---
alıntı ---
“bu halimi seviyorum, böyle havalı bir şey oldu. kendime geldim.”
“gözümün gördüğü bir şeyden korkmam” “barcelona’ysa çıkar oynarız. real madrid’se çıkar oynarız. evet, dünyanın en iyi takımları, en büyük takımları... ama öyle kimseden korkacak bir durumumuz yok!”
“açıkçası iyi bir peformans sergileyip ligi ilk dört sırada bitireceğimizi tahmin ediyordum”
“ama asla son haftalara girilirken real madrid ve barcelona’nın önünde puan farkıyla lider olacağımızı düşünmemiştim.” “hayallerimi çok fazla söylemiyorum çünkü bazen kendim gibi gülüyorum. o kadar büyük hayallerim var ki...”
(gbkz: takım olarak bu sezon çok yoğun bir fikstürde mücadele ettiniz. fiziksel olarak ne durumdasın?)
yıprandık... vücut olarak hepimizin yıprandığı aşikâr. bizim oynadığımız sistemde biz topa sahip olan değil, topun arkasında duran bir takımız. savunma üzerine kurulu bir sistemimiz var. o yüzden özellikle benim gibi ikinci bölgenin kenarlarında oynayan oyuncular için çok sıkıntılı bir sistem bu. çok fazla efor sarfedilen bir sistem. ama sezon sonuna kadar elimizden ne geliyorsa yapacağız.
(gbkz: simeone senin için “ispanyolca bilmiyor ama onunla bakışarak, vücut diliyle anlaşıyoruz” demişti. aranızda nasıl bir iletişim var?)
biz onunla sahanın içinde bazen bir bakışla bile anlaşıyoruz. bakışıp gülüşüyoruz... mesela şampiyonlar ligi müziği çaldığında dönüp bana bakar ya da büyük maçlarda seramoniye çıkarken gelip kulağıma bir şey fısıldar... beni çok fazla geliştirdiğini, çok yönlü bir oyuncu yaptığını düşünüyorum. beni benden daha iyi tanıyor ve çok iyi kullanıyor. enerjimi, gücümü ve zekâmı maksimum seviyede kullanabilecek ender hocalardan biri. onun yönetiminde daha fazla efor sarfedip daha az gole gidip atağı organize ediyorum. tamamıyla hocanın istedikleri doğrultusunda hareket ediyorum. zaten doğrusu da bu...
real madrid ve barcelona’yla baş edip, onları alt etmek nasıl bir duygu?barcelona ve real madrid’in çok özel oyuncuları var. messi ve ronaldo’nun durumu, neymar’ın ve bale’in durumu... çok özel oyunculara sahipler. ama onlarla savaşmak hoşumuza gidiyor. finansal güçleri, taraftar sayıları, global değerleri ortada. ama bizim kendi halinde, taraftarıyla bütünleşmiş, birbiri için savaşan, daha özel bir halimiz var. insanların gözünde daha sempatiğiz. bu güçle, her şeyi kazanabiliriz.
peki sence atletico madrid’in başarısı sürdürülebilir olacak mı?bence atletico madrid transfer politikasını çok iyi sürdürebilen bir kulüp. zaten bu seviyeyi korursak yayın gelirlerinde payımız artacaktır. tabii ki kulüp olarak real madrid ve barcelona’nın seviyesine ulaşmak çok zor. zaman alacaktır. ama atletico madrid ispanya’da bu konuda potansiyeli olan en büyük kulüp. diğer taraftan yeni stat geliyor, yeni tesisler geliyor... her sene şampiyonlar ligi’nde kalıp ligde şampiyonluğu kovalayabilecek bir durumumuz var. o yüzden her şey olabilir
(gbkz: bir röportajında “fiziksel olarak messi ve ronaldo kadar iyi olmam mümkün değil” demiştin. senin için zirve noktası neresi?)
açıkçası 27 ile 31 yaş arasında sahip olduğum potansiyeli daha fazla açığa çıkarabileceğimi düşünüyorum. eğer atletico madrid gibi dünya devleriyle yarışan, uluslararası arenada boy gösteren bir takımın oyuncusuysam içimde çok büyük bir potansiyel var demektir. sadece bunu daha sürekli bir hale getirmeliyim. ama bunu tabii lafta bırakmamak, çok çalışmak lazım.
(gbkz: özellikle atletico madrid kariyerine bakınca “çalışmak” kelimesinin senin için anahtar kelime olduğunu söyleyebilir miyiz?)
kesinlikle… mesela bizim takımda raul garcia muhteşem bir örnek. bir gün kitap yazarsam kitabımda muhteşem bir yeri olacak. yüzde 30 yetenek, yüzde 70 çalışmadır. çalışırsan oynarsın.
gerçekten kitap yazacak mısın?evet yazacağım. çok laylaylom bir kitap olmayacak. herkesi eleştiren, gerçekleri söyleyen bir kitap olacak. basının önünde her şeyi söyleyemiyorsun, politik davranıyorsun.
(gbkz: atletico madrid’e gittiğin ilk aylarda tff’nin tam saha dergisine verdiğin röportajda “burada insan olarak bir birey olduğumu hatırladım” demiştin. hala böyle mi düşünüyorsun?)
çok büyük laf etmişim be! doğru laf etmişim ama... hâlâ arkasındayım! mesela biraz önce antrenman bitti, bundan sonra hayat bana ait. kimsenin hatrı gönlü yok. türkiye’de sürekli birilerini ziyaret etmeniz gerekiyor. kırılanlar var, bozulanlar var, dedikodular var. dedikodulara cevap vermek zorundasın...
galatasaray taraftarıyla arandaki buzlar eridi mi?galatasaray camiasının her zaman altın çocuğu oldum. el bebek gül bebek yetiştik. tabii ki sorunlar oldu, ağladık sızladık falan. ben de galatasaray’a karşı elimden gelenin en iyisini vermeye çalıştım. sadakatli davranmaya çalıştım. 24 yaşına kadar hep avrupa takımları isterken galatasaray’da kaldım. bu da gözardı edilmemeli. ‘bırakıp kaçtı’ diyenler var. ben bırakıp kaçmadım. takım sekizinciyken iğneyle çıkıp oynadım. doktorlar orada... takım yeni sezonda muhteşem bir kadro kurmuştu, şampiyon olacağı belliydi, ben o zaman gittim. bırakıp kaçmak o zamanlar ben sakatım deyip oynamamaktı. herkes manisa’da nasıl oynadığımı biliyor. öyle üç kuruşa beş köfte yok.
peki bu süreçte suçlu galatasaray taraftarı mıydı?taraftar suçlu olur mu? arda turan diye stadı inletirken iyiydi. şimdi kötü mü olacak?
(gbkz: ve sen de kafana koydun ve atletico madrid’in yolunu tuttun…)
çünkü yaşam alanı bırakmadılar bana... eğer yaşam alanı verilseydi selçuk, burak, sabri, o zaman caner de bizdeydi; bu kadroyla şampiyonlar ligi olmasa da en azından avrupa ligi’nde şampiyon olabilirdik. hâlâ bazen yatarken eğer çok geç olmadan bir gün dönersem avrupa’da bir kupa kazandıracak kadronun içinde yer alabilirim diye düşünüyorum.
madrid’de mutlu musun? burada kendime ait vaktim oldu. kendimi bıraktım. düşünme fırsatı buldum. kafam temizlendi. geçen gün okuyorum, selçuk’la burak’ın stattan arabalarıyla ayırlmaları bile problem. kardeşim nolur ya! maç bitmiş, ne istiyorsa yapsın futbolcu. istiyorsa yürüyerek gitsin. burada biz maça iki saat kala otomobillerimizle geliyoruz, herkes de otomobiliyle ayrılıyor. kız arkadaşıyla maça gel, ne var bunda? profesyonel futbolcu milyon dolarlar kazanıyor. işyerine ihanet edecek kadar aptal mı? ihanet eden zaten üç gün sonra kendini sahada belli eder.
şikayetçi olduğun hiç mi bir şey yok? bütün gün uyuyorlar (gülüyor). geç yemek yiyorlar. benim de bu yüzden kilo problemim oluyor, moralim bozuluyor. saat 21:30’da yemek daha yeni başlıyor!
karnını nasıl doyuruyorsun? her kültürün yemeğini yiyebiliyorum. dünya mutfağını da seviyorum. çin yemeği seviyorum ama çok kızartma işi var. çünkü biz küçükken bayrampaşa’da arka tarafta çin restoranı vardı, hep oraya gider yerdik (gülüyor). paella seviyorum. deniz mahsullerinden böcekleri çok seviyorum. şimdi ‘ne havaya girmiş’ diyecekler ama çok seviyorum, ne yapayım. sonradan görme olduğum için bunların hepsini çok seviyorum (gülüyor).
galatasaray’daki süreci de takip ediyor musun? futbolcular da baskı altında... çok fazla takip etmiyorum çünkü canım sıkılıyor, üzülüyorum. arkadaşlarımın hepsi özel oyuncular, korunmaya ihtiyaçları yok. sonuçta son iki senenin şampiyonluğu, şampiyonlar ligi çeyrek finali var. birazcık saygı diyorum.
mancini’yi başarılı buluyor musun? mancini zaten durumu açıkladı. ‘ben buraya yeni takım kurma hedefiyle geldim’ dedi. o tabii avrupa’da görmediği tarzda şeyler gördüğü için yadırgaması, sinirlenmesi çok normal. ama türkiye şartları böyle, alışması lazım. hedefinin bu sene olmadığını söyledi. beklemek lazım... manchester city’de, inter’de yıldız oyuncuları idare etmek ve başarılı olmak... bunlar büyük işler. mancini büyük bir hoca.
sana göre türkiye’den avrupa’ya gidebilecek oyuncular kimler? gökhan gönül ve caner erkin oynayabilir. selçuk inan, burak yılmaz ve semih kaya da öyle...
olcan adın için,“trabzon’da bütün yük ona kalıyor. salih uçan’ın, emre çolak’ın, muhammed demirci’nin ve muhammed demir’in kendini geliştirmesi lazım. cenk tosun’da iyi bir potansiyel var. oyuncularımızın potansiyeli var ama bu potansiyel yetmeyebilir. çalışmak, üzerine koymak lazım çünkü buralar başka bir seviye.
(gbkz: “arda turan’ın başarısı, türk futbolunun başarısı değildir.” bu görüşe katılıyor musun?)
yüzde 100 katılıyorum. şansım çok yanımda oldu. ben mleda boleslav maçında böyle olmasam... millet bana şımarık falan diyor ya, öyle olmasam bugünlere gelemezdim ki! ben nasıl oynayacağımı çözdüm, biraz şam şeytanlığı yaptım. böyle oynarsam formayı alırım diye kendi yolumu buldum.
(gbkz: sana bir süpergüç verip, “türk futbolunda bir şeyi değiştirebilirsin” deseler neyi değiştirirsin?)
bir hakkım olsa bütün kulüplerin altyapı tesislerini değiştiririm. yataklı, eğitmenli, psikolojik danışmanlı, özel hocalı, ingilizce eğitmenli... muhteşem çim sahalar... işin temeli burada. altyapı hocasına 2-3 bin lira maaş verirsen bu iş olmaz. kulüp, altyapılarına kaynak ayıracak ki orası maddi olarak tatmin olunan bir yer olsun. böylece eski futbolcu yorumculuğa kaçmayıp o işe odaklansın. maalesesf altyapı hocalığını önemsizleştirdiler, itibarsızlaştırdılar. kulüplerin altyapı hocaları kendi statlarında maç bile izleyemiyorlar!
türk futbolunun geleceği için umutlu musun? çok umutlu değilim, çok da endişeli değilim. ipin üzerinde gidiyoruz. fatih hoca bunun planlarını yapıyor. sadece onun değil, altında çalışan herkesin aç olması lazım. mesela bu ülke abdullah avcı’yı kaybetmemeli. abdullah hoca bir gün tekrar bu milli takımın başına gelebilmeli. bir kere olmadı diye vazgeçmemeliyiz.
---
alıntı ---
fourfourtwo dergisinden ahmet yavuz'un röportajı'ndan alıntıdır.