcak biri olduğundan bahsediliyor. sanırım kulübün belirlediği bir pazarlama stratejisi bu. türkiye'deki yabancı teknik adam ve futbolculara olan düşmanlığı, nasıl yapsak da galatasaray'a laf geçirsek diye çılgınlar atan gazetecileri düşündüğümüzde belki anlaşılır bir durum bu. dünya futbolunun en önde gelen teknik adamlarından birini türkiye'ye getiriyorsun ama iş bitmiyor işte. bir de insanlara pazarlama zorunluluğu doğuyor hödüklerle dolu ülkemizde.
türkiye'den kaynaklı bu tip zorunluluklarımız da olsa iyice abartılıyor gibi geliyor bana. bir teknik adam babacan olmak zorunda mıdır? futbolcuları başarılı kılmak için kalplerine inmek mi gerekiyor? modern futbolda yeri olmayan fikirler bunlar. içi boş şeyler. türkiye gibi çarpık ilişkilerle dolu bir ülkede bu kadar ön plana çıkarılıyor sadece. mancini chelsea maçı esnasında ayaklarını uzattığı için hissizlikle eleştirilmişti misal. ona yapılanlar mide bulandırıcıydı. bu tip içi boş fikirlere prim verdiğimiz sürece futbolumuz bir adım dahi ileri gidemez. gerekli olan duygusallık değildir. profesyonellik, disiplin ve iş ahlakı ile ulaşılır başarıya. dünyada işler bu ilkelerle yürüyor. biz de hem kulüp, hem taraftarlar olarak yerli zihiniyetlerce sunulan içi boş fikirlere meydan bırakmamalıyız. eğer öncüyüz diyorsak
* insanlar ne düşünür hesaplamalarını bir kenara bırakıp sadece doğru olana odaklanmalıyız.
prandelli'nin cana yakın olması beni sevindirmiyor mu? kabul ederim; teknik adamın tutumları, yaklaşım tarzı elbette önemlidir. futbolcuyla kurulan dostane ilişkiler işe yarar. ben bunun bir ön koşul olarak sunulmasının sıkıntılı olduğunu düşünüyorum. her teknik adamın, her futbolcunun, her başarılı insanın kendine has bir tarzı olabileceğini unutmamalıyız.
yıllarca duygusal yanıyla prim yapan
fatih terim'in bugün ne tür çapsızlıklarla uğraştığına hepimiz şahit oluyoruz değil mi? bir de hissizlikle suçladığımız ama tüm karşılaştığı absürdlüklere rağmen takımın başında olduğu sürece işini yapmaya çalışan ve giderken de milyon eurolarını bırakan
roberto mancini'yi düşünelim. duygusallık başka bir şey, iş ahlakı ve adamlık başka şeyler.