9985
şampiyon olunan sezondan sonra takımı, hocasını, yönetimini ve türlü oyuncularını eleştiren/eleştirebilen ve bunu hakkıyla yapan yazarlara sahip bir sözlüktür.
bununla birlikte, geniş bir görüş yelpazesine sahip yazarlar barındıran bir platform olduğu gerçeğini göz ardı etmeyerek, bu yazarlar içinde gerçekten tahammülsüz yazarlar olduğu ve olacağı da doğrudur. bünyesinde realistlerin, karamsarların ve romantiklerin olduğu da doğrudur. memleket insanına sirayet eden bizim müthiş tahammülsüzlüğümüzün, maalesef ve üzülerek çok ileri ve uç noktalara gittiği de malumdur.
ve fakat, tahammülsüzlüğün bizim ortak çarpanımız olduğu hususunu bir kenara not ederek, düşünüyorum -hayır ohalde varım demeyeceğim, demeyeceğim işte- ve düşündüklerimi dile getirmek istiyorum ki, tahammülsüzlük dediğimiz şey, bir yerde, belki de, riekerink bey hocamızı tecrübesizliği nedeniyle yermek, asmak, hocadan saymamak da olmuyor mu? yanlış anlaşılmaya mahal vermemek için söylüyorum, bunu sadece sözlüğün bünyesindeki yazarlara ithafen söylemiyorum. sezon başından itibaren medyada, televizyonda, gazetelerde, sosyal ve asosyal ortamlarda süregelen bir birikmişlik bu.
sözlük yazarlarına, nice ulemaya ve bir cümle futbol allamesine sorum, şudur: guardiola denen direktörün, direktörlük kariyeri nasıl başlamıştır? bildiğim ve nacizane cevabım şudur: barcelona b takımından, barcelona a takımına yükselerek. elbette ben de biliyorum, örneklerin birbiriyle örtüşmediğini. ama kabul etmek gerekir ki, örtüştükleri yerler var. jan olde riekerink'in kariyeri bir yerden başlayacaktı ve öyle ya da böyle, birilerinin veya kendisinin sayesinde, bunlar bir şeyi değiştirmez, bu galatasaray oldu. hangisi, hangisinin şansı bunu zaman ve bizim müthiş tahammülümüz gösterecek elbette. eksiklikleri yok mu? var. yok diyen de yok. o halde tahammül göstermek, taraftarın, yönetimin ve camianın takdiridir. eleştiri yapıcı olduğu müddetçe iyidir. biz toz pembe rüyalarda değiliz. bunu 3 kupayla kapattığımız sezonun sonunda ve başlangıcında da çok kereler dile getirdik. biz, oyunun güzellikleri görmezden gelmeden, eksik olduğumuz kısımları nasıl iyileştirebiliriz, bunun derdindeyiz. havadan "şunu oynat, bunu oynatma" taraftarlığıyla olmuyor. olmayacak. "şu topçu değil, bu topçu" ile de olmuyor. "bildirildi" tarzı duyumcu haberlere tamah edip, yorum yaparak da olmuyor. oyuncular ve hoca arasındaki diyaloğun nasıl olduğunu bilmeden, spekülesyon yaparak da olmuyor.
galatasaraylı arkadaşlarımdan beklentim, kaya çilingiroğluvari yorumlarla oyunun güzelliğini göremeyenler ve sırf eleştirmek için eleştirmemektir. köstek değil, destek olmasıdır. tahammülsüz değil, evet, bu doğru, sabırlı olmasıdır. her şeye ve her kimseye karşı.
bundan sonrası cevap niteliğinde olacak sanırım. şimdiden, kusuruma bakmayın.
aldığı skorlarla göz boyayan medya pohpohlaması başakşehir'in göze güzel falan görünmeyen oyunuyla -ki göze güzel görünen oyun için içerdeki karabükspor'u izleyebilirsiniz- donetsk'in karşısında el pençe divan olması doğal. bu sezon top falan oynamayan geçen yılın şampiyonunun kadrosundaki kilit isimleri kaybettikten ve o meşhur dehşetengiz oyunundan vazgeçmesi sonrasında kiev ve benfica karşısında sürüncemesinin ve çokça değindiğim gibi 4'lük olduğumuz sezondan sonra yine hiçbir şey yapamayacağımızın aşikar olması gibi.
göz var, izan var. sneijder performansının altında oynuyor. sürekli sola kaçıyor. sağ tarafımız belki bu yüzden işlemiyor. belki de selçuk, sabri, yasin yüzünden de işlemiyor olabilir, emin değilim. bu sır değil ki. takımdan da kesilir, kesilmez değil. ama takımda ona gelene kadar, say say bitmeyecek eksikler var. defansı şöyle sağ baştan saymaya başlarsın mesela... benim derdim zaten sneijder ile değil.
tövbe, destur! hagi ile kimseyi kıyaslamaya yüzüm yokken, dilim, bilgim, fikrim, aklım yeterlilik sahibi değildir. gel gör ki, alex kim? arda kim? lincoln kim? sergen kim? delgado kim? sneijder dediğin adam takımına bırak ligi, şampiyonlar ligi kazandırmış adam! adam ha! yahu, akıl tutulması yaşıyoruz bazen. mesela ben, bir karadenizli olarak gece 2'den sonra devreleri yakabiliyorum. şu an çokça saçmalamış da olabilir. lütfen, affınıza sığınıyorum, tahammül gösteriniz. bununla birlikte, gecenin bu saatinde de olsa, tövbe, destur! hagi ile alex'i yan yana koymaktan kendimi tenzih ederim. bu konuda sapına kadar toz pembe 21. yüzyıl romantiğiyim. 10, ilk direktörümüz olduğunda, aynı zamanda futbolcu olsun, ara sıra oyuna girsin, iki topa vursun, iki pas versin diye az dilenmedim. velhasılı kelam, bu konudaki hoşgörüsüzlüğümü mazur görünüz. 10'un yanında sneijder kim, allasen?
diyeceğim o, çok bozduk. bilhassa ben. polemik sevmem, muhalif olmayı severim. nasip. kaza ve kader.
son olarak şey diyecektim, ıhmm, beşinci nesil yazarım lan! başlığımın altında 3 giri var. öz çözümlemem beni, hiç iyi yazamadığım ve farkındalık yaratamadığım ve bu yüzden, sözlüğe hiçbir şey katamadığımı söylüyor. hayata karşı mahcup durumdayken, sözlüğün nadide yazarlarına karşı da özgüvenim gittikçe köreliyor. zirüzeber edilmiş, derdest olmuşum.
bir hal çaresine bakmakla mükellef olduğumun bilinciyle...
...güzel insanlarsınız, sevin birbirinizi.
bununla birlikte, geniş bir görüş yelpazesine sahip yazarlar barındıran bir platform olduğu gerçeğini göz ardı etmeyerek, bu yazarlar içinde gerçekten tahammülsüz yazarlar olduğu ve olacağı da doğrudur. bünyesinde realistlerin, karamsarların ve romantiklerin olduğu da doğrudur. memleket insanına sirayet eden bizim müthiş tahammülsüzlüğümüzün, maalesef ve üzülerek çok ileri ve uç noktalara gittiği de malumdur.
ve fakat, tahammülsüzlüğün bizim ortak çarpanımız olduğu hususunu bir kenara not ederek, düşünüyorum -hayır ohalde varım demeyeceğim, demeyeceğim işte- ve düşündüklerimi dile getirmek istiyorum ki, tahammülsüzlük dediğimiz şey, bir yerde, belki de, riekerink bey hocamızı tecrübesizliği nedeniyle yermek, asmak, hocadan saymamak da olmuyor mu? yanlış anlaşılmaya mahal vermemek için söylüyorum, bunu sadece sözlüğün bünyesindeki yazarlara ithafen söylemiyorum. sezon başından itibaren medyada, televizyonda, gazetelerde, sosyal ve asosyal ortamlarda süregelen bir birikmişlik bu.
sözlük yazarlarına, nice ulemaya ve bir cümle futbol allamesine sorum, şudur: guardiola denen direktörün, direktörlük kariyeri nasıl başlamıştır? bildiğim ve nacizane cevabım şudur: barcelona b takımından, barcelona a takımına yükselerek. elbette ben de biliyorum, örneklerin birbiriyle örtüşmediğini. ama kabul etmek gerekir ki, örtüştükleri yerler var. jan olde riekerink'in kariyeri bir yerden başlayacaktı ve öyle ya da böyle, birilerinin veya kendisinin sayesinde, bunlar bir şeyi değiştirmez, bu galatasaray oldu. hangisi, hangisinin şansı bunu zaman ve bizim müthiş tahammülümüz gösterecek elbette. eksiklikleri yok mu? var. yok diyen de yok. o halde tahammül göstermek, taraftarın, yönetimin ve camianın takdiridir. eleştiri yapıcı olduğu müddetçe iyidir. biz toz pembe rüyalarda değiliz. bunu 3 kupayla kapattığımız sezonun sonunda ve başlangıcında da çok kereler dile getirdik. biz, oyunun güzellikleri görmezden gelmeden, eksik olduğumuz kısımları nasıl iyileştirebiliriz, bunun derdindeyiz. havadan "şunu oynat, bunu oynatma" taraftarlığıyla olmuyor. olmayacak. "şu topçu değil, bu topçu" ile de olmuyor. "bildirildi" tarzı duyumcu haberlere tamah edip, yorum yaparak da olmuyor. oyuncular ve hoca arasındaki diyaloğun nasıl olduğunu bilmeden, spekülesyon yaparak da olmuyor.
galatasaraylı arkadaşlarımdan beklentim, kaya çilingiroğluvari yorumlarla oyunun güzelliğini göremeyenler ve sırf eleştirmek için eleştirmemektir. köstek değil, destek olmasıdır. tahammülsüz değil, evet, bu doğru, sabırlı olmasıdır. her şeye ve her kimseye karşı.
bundan sonrası cevap niteliğinde olacak sanırım. şimdiden, kusuruma bakmayın.
aldığı skorlarla göz boyayan medya pohpohlaması başakşehir'in göze güzel falan görünmeyen oyunuyla -ki göze güzel görünen oyun için içerdeki karabükspor'u izleyebilirsiniz- donetsk'in karşısında el pençe divan olması doğal. bu sezon top falan oynamayan geçen yılın şampiyonunun kadrosundaki kilit isimleri kaybettikten ve o meşhur dehşetengiz oyunundan vazgeçmesi sonrasında kiev ve benfica karşısında sürüncemesinin ve çokça değindiğim gibi 4'lük olduğumuz sezondan sonra yine hiçbir şey yapamayacağımızın aşikar olması gibi.
göz var, izan var. sneijder performansının altında oynuyor. sürekli sola kaçıyor. sağ tarafımız belki bu yüzden işlemiyor. belki de selçuk, sabri, yasin yüzünden de işlemiyor olabilir, emin değilim. bu sır değil ki. takımdan da kesilir, kesilmez değil. ama takımda ona gelene kadar, say say bitmeyecek eksikler var. defansı şöyle sağ baştan saymaya başlarsın mesela... benim derdim zaten sneijder ile değil.
tövbe, destur! hagi ile kimseyi kıyaslamaya yüzüm yokken, dilim, bilgim, fikrim, aklım yeterlilik sahibi değildir. gel gör ki, alex kim? arda kim? lincoln kim? sergen kim? delgado kim? sneijder dediğin adam takımına bırak ligi, şampiyonlar ligi kazandırmış adam! adam ha! yahu, akıl tutulması yaşıyoruz bazen. mesela ben, bir karadenizli olarak gece 2'den sonra devreleri yakabiliyorum. şu an çokça saçmalamış da olabilir. lütfen, affınıza sığınıyorum, tahammül gösteriniz. bununla birlikte, gecenin bu saatinde de olsa, tövbe, destur! hagi ile alex'i yan yana koymaktan kendimi tenzih ederim. bu konuda sapına kadar toz pembe 21. yüzyıl romantiğiyim. 10, ilk direktörümüz olduğunda, aynı zamanda futbolcu olsun, ara sıra oyuna girsin, iki topa vursun, iki pas versin diye az dilenmedim. velhasılı kelam, bu konudaki hoşgörüsüzlüğümü mazur görünüz. 10'un yanında sneijder kim, allasen?
diyeceğim o, çok bozduk. bilhassa ben. polemik sevmem, muhalif olmayı severim. nasip. kaza ve kader.
son olarak şey diyecektim, ıhmm, beşinci nesil yazarım lan! başlığımın altında 3 giri var. öz çözümlemem beni, hiç iyi yazamadığım ve farkındalık yaratamadığım ve bu yüzden, sözlüğe hiçbir şey katamadığımı söylüyor. hayata karşı mahcup durumdayken, sözlüğün nadide yazarlarına karşı da özgüvenim gittikçe köreliyor. zirüzeber edilmiş, derdest olmuşum.
bir hal çaresine bakmakla mükellef olduğumun bilinciyle...
...güzel insanlarsınız, sevin birbirinizi.